Korku Dolu Dakikalar
12 Haziran 2007 Ordu
Saat gecenin üç buçuğu. Kapı çalıyor telaşlı telaşlı. Göktürk Ağabey uyuyor ve ben kalkıp kim o diyorum. Karşıdan gelen cevap ise ? polis lütfen kapıyı açınız. Hayrola diyerek kapıyı açıyorum hemen. Kapıyı açar açmaz Göktürk Günal siz misiniz? diye sordular. Ben hayır şurada yatan arkadaşım dedikten sonra uyandırmamı istediler. Vakit kaybetmeden içimdeki korku ile hemen uyandırdım. Polisler Göktürk Ağabeye bizimle merkeze kadar gelmen gerekiyor dediklerinde başımdan kaynar sular döküldü. Hemen kimliğini aldıktan ve üzerine bir şeyler giyindikten sonra gidiyorlar. Ben ise oda da tek başıma neye uğradığımı şaşırmış bir halde bekliyorum. Gözüme uyku bile girmiyor. Daha olayın ayrıntısını bilmeden içimde bir korku başladı. Daha sabah tanıştığım bir kişiyi apar topar götürdüler. Kim olsa korkardı sanırım. Saat sabahın dördü oluyor ve telefonum çalıyor. Arayan Göktürk Ağabey, buyur ağabey diyerek telefonu cevaplıyorum. Neden tuttuklarını ayrıntısı ile söylemeden tura devam edemeyeceğini, karakolda tutacaklarını söylüyor. Benim içimde ki korku biraz daha artıyor. Acaba nedir, neyin nesidir. Bir yandan da kendimi sakinleştirmek için konuşuyorum kendi kendime. Bildiği bir şey olsa otele yerleşmezdi, kimliğini vermezdi diyorum. Uykusuz bir gecenin sonunda gün ışıyor ve tekrar telefonum çalıyor. Göktürk Ağabey eşyalarının bir kısmını emniyete getirmemi ve bisikleti de kargo ile eşine göndermemi istiyor. Hemen toplanıyorum ve önce kendi bisikletimi alarak Tan?ın dükkânına bırakıyorum. Göktürk Ağabeyi soruyorlar ama ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Bende gece acilen İzmir?e dönmek zorunda kaldığından bahsediyorum. Yalan söylüyorum, ama bu durumda başka çarem yok. Daha bir gün önce tanıştığım birisini tutukluyorlar, bunun yanında yine bir gün önce tanıştığım Tan?a ne diyebilirim? Bu şekilde anlattıktan sonra gidip Göktürk Ağabeyin bisikletini alıyorum otelden. Bisikleti kargoya götürüyorum ama bu şekilde alamayacaklarını söylüyorlar. Bisiklet elimde kaldı, bir şekilde göndermeliyim ama nasıl? Sora sora bir ambar şirketini buluyorum ve bisikleti teslim ediyorum. Bir hafta ve bir ay gibi sürer İzmir?e gitmesi diye söylüyorlar. Bense önemi olmadığını, er ya da geç İzmir?e ulaşmasını istiyorum diyerek bırakıyorum ambara.
Ambardan sonra tekrar Tan?ın yanına dönüyorum ve bisikletimi alarak Emniyet Müdürlüğüne gidiyorum. Bisikletimi kapının önüne koyarken birde orada görevli polis ile tartışıyorum. Gün hiç iyi başlamadı, diliyorum iyi biter. Beni yabancı sandı ve hello hello diyerek dışarıya çıkartmaya çalışıyor. Bende Türk?üm diyince, bozuntuya vermeden dışarıya çıkartmaya çalışıyor. Bende sinirleniyorum ve polis ile tartışmaya başlıyorum. Bisikletimi kapının dışına bırakacakmışım ve bir şey olursa sorumlu olmayacaklarmış. Şu işe bak, en emniyetli yerde emniyetsiz. Tartışmanın ardından içeriye giriyorum ve Göktürk Ağabeyin istediği eşyaları görevli polise teslim ediyorum. Ardından tekrar Tan?ın yanına dönüyorum. Ayaküstü geçiştirdiğim kahvaltı ile biraz muhabbet ediyoruz. O an beden olarak orada olsam da, kafamda bir sürü soru cevabını bekliyor.
Öğle saatlerinde tekrar Göktürk Ağabey arıyor. ? Serkan gitme, belki çıkabilirim birlikte devam ederiz diyor. Bende yola devam etmiyorum ve haber bekliyorum. Hem hava da hafif hafif yağıyor. Gitmemek daha iyi olacak. Tan ile ORGİAD (Ordu Genç İş Adamları Derneği) ?a gidiyoruz. Dernek yöneticisi ve üyeleri ile birlikte güzel bir muhabbet ediyoruz. Yerel bir gazete için orada da haber yapıyoruz. Projemin duyulması ve amacına ulaşması için çok önemli bu tür haberler. Bende amacıma ulaşıyorum. Sonrasında Tan?dan ayrılarak bisikletim ile Alpem Bisiklete Soner Ağabeyin ve Aykut?un yanına gidiyorum. Kısaca orada da Göktürk Ağabeyin İzmir?e döndüğü yalanını söylüyorum mecburen. Üzgünüm ama söyleyecek başka hiçbir şey yok. Öğle yemeği için Aykut?un evine gidiyoruz. Aykut?un annesinin yaptığı muhteşem kuru fasulyeyi indiriyoruz midemize. Hava hala kapalı ve çiselemeye devam ediyor. Yarına kadar diner inşallah. Göktürk Ağabeyden hala haber yok. Akşama kadar da haber gelmez ise yarın sabah yola yine tek başıma devam edeceğim. Yemekten sonra tekrar dükkâna dönüyoruz. Bu geceyi Soner Ağabeyin köyündeki evde geçireceğiz. O nedenle bisiklet dükkânda kalacak ve yarın sabah erkenden gelip alacağım.
Akşam saatlerinde Göktürk Ağabeyin eşinden telefon geliyor bu defa ve Göktürk Ağabeyin tura gelmeyeceğini söylüyor. Yarın tek başıma yola devam edeceğim kesinleşiyor. Her şeyin hayırlısı diyerek kendimi avutuyorum. İnşallah buradan sonra her şey güzel devam eder.
Saat 8 gibi beş arkadaş araç ile kalacağımız Karacaömer köyüne gidiyoruz. Soner Ağabey, Aykut, bisikletçide dün tanıştığımız Caner ve Serdar?da geliyor. Akşam yemeği için Ordu merkezden bir şeyler alıyoruz ve köye geçiyoruz. Fındık bahçeleri arasından geçerek ulaşıyoruz gizlenmiş eve. O kadar güzel doğa var ki anlatamıyorum. Harika, kötü başlayan gün bu kadar güzel devam edebilirdi ancak.
Soner Ağabey bizi bıraktıktan ve bir süre vakit geçirdikten sonra Ordu?ya dönüyor. Akşam televizyonun bile zor çektiği köyde dört arkadaş muhabbet ediyoruz. Gece yarısına kadar muhabbet devam ediyor ve sabah erken kalkacağımız için yatmaya karar veriyoruz. Gözümü kapattığımda o kadar olaydan sonra hala mutluydum. Bu her şeye değer.
Sevgi ve Saygılarımla…
çok heycan verici gerçekten ama merak ettim daha sonra o adamla konuştun mu serkan abi polis niye tutuklamış????
Tabi ki konuştum, devam eden bölümlerde her şey daha iyi anlaşılacak. 🙂
sabırsızlıkla bekliyoruz……:)
sizleri ağırlamaktan her zaman mutluluk duyarım.
Serkan bunlar pembe yalanlar…olsun kardeşim..Görktürk’ü merak ettim..ne oldu acaba..
Yanlız şunu sana söylim..bu yazı dizisi..ilerde derlenirse kitap olur..
Valla müthişşin taşıdelen dostum…hem anlatım,hem fotolar…bende merak ettim.Acaba ne olacak..
Çok teşekkür ederim Soner Abi, güzel bir gece geçirmiştim sayenizde.
Sevgili Tan,
Anlayışın için çok teşekkürler… Göktürk Abiyi, ilerleyen bölümlerde tekrar göreceğiz. 😉
Kitap ise dilerim gerçek olur…
Çok teşekkürler Semih Hocam… Takibe devam…