31 Temmuz 2014
Bir Karadeniz Yaylasından, Merhaba,
Sabah uyanır uyanmaz birkaç arkadaşımın gece üşüdüğünü duyuyorum. Bende -25 derece tulum olduğu için hiç üşümedim, hatta neredeyse terledim diyebilirim. Güzel bir gecenin ardından güzel bir güne uyanmak gibisi yok. Bugün bizi neler bekliyor merak içindeyim.
Dün akşam arkadaşlarımızın önerisi üzerine yarım saat geç çıkacağız yola. Yani hareket saatimiz 09.30 olduğu için daha geniş zamana yayarak toparlanıp kahvaltımızı yapıyoruz. Karnımızı doyurup bisikletlerimizi yola hazır hale getirdiğimizde saatin 9.00 olduğunu görüyoruz. Saat 09.30’da yola çıkacağımız için ben yaylayı gündüz gözüyle gezmeye çıkıyorum. Samistal Yaylasının bütün güzelliklerini sizlerle paylaşalım… 😉
Gideceğimiz yol hakkında pek bir fikir sahibi değiliz bugün. Sadece patika olduğunu biliyoruz. Dün gece amcanın birisi yarın bize eşlik edeceğini söylemişti. İleride hayvan otlatanların yanına gidince o amcayı görüyorum ve bana işi olduğunu, bizimle gelemeyeceğini söylüyor. Önemli değil tabii ki ama en azından nasıl gideriz onu söyle diyorum ve kısaca yol tarifini alıyorum.
Bu inek o kadar evcilleşmiş ki sürekli yanımızda dolanıyor ve çöplerimize musallat oluyor. 🙂
Hareket saatimiz geldi ama Eskişehir’den gelen arkadaşlarımız daha anca kahvaltıya oturdular. Benim turlarımın bir kuralı ve planı var. Buna uymazsak her şey aksıyor ve ben geriliyorum. Oysa turlarıma katılan herkes bilir ki ben kimseyi kurallarla sıkmam ama örneğin karanlığa kalınmasını hiç sevmem. Kendimi ve benimle gelen hiç kimseyi riske sokmak istemem. Ve bugün önümüzde hiç bilmediğim bir yol var…
Yaklaşık 25 dakika aksamayla yola çıkıyoruz. Amca bizi yayla çıkışına kadar götürüyor. Yol olmayan bir yerden çıkış yapıyoruz yayladan. Bisikletlerimizi iteleyerek kayalıklar, çukurlar, çamur, tezek, ısırgan otları ve dikenler arasından yol almaya başladık…
Yolun bu şekilde devam etmemesini umuyoruz ama maalesef aynen devam. Arada bir toplanma molaları veriyoruz. Onun dışında herkes kendi çabasıyla engellerden geçmeye çalışıyor. O nedenle bazen ara açılıyor. Kapanması için sık sık molalar veriyoruz.
Önümüzde olmayan bir yol, dağlar ve bulutlar… Manzara çok güzel ama şuan sanırım onun tadına varacak durumda değiliz. 🙂
İçimden söylenerek devam ediyorum: Bu böyle devam etmeyecektir herhalde patikayı bulmamız lazım, nerde bu? Bulalım artık noolur. Neyse buna şükür. Ya yağmur yağsa? Ya sis çökse? Neyse sus, bisikleti taşımaya devam et…
Bu sırada arkadan haber geliyor. Zuhal arkadaşımız ayağını burkmuş. Bir süre kendine gelmesini bekliyoruz ama hemen kalkacak durumda değil. Murat Abiye güzergah haritamızı verip arkamızdan gelmelerini, gelemeyeceklerse Samistal’e dönüp araç ayarlayıp Sal yaylasına gelmelerini söylüyoruz. Henüz 1 km geldik. Geri dönmek çok daha kolay olacaktır.
Geri kalan 11 kişiyle bir süre ilerledikten sonra patikayı ıskaladığımızı anlıyoruz. Durup bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. Patikayı bulsak her şeyin çözüleceğini sanıyoruz.
Fatih GPS’ini açıyor ve patikanın 100 metre kadar aşağıda kaldığını söylüyor. %45 – %50 eğime sahip dağın yamacından dikeylemesine aşağıya iniyorum. Bir süre sonra patikayı görünce arkadaşlarımı çağırıyorum. Ama çok dikkat etmemiz gerekiyor, ağır bisikletlerle inmek çok zor ve tehlikeli. Daha ne kadar kötü olabilir ki artık? diye soruyorum kendime.
Birkaç arkadaş tehlikeler atlatarak yanıma kadar geliyorlar. Nil, elleri hala frende çünkü hala eğimli yerde bekliyoruz, söyleniyor: ‘Sanırım ellerim tutuldu bidaha açamıcam ben bunları 🙂 Tam bu sırada Ahmet Abinin bisikleti takla atıyor ve kendisi de yüz üstü düşüyor. O an hepimiz çok korkuyoruz kötü bir şey oldu diye ama hemen kalkıp toparlanıyor. Biraz aşağıda duran bisikletinin yanına gidip yanımıza kadar iniyor. Patikaya inip tüm ekibi bekliyoruz burada.
Patikada ilerlemeye çalışıyoruz. Daha ne kadar kötü olabilir demiştim ya: yol iyice kötüleşiyor, bisikletlerimizi kayalıklardan zorla bir aşağıya bir yukarıya ite kaka, çantaların yırtılmasına aldırış etmeden ilerliyoruz 🙁 Çok yorulduk, 2,5 saattir yoldayız ama henüz 2 km ilerledik.
Hayret, karşımızdan bir rehberle üç turist geliyor. Rehbere, Hazindağ Yaylasına daha ne kadar yolumuz kaldığını soruyoruz. 3 saattir yolda olduğumuzu duyunca ‘Gidemezsiniz, geri dönün’ diyor. Tabii bu epey keyfimizi kaçırıyor. Bu kadar gelmişiz, geri dönmek olur mu diyerek devam ediyoruz. Onlar da dar patikada nerdeyse bisikletlere sürtünerek geçip gidiyorlar. Nil bize, Alman turistin dediğini tercüme ediyor 🙂 ”Buradan geçen tek çılgın biziz diye düşünmüştüm… Nil cevap verir: Yooo, bakın daha çılgınları varmış, değil mi? Kadın iri gözlerle geçip gider. 🙂 Dağ başında almanca konuşan birini beklemiyordu sanırım 🙂
Daha kötü ne olabilir dediğime gerçekten pişman oluyorum. Öyle bir yere geliyoruz ki bir taraf uçurum bir taraf sarp kayalık ve azıcık gevşek zemin. Tek başımıza bir bisikleti geçirmemizin imkanı yok. Üç kişi bir bisikleti anca geçirebiliyoruz. Sırayla 11 bisikleti geçirip olmayan yoldan devam ediyoruz. Bu sırada yol iyice yeşilliklere bürünüyor ve sis çökmeye başlıyor. Ben sinirden çatlamak üzereyim, bir an önce Hazindağ yaylasına varmak istiyorum.
Kaplumbağa kadar yavaş yol alıyoruz. Ha şu köşe, ha bu köşe son diye diye kendimizi gaza getiriyoruz.
Bir nevi öğle yemeği molası veriyoruz. Bazı arkadaşlar konserve, bazılarıysa bisküvi yiyor. Ben ise sinirden hiç bir şey yiyemiyorum. Birine bir şey olacak diye ödüm kopuyor. Psikolojim kötü. Bir an önce yaylayı görmek istiyorum sadece.
Geçtiğimiz yerler bu şekilde devam ediyor…
Bir ara hemen önümde ilerleyen Abdurrahman’ın heybesi bisikletten kurtulup uçurumdan aşağıya düşürüyor. Hepimiz çok korkuyoruz ama Allah’tan çalılık yer olduğu için çok aşağıya gitmiyor. Abdurrahman iki dakikada hemen aşağıya inip çantayı alıyor. Hepimiz derin bir nefes alarak devam ediyoruz. Bu arada ben son 1 km yi dönüp dönüp tekrar yapıyorum 🙂
Nil’e yardım etmek zorundayım. Bisikletle geçemediği yerlerde ben önce kendiminkini 20 m iteledikten sonra dönüp onun bisikletini alıp götürüyorum. Çünkü gerçekten bisikleti o kayalıklardan geçirecek gücü kalmadı.
Su stoğumuz da tükeniyor burada ama biraz ilerleyince dağlardan akan suyu görüyoruz çok şükür. Biraz şans gülmeye başladı sanki. Mataralarımızı doldurup kana kana içiyoruz.
Saat 10.00’da Samistal Yaylasından başladığımız yürüyüş saat 16.00 gibi Hazindağ Yaylasına gelmemizle son buluyor. 6 saattir yoldayız. Ayaklarım su topladı, iyice yorulduk.
Yaylada bir yerde durup arkadaşlarımızın gelmesini beklerken amcanın birisi ‘Çay içer misiniz? demleteyim mi?’ diye sorunca hemen kabul ediyoruz. Saatlerdir yorgunluktan ölmüşüz iyi gider, diyoruz. Bazımız iki bardak bile içiyor ve ayrılık vakti gelince borcumuzu soruyoruz. Sağ olsun amcamız bizim yorgunluğumuzdan faydalanarak imamın abdest suyu çaylar için bardak başına 2,5 TL istiyor. Hepimiz kuzu kuzu verdik ne yapalım. Fırsatçılık yapan bu insanların her defasında kulağını çınlatacağız. Vicdan diyorum sadece…
Yarım saat molanın ardından karanlığa kalmamak için devam ediyoruz. Daha önümüzde bizi bekleyen çok güzel bir yol var.
Hazindağ’dan sonra yol bulmuş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. En azından gidebileceğimiz bir yol var. O nedenle keyfimiz yerine geliyor.
Karadeniz manzarasının güzelliklerini tekrar yaşamaya başlıyoruz.
Bir süre iniş yapıyoruz ama yol yer yer çok kötü oluyor. Yine full konsantrasyon devam…
İnişin bittiği noktada tekrar çıkış başlıyor. Arkadaş, buranın çıkışları da öyle böyle değil. O kadar sert ki bir süre sonra bisiklet gitmez oluyor.
Tırmanışı sabırla yapıyoruz ve bir süre sonra düzlüğe çıkıyoruz. Nemden dolayı yollar hep ıslak. Bisikletlerimiz çamura bulanıyor.
Pokut Yaylasına çok az yolumuz kaldı. Hedefimizde Sal yaylası olmasına karşın çok yorulduğumuz için burada kalmak istiyoruz.
Karadeniz’in eşsiz manzaraları…
Pokut Yayla kavşağında arkadaşlarımızı bekleyip sonra yaylaya geliyoruz ve ileride görünen boşluğa çadır kurmak için Oktay Aga ile yayla halkından izin almaya gidiyoruz. İlk gördüğümüz tesise soruyoruz ve bize ileride bir yer gösteriyor, ‘Birisi bir şey derse Ömer Abi gönderdi dersiniz’ diyor. Burada çadır için düzlük bulmak da çok zor ki. Gösterdiği yere gidiyoruz ama olumsuz sonuç alıyoruz. Ömer Abinin selamı maalesef ters tepiyor. ‘Çok istiyorsa gidin onun evinin önüne kurun çadırınızı’ diyor. 🙂
Olayı büyütmeden geri dönelim diyoruz ama adam arkamızdan Ömer Abinin yanına kadar geliyor. ‘Neden gönderiyorsun, yasak olduğunu bilmiyor musun’ vs vs tartışmaya başlıyorlar. Biz daha fazla burada durmak istemiyoruz, Sal yaylasına doğru harekete geçiyoruz. Bu sırada hala arkamızdan bağrışma sesleri geliyor. 🙂 Durduk yerde yaylanın huzurunu kaçırdık arkadaş. Hayır çadır kurunca ne olacak acaba? Onu anlamıyorum, buyur kullan yaylanı tepe tepe…
Kavşaktan itibaren geldiğimiz tüm yolu geri çıkıyoruz ve Sal Yaylasına ulaşıyoruz. Burada bulduğumuz düzlüğe hemen çadırlar kuruluyor. Bir adım daha atacak halim kalmadı. Ayaklarımın altı iyice kötü oldu. Açlıktan öleceğimi fark ederek çadırımı kurmadan hemen bir konserve açıp yiyorum. Bu sırada Nil de aynı durumda hemen yanıma çöküyor. O da sadece 2 bisküvi yemiş yolda ve benden daha kötü durumda ki kaşığı ağzına tutturamıyor bile. 🙂
Çadırlarımızı kurup (Fatih çoktan kurmuş, Nil tutulmuş ellerle çadırının çivilerini çakmaya çalışıyor hala) 100m ilerideki buz gibi akan çeşmede elimi ayağımı bir güzel yıkadıktan sonra biraz olsun kendime geliyorum. Ayaklarıma kara sular inmiş. Şöyle ki: su toplamış ama siyahımsı bir sıvı. Ben de anlamadım 🙂
Akşam yemeğinde sucuk, makarna gibi şeyler var. Turda son gecemiz olduğu için erzaklarımızı sonuna kadar tüketiyoruz. Apo bize makarna ve sonra da çay yapıyor.Kahvaltımızı yarın aşağıda yapabiliriz. Buradan sonra artık tırmanış yok. 4 gündür çık çık bitiremedik zaten. 🙂
Yaşadığımız onca maceradan sonra yorgunluğa yenik düşmek üzereyken karanlıktan 2 adam beliriyor. Bunlar Samistal Yaylasına çıkarken karşılaştığımız Bursa’dan gelen kişilermiş meğer. Birinin elinde tulum var ve biz çalmasını istiyoruz tabii. Onu da dinledikten sonra erkenden saat 21.30 gibi çadırlarımıza giriyoruz. Bu arada telefonlar çekmediği için Murat Abi ve Zuhal’den bir haber alamıyoruz. Umuyoruz ki Samistal’e ulaşmışlardır ve keyifleri yerindedir.
Tur Verileri;
GPS’in şarjı bittiği için maalesef tam gün verisi yok. Sadece Samistal – Hazindağ Yaylası arasındaki veriler aşağıdaki gibidir.
Toplam Km: 4.5 km | Toplam Sürüş Süresi: 01:41:02
Max. Hız: 6.8 km/h | Ort. Hız: 2.7 km/h
Max. Sıcaklık: 41,0 c° | Ort. Sıcaklık: 26,0 c°
Min. Yükseklik: 2053 m | Max. Yükseklik: 2553 m
Toplam Yükselme: 95 m | Yakılan Kalori: 159 cal
Samistal Yaylası – Sal Yaylası Güzergâh ve Yükselti Haritası;
Saygılarımla…
NOT: Pedalla.com imzası olmayan fotoğraflar diğer katılımcı arkadaşlara aittir.
Hepinizi tebrik ederim. Zor bir parkuru azimli ve zahmetli bir şekilde geçmeyi başarmışsınız. Benzer bir rotayı bizde yapmak istemiştik ama bir türlü gidemedik. Özellikle bu geçiş çok merak ettiğim ancak bu kadar sert beklemediğim bir bölüm idi. Bugünün hikayesini ve parkurunu özellikle bekliyordum. Ağzına yüreğine sağlık dostum. Rüzgarınız arkada yolunuz açık olsun…
Merhaba arkadaşlar. Öncelikle tebrikler. Kaçkar dağları alan kılavuzu ve kat ettiğiniz rotayı milli parklara çıkaran kişiyim. Bisiklet ile çok zor olduğunu siz de tecrübe etmişsiniz
Keşke alan kılavuzlarından biri ile irtibata geçmiş olsa idiniz
. Pedalsesinden Yavuz ERGUN arkadaşımız her gelmesinde iletişime geçer ve zevkle yardım ederiz. İyi günler
Pokut’a gidip de çadır kuracak ve çadır kuracak yer arayanlara tavsiyem; yaylanın üst tarafındaki mezarlığın duvarının dibindeki düzlük olur. Buradan tüm yaylayı görebilirsiniz. Kimseden izin almanız gerekmez. Ayrıca yanı başınızda yatanlar çok sessizdir; sizi hiç rahatsız etmezler.
Serkan,bu gün yaptığınız rota herhalde tüm yaptığınız rotalardan daha güzeldir!!!!!!
Harikasınız arkadaş……..bisikleti arada elde taşımakta çok güzel oluyor.