30 Temmuz 2014
Yeni günden herkese Merhaba,
Mis gibi bir uykunun ardından yeni güne uyanıyoruz. İlk günün yağmur korkusundan sonra uyanır uyanmaz yaptığım ilk şey gökyüzüne bakmak oluyor. Muhteşem bir havayla güne başlamak gibisi yok.
Herkes uyanınca hep birlikte kahvaltımızı yapıyoruz. Bu arada Abdurrahman’dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Bizim ekibe her gün herkese yetecek kadar çayı nasıl yetiştiriyor merak ediyorum. 🙂 Hakkın ödenmez kardeşim, sağ ol var ol…
Kahvaltının ardından çadırlarımızı toplamaya başlıyoruz. Bugün en zor gün olacak diye sabah 8.00’de hareket edeceğiz. Hızla hazırlanıp yola çıkmak istiyoruz.
Ben ve yol arkadaşım hazırız, arkadaşlarımızı beklemeye koyuluyoruz.
Saatimiz 8.00 olunca yine hazır olan arkadaşlarla yola çıkıyoruz. Geç kalanlar arkadan gelip yetişirler nasıl olsa. Bugün yine neredeyse bütün gün tırmanacağız. Yola çıkalı daha birkaç yüz metre oldu ve ilk kavşağa geldik. Burası Trovit, Samistal yoluyla Haçivanak yol ayrımı. 2011 yılında geldiğimde Haçivanak’a doğru gitmiştik. Şuan ise ilk defa göreceğim Trovit, Palovit ve Samistal yaylalarına doğru gideceğiz. Bu turun hedef yaylası Samistal. Oraya ulaşabilirsek bizden mutlusu olamaz sanırım. 🙂
Daha yolun ilk metrelerinde yolun sertliği ve zeminin kötü olmasıyla bisikletlerimizi elimizde taşımaya başlıyoruz. Günün ne denli zor geçeceği daha en başından belli oldu. Hadi hayırlısı diyerek bisikletlerimizi iteliyoruz.
Yükseldikçe geride kalan Elevit çok daha güzel görünüyor.
Yol arada sırada binmemize müsaade ediyor ama bir süre gittikten sonra tekrar zemin bozuluyor ve yine taşımaya devam ediyoruz.
Yine herkes kendi hızında yol alıyor. İlk buluşma noktamız 7 km ötede bulunan Trovit yaylası. Yol biraz düzelince asılıyorum pedallara ve gidebildiğim kadar gidiyorum. Durup aşağıya bakınca gelen arkadaşlarımı görüyorum.
Öyle yada böyle bekleyeceğim için bol bol fotoğraf çekiyorum. Beni buralara kadar taşıyan yol arkadaşım ve muhteşem Karadeniz manzarası.
Kıvrıla kıvrıla yükselen yolda zorla ve keyifle pedal çeviriyorum.
Bazen durup ahududu ve yabani çileklerden yemeyi ihmal etmiyorum tabii. O kadar lezzetliler ki anlatamam.
Yola çıkalı bir saati geçti ama daha 3 km yol anca gelebildik. Elevit yaylası hala aşağıda görünüyor. Gökçe’yle birlikte bu güzel manzarada poz veriyoruz.
Yükseldikçe bitki örtüsünün değiştiğine şahit oluyoruz. Artık ağaçlar geride kalıyor ve yüksek rakım bitkileri kendilerini gösteriyorlar.
Dura kalka yolumuza devam ediyoruz.
Yolumuzu bölen dereden geçiyoruz. Hemen mola verip mataralarımızı dolduruyoruz.
Dereden sonra yol tekrar sertleşiyor ve zemin bozuluyor. Kısa süreliğine yine bisikletlerimizi taşıyoruz. Bisikletleri taşımak kullanmaktan daha zor. O nedenle, eğime tamam da bari yolun zemini güzel olsa da binsek, diyoruz.
Saat 10.15 gibi birkaç arkadaşla buluşma noktamız olan Trovit Yaylasına ulaşıyoruz. Geriden gelecek arkadaşlarımızı burada bekleyeceğiz. Yayladan bir abla ile laflıyoruz, o da bize ayran ikram ediyor.
Bir süre sonra tüm ekip tamamlanıyor. Biraz da onlar dinlendikten sonra saat 11.15 de tekrar yola koyuluyoruz.
Önümüzde uzanan yolun tamamını görüyoruz neredeyse. Çok değil 3 km ama muhteşem bir yükselti var. Zik zak çizerek 2750 metreye tırmanacağız. Şu an bulunduğumuz nokta 2450 metre dolaylarında. Ortalaması %10 olan bir yol sanıyoruz. Tabii ne denli dik olduğunu ancak yola çıkınca anlıyoruz.
Trovit’ten ayrılıp Palovit’e doğru harekete geçiyoruz.
Bu defa buluşma noktamız 3 km sonra tırmanışın bittiği yer olacak. Ağır bisikletlerle bozuk zeminli yolda tırmanmak oldukça güç…
Trovit yaylası manzarasında yükselmeye devam ediyoruz.
Her ne kadar tırmanıyor olsak da Fatih halinden memnun görünüyor. Sonuçta bunlar bizim için sürpriz değil, bilerek geldik. 🙂
Dayan ayaklarım, dayan bileklerim, dayan bisikletim, dayan yüreğim. 🙂 Çıkmaya devam…
Benden birkaç viraj önde olan Oktay Aga yukarıdan bana bakıyor. Gelmeyin, tırmanış hala devam ediyor, diyor. 🙂 Ölmek var dönmek yok arkadaş, diyerek devam ediyoruz. 😀
Dön babam dön, çık babam çık. 3 km nasıl büyüyor gözümde bilemezsiniz. Zirve bir türlü gelmek bilmiyor.
Karmik yaylasının bulunduğu vadi buradan muhteşem görünüyor. Manzaranın içinde kendimi kaybediyorum…
Kafamı yola çevirince tekrar kendime geliyorum tabii. 🙂 %15, %18 ve yer yer %20 eğimler görüyoruz.
Arada gücümüz tükenip, bisikleti çıkaramayınca durup soluklanıyoruz ama nafile, olacak gibi değil. Durunca kalkmak ayrı zor zaten.
İşte o anlar, pedallar dönmeyince bisikleti elimizde çıkarmaya çalışıyoruz.
Trovit’ten zirveye kadar sekiz viraj dönerek çıkışı tamamlayacağız. Düz duvara tırmanıyoruz sanki…
İyi ki hava güzel, yağmur çamur olsa ne halde olurduk siz düşünün. Şansımız yaver gidiyor. O nedenle usul usul tırmanışa devam ediyorum. 🙂
Yükseldikçe vadinin güzelliği de artıyor.
2 – 2,5 km kadar oldu Trovit yaylasını artık kuş bakışı izliyoruz varın gerisini siz düşünün. 🙂
Rengarenk çiçekler sarıyor etrafımızı…
Saat 12.20 gibi nihayet beklenen zirveye varıyoruz. Hayatımda en uzun sürede tırmandığım 3 km’lik tırmanış olarak kazındı hafızama.:) 2700 küsür metredeyiz ve hava burada epey serin. Durur durmaz üzerime rüzgarlık giyiyorum.
Hemen ardımdan Fatih de geliyor. Zirve mutluluğu yüzünden belli. 🙂
Tahsin’in saati 2725 metrede olduğumuzu söylüyor. Yanılıyor olamaz. 🙂 Bugün yola çıkalı 10 km oldu ve neredeyse 900 metre irtifa kazandık. Az da olsa inişi hak ettik. 🙂
Son arkadaşımız gelene kadar yine zirvede bekliyoruz. Buradan sonra Palovit yaylasına kadar inişe geçeceğiz, çok dikkatli olmamız gerekiyor.
Saatimiz 12.45’te herkes gelince inişe geçiyoruz. Mesafe koyarak inişe geçiyoruz. Herkes pür dikkat yoluna devam ediyor. Bu defa buluşma noktası Palovit yaylası olacak.
Bulutlara doğru salınıyoruz…
Düştük bir türkünün peşine gidiyoruz Samistal’e doğru… Gazamız mübarek ola 🙂
Palovit yaylası buradan çok güzel görünüyor. Orada bir tane Cafe varmış, onu bulup karnımızı doyuracağız.
Palovit’e girince tam kavşakta piknik yapan aileye cafeyi soruyorum. Soldan devam etmemi söylüyorlar ve ben de geriden gelen arkadaşlara bu yöne gittiğimi söyleyin diye tembihliyorum. Ondan sonra cafeyi bulmak zor olmuyor tabii.
Çok güzel bir yere geldiğimizi içeri girince anlıyoruz. Tüm arkadaşlar gelince hemen siparişlerimizi veriyoruz. Muhlamalar, menemenler herkes istediğini söylüyor. Maksut amcayla tanışınca ne kadar iyi birisi olduğunu anlıyoruz. Pazarlık yapmamıza izin bile vermiyor. Fiyatları çok uygun ve gönlü çok zengin. Paranız yoksa vermeseniz bile olur, diyor.
Hepimize bir anda yetiştirmesi zor olduğu için sırayla geliyor yemeklerimiz. Bu arada dışarıda sis bir geliyor bir kayboluyor. Muhteşem bir manzara var.
Yemeğimizin üstüne çayları yudumluyoruz. Bu arada Ankara – Polatlı’da bir otel işletmecisi abimizle tanışıyoruz. Aslen buralı olduğu için yazın birkaç haftalığına gelip kafasını dinliyormuş buralarda.
Saat 14.20’ye kadar burada vakit geçirdikten sonra artık yavaştan hareket etmek için hazırlanıyoruz. Önümüzde yine bir tırmanış bizi bekliyor. Bugünün son tırmanışı… Bekle bizi Samistal…
Palovit yaylasından ayrılıp, sisler içinde Samistal’e tırmanmaya başlıyoruz.
Yine ara ara yürümeye başlıyoruz. Bu arada Nil’in eşyalarının nerede olduğunu merak etmiş olabilirsiniz. 🙂 Trovit rampasını çıkarken Samistal’e giden bir araca yüklemişler bir kaç kişi eşyalarını. Fena da olmamış tabii…
Buradan sonra yol iyice keyifleniyor. Sis arada gelip bizi içine alıyor, görüş mesafesi oldukça düşüyor, bir süre sonra geri çekiliyor. Bu böyle devam ediyor. 🙂
Yol arkadaşım Surly’e ne kadar teşekkür etsem azdır. Onca yüke ve bana rağmen bu yollara meydan okuyor. Tam bir kamyon oldu artık. 🙂
Gökçe sislerin ardından geliyor. Gökçe de bu turda kendini aştı iyice. Performansı o kadar yükseltti ki önüne ne kadar rampa çıksa bana mısın demiyor. 😉
Sisler içinde biri su içiyor. Kim ola ki? 🙂 Nil, siste kaybolacak neredeyse….
Abdurrahman heybelerine bağladığı terlikleriyle birlikte geliyor. 🙂
Tahsin kardeşimi bıraksan tek teker çıkar buraları. Tebrik etmeden geçip gitmek olmaz…
Fatih Buddy rampanın en sert olduğu yerde yakalanmış objektife. İşte aslında çoğumuzun manzarası bu. Yolun bir kısmında pedal çevirirken diğer kısmında böyle bisikleti taşıdık. 🙂
Oktay Aga’ya ne demeli bilemiyorum. Kaç ruble sıyırdı, kaç zincir değiştirdi sayısını unuttum. Rampayı ön fren sıkarak çıkıyor. Buralar ona az bile geliyor. 🙂 Oktay’ı tanımayan arkadaşlar olayı yanlış anlamasınlar. Oktay Aga olayı tamamen geyikten ibarettir. 🙂
Ahanda ben… Tahsin kardeşim beni yakalamış. Arkamdaki beyazlık komple sis ve hemen sol yanım uçurum. Samistal’e yaklaştıkça mutluluğum artıyor. Görmek için sabırsızlanıyorum.
İşte o an…
Önce bu müziği açın lütfen; http://www.youtube.com/watch?v=ek44yV_73h4
Sevgili Gökhan Birben’in klibini çektiği Samistal Yaylası türküsü. İşte bu türkünün peşinden sürüklendik buralara. Hiç bir anında bile pişman olmadan.
Yayla girişinde birkaç aileyle karşılaşıyoruz. Bize kavun, karpuz, poğaça, peynir vs ikram ediyorlar. Tabii soru yağmuru başlıyor ardından. Nereden geldiniz, nasıl geldiniz, niye geldiniz vs vs. 🙂 Bu soruları cevaplarken arkadan gelen arkadaşlarımızı da beklemiş oluyoruz.
Ayaküstü muhabbetten sonra yaylanın merkezine ve düzlüğüne doğru gidiyoruz. Burada karşılaştığımız birkaç kişiden çadır kurmak için izin istiyoruz. İstediğimiz yere kurabileceğimizi söylüyorlar.
Genellikle birbirimize yakın çadır kurmayı tercih ediyoruz. Bu sırada arkadaşlar bir adamla konuşuyorlar. Ben pek kulak asmıyorum ama ardından konuyu öğreniyorum. Yayla halkından bir vatandaş bisikletleri geriye yaylanın girişine götürüp bırakmamızı söylemiş. ‘Buralar yol olmasın’ mış. Bisiklet çevre dostu bir ulaşım aracı, ne alakası var çözemedim.
Tabii ki bisikletlerimizi yanımızdan ayırmadık. Birkaç yayla sakiniyle konuyu paylaşıyorum ve onlar da tabii ki götürmeyin, diyorlar. O vatandaşın ne yapmaya çalıştığına anlam veremiyoruz. 🙂
Çadırları kurup üzerimizi değiştirdikten sonra birkaç arkadaş gezintiye çıkıyoruz. Samistal yaylasını yüksekten izlemek için biraz daha yukarı doğru yürüyoruz. Manzara o kadar güzel ki bir süre sonra oturup izlemeye başlıyoruz.
Kamp alanı aşağıda kaldı…
Sis bir gelip bir gitmeye devam ediyor.
Yüksek rakım çiçekleri çok güzel görünüyor. Bir bir onları fotoğraflıyorum…
Pempe çiçek….
Beyaz çiçek…
Ve sarı çiçek…
Oktay Aga bütün buraların sahibi gibi poz veriyor objektife.
Yaylanın ortasındaki bu güzel salıncakta dinleniyorum. O kadar mutluyum ki tarifi mümkün değil.
Akşam yemeği saatine kadar yaylanın çeşitli bölgelerinde vakit geçiriyoruz. Akşam yemeğinde biz sucuk ekmek yerken Ahmet Mumcu kuruyor tezgahı ve muhteşem bir sebze yemeği yapıyor. Hepimiz ağzı açık onu izliyoruz. 🙂 Yemeğin üzerine sıcak bir çay gibisi yok. Tekrar tekrar teşekkürler Abdurrahmancım. 😉
Sonra tüm arkadaşlarla toplanıp yarın için plan yapıyoruz. Yarın 4 km patika yürüyüşü olacak ardından 15 km kadar pedal çevireceğiz. Artık buradan sonrası çok kolay diye toplantıyı bitiriyoruz. Yarın ola hayrola.
Ahmet Abi anlatıyor, dünyanın her yerinden birer hikaye dinliyoruz. İyice üşümeye başlayınca akşam sohbetimiz son buluyor.
Çadıra girip uyku tulumunun içine girince ancak ısınabiliyorum. Temmuz ayında 2550 metre yükseklikteyiz sonuçta. Muğla’da olsak şu an kavruluyor olacaktık. Durumdan hiç şikayetçi değiliz. 🙂
Tur Verileri;
Toplam Km: 21.1 km | Toplam Sürüş Süresi: 03:45:19
Max. Hız: 19.4 km/h | Ort. Hız: 5.6 km/h
Max. Sıcaklık: 33,0 c° | Ort. Sıcaklık: 22,0 c°
Min. Yükseklik: 1900 m | Max. Yükseklik: 2763 m
Toplam Yükselme: 1451 m | Yakılan Kalori: 1416 cal
Elevit Yaylası – Samistal Yaylası Güzergâh ve Yükselti Haritası;
Saygılarımla…
NOT: Pedalla.com imzası olmayan fotoğraflar diğer katılımcı arkadaşlara aittir.
Okumakta, dinlemekte çok güzeldi 🙂 yüreğinize sağlık
Yükseldikçe,okuma zevki de,fotoğraf zevki de doruğa çıkıyor.
Manzara,anlatım ve ortam çok güzel…….
Harika aman bu ne guzellik diye diye hep okudum hem seyreyledim:)