16 Ekim 2012
Sabah erkenden ayaktayım. Bugün gideceğimiz rotayı çok merak ediyorum. Terör konusunda Türkiye’nin en tehlikeli yolundan geçeceğiz. Terör, ilk olarak Siirt’in Eruh ilçesinde başladığını duymuştum. O nedenle bugün çok heyecanlıyım. Gideceğim her km benim için önemli olacak.
Beni evinde misafir eden Cengiz ve ailesine teşekkür ederek Suat ile buluşma noktamıza hareket ediyorum. Şırnak kavşağında buluşup yolumuza devam ediyoruz.
Sabahın soğuğunda, güneşe karşı pedal çeviriyoruz. Üzerimizde uzun kollular var ve üşüyoruz. İnişe geçtiğimizde, gözlerimden yaş geliyor soğuktan. Fren sıkarak yavaş yavaş inmeye devam ediyorum.
Siirt’i çıkar çıkmaz dar bir vadinin içine giriyoruz. 🙂 Hadi bakalım başladık yola. Vadi dar olduğu için yola güneş hiç gelmiyor. İnişinde etkisi ile bir türlü ısınamıyoruz.
Vadi içerisinde ürpertici dağ manzarasında kısa bir mola veriyoruz. Fotoğraf çekip tekrar yolumuza devam ediyoruz.
Dicle Nehrinin bir kolu olan Uluçay’a kadar inişimiz devam edecek. Sonrasında ise işte asıl zorlu kısım başlayacak. Çıkışlar ve inişler eşliğinde Şırnak’a ulaşmaya çalışacağız. Bu arada benim lastiğimin havası sürekli iniyor. Ben de ara ara durup havasını tamamlıyorum ve öyle devam ediyoruz. Tam da patlayacak gününü buldu. Zorlu bir gün olacağı için vakit kaybetmek istemiyoruz. O nedenle böyle ilerlemeye çalışıyorum.
Evet karşımıza ilk çıkan tabelada Eruh’a 36 km yolumuz olduğunu görüyoruz. Buraya kadar doğru yolda olup olmadığımız konusunda aklımda soru işaretleri vardı. Ama bu tabela ile yanılmadığımızı anlıyoruz. Tabii küçük bir fark var. Eruh’a giden yeni yol olması lazımdı ama henüz yapımı tamamlanmadığı için o yolu kapatmışlar. O nedenle tabelalar bizi bu yola girmek zorunda bıraktı. Tahminimizden biraz daha fazla yol gideceğiz, onun dışında değişen bir şey yok.
Uluçay’a yaklaştık, buralarda güneş içimizi ısıtıyor artık.
Saat 8.00 gibi Uluçay’ ı, Dergalip Köprüsünden geçiyoruz. Burası her açıdan önemli bir geçiş noktası. Köprünün hemen karşısında Jandarma karakolu var. O nedenle köprünün fotoğrafını çekemedim. Burada durmadan devam ediyoruz ve Sağlarca köyü girişinde mola veriyoruz. Güzel bir köy ama biraz iç kısımda olduğu için girmeden yolumuza devam ediyoruz. Buradan sonra artık tırmanış başladı ve hızımız epey düştü. Lastiğim sürekli olarak iniyor, uygun bir yer bulup tamir etmeliyim. Ayrıca sularımızı da doldursak iyi olacak, ileride bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz.
Sağlarca’yı geçtikten sonra birkaç evden oluşan Kutluca mezrası, yerel adı ile Kelhok çıktı karşımıza. Bir araba ve birkaç insan görünce su olup olmadığını sorduk. Gelin alın diye bizi yanlarına çağırdılar. Suları kısıtlı olduğu için mataralarımızı doldurduk. Bu sırada çay ikram etmek istediler. Ben kahvaltımı yapmadığım için tekliflerini geri çevirmedim. Bu sırada çay gelene kadar patlak lastiğimi de yaparım diye başladım sökmeye. Benim Dahon’un arka lastiğini çıkartmak kadar meşakkatli iş yoktur sanırım. Sırf bu yüzden lastiğim patlasın istemiyorum. İşte sürekli güzel bisiklet diye övdüğüm katlanır bisikletimin kötü bir yönü. 🙂
Lastiğimi onardıktan sonra, Suat’ın merkezden benim için getirdiği poğaçaları, iki bardak çay ile yiyorum. Suyumuzu doldurduk, çayımızı içtik, lastiği de onardık, artık yola devam edebiliriz. Bu güzel misafirperverlik için teşekkür ederek Kelhok’tan ayrılıyoruz.
Burada bulunan harabe bir yapı…
Uzun çıkışlar ve kısa inişler ile rakım sürekli yükseliyor. 400 – 450 metre dolaylarındayız ve 1600’lü metrelere kadar tırmanacağız.
Yol manzaramız bir süre ağaçlar arasından geçiyor. Bu bölgeye yaz geç geldiği gibi, sonbahar da geç geliyor. Ekim ayında yeşillikler içinde pedal çeviriyoruz.
Geriye dönüp bakıldığında, geldiğimiz yolun güzelliğini görebiliyoruz.
Eruh’a 26 km kaldığını gösteren tabelanın fotoğrafını çekmek için duruyoruz ve karşı bahçeden bir amca sesleniyor bize. Yanına gidip biraz muhabbet ediyoruz. Bahçesinde yatıp, bahçesinde çalışıyor. Yemeğini yerken bize de ikram ediyor ama biz almıyoruz. Daha fazla vakit kaybetmek istemediğimizden, amcadan izin isteyerek yola devam ediyoruz.
Çıkışlar devam ediyor, giderek yükseliyoruz. Buralarda öyle mola verecek pek bir yer yok. Tırmanışları her zaman olduğu gibi kendi tempomuzda çıkıyoruz.
Saat 10.00’da Çırpılı köyü kavşağında bir markette duruyoruz. Birer gazoz içerek işletmeci amca ile konuşuyoruz. Güzel muhabbet oluyor. Dinlenmiş olarak tekrar yollara düşüyoruz.
Dalkorur ve Ortaklı köylerine giden yol karşı dağda görünüyor. İyi ki oraya tırmanmayacağız, diye düşünüyorum 🙂 Bu yol kavşağını geçip, karşımıza çıkan Üzümlük köyünün içinden yolumuza devam ediyoruz.
Yeşillikler içindeki yolumuz devam ediyor. Giderek Eruh’a daha da yaklaşıyoruz.
Dağların yamaçlarından, vadisinden pedallamaya devam ediyoruz. Manzaralar beni çok mutlu ediyor.
Üzümlük Köyü geride kaldı, tırmanış ile yola devam ediyoruz.
Arada zikzak şeklinde tırmanışlar da yapıyoruz. İşte bunlardan birisinde Suat geliyor. Fotoğrafta Suat’ı ayırt etmek biraz zor ama tam ortada. 🙂
Dün Siirt Valiliğinin önünde heykelini çektiğim Siirt fıstıklarının yanlarından geçiyoruz. Çok güzel, lezzetli fıstık olduğunu tekrar belirteyim. 🙂
Kendi tempomda almış başımı gidiyorum. Bir süre sonra arkama baktığımda Suat’ı göremiyorum. Gelmesini beklerken kendi fotoğrafımı çekerek eğleniyorum. 🙂
D370 karayolunda usul usul ilerliyoruz. Artık Eruh’a çok yolumuz kalmadı. Karnımız da acıktı, ilçeye bir an önce varmak istiyoruz.
15 dakika kadar daha pedalladıktan sonra 6 km yolumuz kaldığını gösteren tabela ile buluşuyoruz. Epey yorulduk ama yapacak bir şey yok. Daha Şırnak’a çok yolumuz var. Bu rampalar bütün gün devam edecek.
Tabela yanında beklerken Suat geliyor ve yolumuza devam ediyoruz. Buradan sonra Eruh girişinde buluşmak üzere asılıyoruz pedallara…
Saat 11.30 ve Eruh ilçesine giriş yapıyoruz. İlçenin 10.000’e yakın nüfusu varmış. Ben daha az sanıyordum, görünce şaşırıyorum. Aşağıdaki fotoğrafta yine kendimi çekme çabasını görüyorsunuz. 🙂 Bir kaç dakika boyunca giriş tabelası, bisiklet ve kendimi aynı kareye sokmaya çalıştım. 🙂
İlçe merkezine doğru hareket ediyoruz. Merkezde çay ocağının hemen yanında ekmek arası yapan yere oturup tavuk döner siparişimizi veriyoruz. Suat çok acıkmış olmalı ki, dayanamayıp marketten aldığı şeyleri atıştırıyor.Dönerimizi yerken, bir taraftan da soru soranlara cevap veriyoruz. Ziyafetin üstüne çay içmek için hemen yanımızda bulunan kahveye geçiyoruz. İşletmeci ağabey ile muhabbet ederek çaylarımızı yudumluyoruz. Bir saat kadar vakit geçirmişiz burada, saat 13.00’e gelmek üzere, toparlanıp yola çıkıyoruz.
Eruh’u kısa iniş ile terk ediyoruz ve yine güzel bir vadinin içerisine giriyoruz. Bu inişin hemen sonrasında ise tırmanış başlıyor.
Bu defa Meşindağ Geçidini tırmanıyoruz. Yolumuz buradan sonra daha ıssızlaştı. Koyun keçi sürüleri, çoban köpekleri ve çobanlar dışında kimsecikler yok. Sol yanımızda ucu bucağı görünmeyen bir dağ silsilesi uzanıyor. Yine burada birbirimizi gözden kaybetmeden çıkışı sürdürüyoruz.
Toprak ve kaya yapısı buralarda değişkenlik gösteriyor. Görülmeye değer bir manzarada ilerliyoruz.
Yer yer yol yapım çalışmaları nedeniyle toprak zeminde dikkatlice yol almaya devam ediyoruz.
Biraz daha ilerledikten sonra yol kenarında bir tesiste mola veriyoruz. Bir bardak çay bizi kendimize getirmek için iyi bir seçenek oluyor. Yol üzerinde zaten bir kaç tane dışında hiç bir tesis yok. O nedenle bulduğumuz yerleri değerlendiriyoruz. Burası kalabalık bir yer, bisikletleri kenara çekip tesise giriyoruz.
Büyük bir daire şeklinde oturanlara selam verip yan tarafa geçiyorum. Geçerken de hepsi ile tek tek tokalaşıyorum. Bunun üzerine sorular başlıyor tabii. Muhabbet ortamı oluşuyor ve çaylarımız geliyor. Bu sırada oradan biri, oturanların birisinin Eruh Belediye Başkanı olduğunu söylüyor. Onunla da biraz konuşuyoruz ve ikram edilen üzümlerden yiyoruz.
Birisi çok rampa var daha, gelin araba ile götüreyim diye bir teklif sunuyor. Teşekkür ederek teklifini geri çeviriyoruz. Araba ile gideceksek neden geldik ki? 🙂 Bunun üstüne buradan sonra köpeklere dikkat edin diye bizi uyarıyorlar. Ben de köpeklerden zarar gelmez, yeter ki iki ayaklısı çıkmasın diyorum. 🙂 Eh yanii, bu orada söylenecek bir söz değildi. Hatamı anlayıp çenemi kapatıyorum ve yola çıkıyoruz.
Tırmanış tüm güzelliği ile devam ediyor. Bahsedildiği gibi bir kaç yerde köpek havlıyor ama yanımıza kadar gelemiyorlar. Gelseler zaten rampa yukarı çıktığımızdan, yapacak pek bir şey yok. Hızla kaçamıyacaz 🙂
Garip şekilli ağaçlar yol boyunca karşımıza çıkıyor. Durup fotoğrafını çekiyorum ve tekrar tırmanışa devam ediyorum.
Yarım saattir durmadan pedal çeviriyorum ve artık zirveye çok yolumuz kalmadı. Yorgunluk belirtileri iyice başladı. O nedenle sık sık durup dinleniyorum. Buralarda artık Suat ile bağımsız pedal çeviriyoruz. Rampalar iyice sıkmaya başladı zaten.
Saat 14.30’da Şırnak il sınırlarına giriyoruz. Tabela nereye gittiyse artık, çıkartmışlar yerinden. Buradan sonra biraz ilerleyip geçit zirvesinde duruyorum.
1620 metre yüksekliğindeki Meşindağ Geçidi zirvesi beklediğimden daha yakında karşıma çıktı. 🙂 İl sınırına girip bir kaç yüz metre ilerledikten hemen sonra durdum. Burada Suat’ı beklerken elimde makine ile çevreyi fotoğrafladım ve geldiğimiz vadiyi seyre daldım.
Zirvede beklerken birde kendi fotoğrafımı çekeyim diyorum. Bisikletimin üzerine makinemi koyup, karşısına geçiyorum. Mutluluğu ve özgürlüğü göstermek adına kollarımı açıyorum. Dağlar ve doğa yanında, ne kadar küçük varlıklar olduğumuzu bir defa daha anlıyorum. Doğa Ana istedikten sonra bizi bir anda yok edebilir, bunu biliyorum.
Suat geldikten bir süre sonra inişe geçiyoruz. Güzel bir iniş bizi bekliyor, o kadar çıktık yani. 🙂
Yine geçtiğimiz Dergalip Köprüsü gibi önemli bir köprüye geliyoruz. Burası Resor Köprüsü… Üzerinden geçerek yolumuza devam edeceğiz. Suat durmadan devam ediyor, ben ise fotoğraf çekmeden gitmek istemiyorum.
Resor Köprüsü ile bisikletimi fotoğraflıyorum ve buradan sonra tırmanışa başlıyorum.
Saat 15.00’i geçti, biraz daha hızla olsak iyi olacak. Bu bölgede karanlığa kalmak hiç doğru değil. Tırmanışlar bitmek bilmiyor. Çıktıkça çıkıyoruz ve her dönemecin ardından yeni bir tepe ile karşılaşıyoruz.
Kilometreler sonra nihayet Şırnak’a 10 km kaldığını gösteren tabelayı gördük. Yanımıza bir araç yanaşıyor, kahvedeki sizi arabayla götüreyim diyen adam yine. Teklifini yineliyor ama biz yine geri çeviriyoruz. Zaten şunun şurasında ne kadar yolumuz kaldı ki? 🙂
Tabelada fotoğraf çekip hemen sol tarafta bulunan çeşmenin yanına giriyoruz. Çeşme başındaki çocuklardan buranın Kaymakamçeşme köyü olduğunu öğreniyoruz. Sularımızı tazeledikten sonra yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İnişler ve çıkışlar devam ediyor. Tabii ki çıkışlar daha çoğunlukta. Yine bir tepeyi aşıyorum ve karşımda bir askeri araç beliriyor. İçinden çıkan rütbeli asker bir kaç soru soruyor, durmadan cevaplayıp tırmanışa devam ediyorum. Durup vakit geçirecek zamanımız yok.
Güneş giderek alçalıyor, bir an önce Şırnak’a ulaşsak iyi olacak. Suat arkamdaydı ama görünürde yok.
Arkamda tabela ile yine kendimi çekiyorum. Biraz dinlendikten sonra tekrar yoluma devam ediyorum. Uzun çıkışlarda bisikletimin dişli kombinasyonu yeterli gelmiyor. Rampalarda çok yoruluyorum ve bunun çaresini düşünüyorum. Şuan yapacak bir şey yok tabii ki.
Aşağıdaki fotoğrafı anlatayım şimdi. 🙂 Fotoğrafın arka kısmında tepenin sağında bir siyahlık var. Orada bir köpek var. Hem de ne köpek ama. 🙂 Buraya gelirken sağ tarafta tepenin birinde duruyordu. Arkası dönük olduğu için keçi sandım, buralarda çok olduğu için. Aldırmadan ilerlerken bir hırlama sesi ile üzerime koştuğunu gördüm. O ara ben kendimden geçtim tabii. Bisikletimden atladığım gibi köpekten korunmaya çalıştım. Yerden taş alıp attım ama köpek o kadar vahşi ki attığım taşa saldırdı. Daha fazla uğraşmadan olduğum yerde kaldım. Suat gelsin diye beklemeye başladım, birlikte devam edersek belki bir şey yapmaz diye düşündüm.
Suat’ı beklerken yine makineyi kurup kendi kendimi çektim. Bu arada hemen arkasındaki koyun, keçi sürüsünü gördüm.
Suat gelince durumu anlatıyorum ve birlikte yavaş yavaş köpeğin olduğu yeri terk ediyoruz. Bu sırada karşımıza çıkan görüntü ise yine bizi korkutmaya yetiyor. 🙂 Yakılmış iş makineleri karşısında hiç durmadan devam ediyoruz yolumuza..
Artık Şırnak’a çok yaklaştık, her tepenin ardında şehri arıyoruz.
Karşımıza bir kavşak çıkıyor ama buradan mecburi olarak Cizre yönünde devam ediyoruz. Şırnak yazan yerin üstünü kapatmışlar. Burası çok garip yer, Şırnak’a direkt geçmek varken askeri tesisler yüzünden aşağıya kadar inip tekrar şehir merkezine çıkacağız.
Şırnak’ı görüyoruz ama ulaşmak pek kolay olmuyor. Aşağıya kadar iniyoruz ve bir şantiyenin yanından, çamurların içinden geçerek şehir merkezine çıkıyoruz.
Toz olmaması için sulamışlar ve çamur olmuş. Çamurlarla cebelleşerek yola devam ediyoruz.
Nihayet saatimiz 17.00’yi gösterdiği sırada Şırnak merkeze giriyoruz. Burada bizi karşılayacak olan Murat Abiyi arıyoruz. Bize buluşacağımız yeri söylüyor, sora sora oraya doğru devam ediyoruz. Bu sırada şehir içinde başı boş dolaşan inekler dikkat çekici. 🙂
Murat Abinin söylediği yere gelip, beklemeye başlıyoruz. Ama çok geçmeden çevremiz 30-40 çocuk ile çevriliyor. Hepsine cevap vereceğiz diye helak oluyoruz. Olacak gibi değil çok sıkılıyorum ve dağılmalarını söylüyorum. Ama dinleyen kim, hala çoğalmaya devam ediyorlar. Murat Abi bir an önce gelse de gitsek diyorum artık.
Bu sırada çocuklardan birisi, – Abi yolda gerilla gördünüz mü? diye soruyor. Ben hayır cevabını verince çok üzülüyor. 🙂 Ve nihayet Murat Abi geliyor ve bizi otele götürüyor. Odalarımıza yerleşip, hemen duşumu alıp aşağıya iniyorum. Hep birlikte Şırnak’ı gezmeye çıkıyoruz.
Murat Abi sağ olsun bizi etraflıca gezdiriyor. Belediye parkı ve sanat sokağı derken epey vakit ilerliyor. Oturup çay içerken muhabbet devam ediyor. Bu arada bir kaç arkadaş ile tanışıyoruz.
Yemeğimizi yine hep birlikte yiyoruz ve buradan sonra güzel bir kafeye giderek muhabbete orada devam ediyoruz. Şırnak’ta harika dakikalar geçiriyor, muhteşem insanlarla tanışıyoruz. Şırnak’a, bu güzel insanları görmek için tekrar yolumu düşüreceğim.
Artık çok yorulduğumuz için otele dönüyoruz. Suat ile biraz oturup, turun bugüne kadar olan kısmını konuşuyoruz. Her şey yolunda gidiyor ve turun en tehlikeli yolunu artık geride bıraktık. Buradan sonra Mardin, Diyarbakır ve Adıyaman’a kadar rahatlıkla gidebiliriz.
4.Gün Harita ve Yükselti Tablosu (Siirt – Şırnak); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgiler…
merhaba…
inanılmaz güzel bir yolculuk….
Şırnak’a geldiniz ama il tabelasının fotoğrafı yokmuydu? yada daha sonraki yazınızda yer alacak mı il tabelası?
iyi yolculuklar dilerim
kazım mert / adapazarı
Merhabalar,
Yazıdan da anlaşılacağı gibi Şırnak’a farklı bir yoldan giriş yaptık. İl tabelasını o nedenle göremedik. Bir sonraki gün göreceksiniz ama. 🙂
Sevgiler….
Allah(c.c) ne güzel yer yaratmış…tşk.ler paylaşım için…
Soluksuz okudum , tebrikler abiler :)) Fotoğrafın diğer kısmında kalan köpek korkutmuş abi belli seni diğer tüm resimlerinde gülüyorsun bunda sanki bi şeyler eksik 😀 Pedalınıza Kuvvet 🙂
Çok teşekkür ederim Semih Hocam… 🙂
Merhaba Sevgili Kubilay,
Aynen çok kötü bir andı. 🙂 Tekrar hatırlamak istemiyorum…
Sevgiler…
şırnak ne şırnak varya ben oralı değilim ama çok etkilenip beğendiğim biryer o yüzden ilgiyle takip ettim teşekkürler…
1997 yılında askerliğimi eruhta yaptım.Fotoğrafladığınız yerlerin neredeyse tamamında acı tatlı hatıralarım vardır.Çok zor şartlarda görev yapmıştık.20 yıl sonra tekrar oraları gördüğüm için hem sevindim hem üzüldüm.