14 Ekim 2012
Deliksiz uykunun ardından yeni güne saat 6.00’da uyanıyoruz. 06.30’da anca hazırlanıp dışarıya çıkıyoruz. Hava çok soğuk nasıl gideceğiz bilmiyorum. 🙂 Bir an önce güneye insek iyi olacak. Sırt çantamı takıyorum bisiklete, ama Suat’ın çantasına hala çare bulamadık. Elimizde bir tane lastik kanca var. Onunla bir şekilde gidona sabitlemeye çalışıyoruz. İdare edecek şekilde yaptık ama bir tane daha lastik kanca olsa çok güzel olacak.
Kahvaltı yapmak için ilçe merkezinde poğaça/börekçi arıyorum. Suat ise lastik kancanın peşinde. 🙂 Bulacağız bulmasına ama önce bir karnımızı doyuralım. Kaymakamlığın karşısında bir pastaneye oturup, çay ile poğaçalarımızı yiyoruz. Bu sırada ısınıyorum, dışarıda hava fena değil ama bisiklet ile giderken üşünüyor.
Erciş’e daha önce 1990 yılında gelmiştim. 22 yıl aradan sonra tekrar geliyorum. Çocukluk zamanımdan aklımda kalan sadece altında çarşı olan bir camii. Hatırlamak çok zor olsa da orayı görmek istiyorum.
Deprem’den sonra yeni yapılan kaymakamlık binasının önünden çarşı merkezine devam ediyoruz.
İşte o bahsettiğim camii. Saat çok erken olduğu için altındaki çarşı kapalı. Suat hala lastik kanca arayışını sürdürüyor. Bir çocuk bizi lastik olabilecek bir yere götürüyor, orada da sadece bir tane var; çok mutlu oluyoruz. Çantayı güzelce sabitleyip, yola çıkıyoruz.
Erciş’i geride bırakıp yola koyuluyoruz. Bugün planımız Tatvan’a ulaşmak. Orada bizi bisikletçi dostumuz Nesim karşılayacak. Ama öncesinde Adilcevaz ve Ahlat’ı göreceğiz.
Erciş çıkışında fotoğraf çekmek için duruyoruz. Önümüzdeki ilk ilçe Adilcevaz’a 68 km var, bir an önce ısınmak için rampa çıkmak istiyorum. 🙂
Çelebibağı Belediyesini geçtikten sonra Kızılay’a ait konteyner şehir ile karşılaşıyoruz. Deprem zamanında insanlar burada kaldılar. Şuan kendileri için yapılan evlere taşındılar. Ama gelin görün ki, konteyner şehrin durumu şuan içler acısı. Bütün hepsinin camları kırılmış ve talan edilmiş. Bu üzücü manzara karşısında hiç bir şey söyleyemiyorum. Yarın bir gün belki başka kişilere lazım olacağı hiç düşünülmüyor mu acaba?
Bu kötü manzaradan sonra yolumuza geri dönüyoruz. Saat 8.00’e gelirken Çelebibağı’nı geride bırakıyoruz ve karşımızda uzanan rampayı görüyoruz. Bir an önce tırmanmak gerek. 🙂 Başka türlü ısınacağımı sanmıyorum.
Evet saat ilerliyor, hava ısınıyor ve biz de rampa sayesinde kendimize geliyoruz. Fotoğraf çeken sadece ben olduğum için Suat hiç durmadan devam ediyor. 🙂 Adilcevaz’a son 61 km…
Durmuşken yol arkadaşımın da fotoğrafını çekiyorum.
Dün uzunca bir süre Süphan Dağı manzarasında pedal çevirmiştik. Bugün yine öyle olacak ve bu güzel dağın manzarasında yolumuza devam edeceğiz…
Rampa bittikten sonra Van Gölüne doğru inişe geçiyoruz. Sağ yanımızda Süphan dağı, sol yanımızda Van gölü. Bu güzelliklerin ortasındayız, daha ne isteyebiliriz ki?
Van Gölü Türkiye’nin en büyük gölü olmasının yanı sıra dünyanında en büyük sodalı gölüdür. Denizden yüksekliği 1646 metredir ve Nemrut volkanik dağının patlaması sonucu çöküntünün önü kapanarak oluşmuştur. Bir diğer önemli özelliği de, gölde sadece tek balık türü olarak İnci Kefalinin yaşamasıdır. Canavar söylemleri ise bölgeye turist çekmek için yapılmış bir oyundur. 🙂
Van Gölünü kısaca tanıdıktan sonra yolumuza geri dönelim. Adilcevaz’a giderek yaklaşıyoruz. Süphan Dağı bu defa karşımıza geçti. Hadi pedalımıza kuvvet…
Yolumuz üzerinde henüz bir köy ile karşılaşmadık. Köyler nedense ya dağ yamaçlarına ya da göl kenarına kurulmuş. Normalde kahvaltımı hep yola çıktıktan sonra yapardım. Bugün iyi ki Erciş’te yapıp çıkmışız, yoksa yollarda hiç bir şey bulamayacaktık.
Bu güzel manzarada ısınan hava ile yolumuza devam ediyoruz.
Saat 9.00 oldu ve biz Bitlis il sınırlarına girdik. Ağrı ve Van’dan sonra turumuzun 3. şehir sınırlarına girmiş olduk. Süphan Dağı manzarası hâlâ yüzümüzü güldürmeye devam ediyor.
Dün geçtiğimiz Patnos’dan Bitlis’e ayrılan yol buradan çıkıyor. Biz Erciş’i görüp orada kalmak için Van istikametine devam etmiştik. Direkt Bitlis’i hedefliyor olsaydık bu yoldan gelecektik. Kavşakta durmadan yolumuza devam ediyoruz.
Süphan Dağını bilmeyenler için de kısa bir bilgi vereyim. Sönmüş bir volkanik dağdır ve 4058 metre ile Türkiye’nin 3. büyük zirvesidir. Dağın sınırları Muş, Bitlis ve Ağrı olmak üzere üç şehri kapsamaktadır. Volkanik dağ olduğunu çevredeki kaya yapısından çok daha iyi anlayabilirsiniz. Son olarak; manzarasının en güzel olduğu mevsim ilkbahardır. 😉
Bu manzarada ön kısımda görünen su birikintisi Van gölü değil, Sodalı göldür. Van gölünün kuzeyinde bulunan küçük bir göldür. Biz onun yanına kadar inemiyoruz ve buradan fotoğraflayarak yolumuza devam ediyoruz.
Yolumuz üzerinde bir petrolde çay içmek için mola veriyoruz. Buraya bir tane küçük çocuk bakıyor ve hiç Türkçe bilmiyor. İçeriden bir çocuk daha çıkıyor ve çay istediğimizi söylüyoruz. Sağ olsun o bizim dilimizden anlıyor ve bize çay ikram ediyor. Diğer çocuk gelip yanımıza oturuyor ve neden Türkçe öğrenmediğini bir şekilde sormaya çalışıyoruz. Ama bunda da başarılı olamıyoruz. 🙂 Çaylarımızı içip yolumuza devam edelim en iyisi…
Süphan Dağını en yakın görebileceğimiz noktadayız. Buradan sonra uzaklaşmaya başlayacağız. İki gündür bize yoldaşlık eden bu güzel dağa son bir kez el sallıyoruz… Doruklarına sevdalandım Süphan… 😉
Buradan sonra hızlı yol alıyoruz. Pek fotoğraf çekmek için durmuyorum. Arada nerede olduğumuzu bilelim diye tabelaları çekiyorum. Onun dışında pedallamaya devam. Adilcevaz’a son 14 km… 😉
Gölün diğer karşısının Kuskunkıran Geçidi olduğunu tahmin ediyorum. Buradan bile çok güzel görünüyor. Bu dağlar, bu doğa beni benden alıyor. Bu güzel manzaralar altında gezmekten hiç bir zaman bıkmam… 🙂
Saat 10.50 ve Adilcevaz ilçesine giriş yaptık. Burada telefonum çalıyor ve Tatvan’dan Nesim’e hemen konumumuzu bildiriyorum. Arkadaşı Yusuf ile bize doğru yola çıkacaklar. Ama Tatvan’a daha çok yolumuz var.
Adilcevaz merkeze girmiyoruz ve aşağıdan geçiyoruz. Buradan görebildiğimiz kadarıyla yetiniyoruz. Yol üzerinde dikkatimizi çeken camileri fotoğraflıyorum. Bu bölgede yapıların çoğu Ahlat taşı dediğimiz koyu kahverengi taşlardan yapılıyor. O nedenle bu renkleri daha çok göreceksiniz.
İlçe çıkışındaki bu cami de aynı şekilde. Hatta bu bütünüyle Ahlat taşından yapılmış. Burada Suat ile kopuyoruz ve ben ilçe çıkışına kadar gidip beklemek istiyorum.
Adilcevaz’dan bir kare daha. Çok güzel bir ilçe olduğunu buradan bile anlamak mümkün.
İlçe çıkışında Ahlat’a 22 km kaldığını görüyorum. Aynı zamanda durup Suat’ın gelmesini bekliyorum. Ama ne gelen var ne giden. Nerede kaldığını merak ediyorum. Herhalde bir yerde durdu diye düşünüyorum.
Biraz daha gidiyorum ve tırmanmaya başlıyorum. Burada muhteşem bir manzara var, durup fotoğraf çekerken Suat’ın geldiğini görüyorum. İçim rahatlıyor ve fotoğraf çekmeye devam ediyorum. Adilcevaz’da Van Gölü çok daha güzel görünüyor. Sanki Akdeniz sahil yolunda pedal çeviriyorum. Bana o hissi yaşatıyor.
Uçsuz bucaksız Van Gölü… Yerel halk buraya göl demiyor zaten, deniz diyorlar. 🙂 Haksız da sayılmazlar bakınca. 🙂
Suat iyice yaklaşınca devam ediyorum, biraz gittikten sonra telefonum çalıyor ve yine duruyorum. Arayan Suat. Hayırdır? diyorum ve fırçayı yiyorum. 🙂 Dur, öldüm bittim nereye gidiyorsun diyor bana. Meğer marketten bir şeyler almış yemek için bana yetişmeye çalışıyormuş. Fotoğraf çektiğim yerde de işaret etmiş ama ben hiç fark etmedim. Tamam bekliyorum hadi gel diyerek kapatıyorum telefonu. Yanıma gelince püskürmeye devam ediyor. Haklı olduğu için bir şey söylemeden lafını bitirmesini bekliyorum ve aldıklarını yemeğe başlıyoruz 🙂 Sağ olsun kardeşim beni de düşünmüş; ikişer tane almış her şeyden.
Keyifle pedallamaya devam ediyoruz. Az gittik uz gittik Ahlat’a yaklaştık. 🙂
Saat 12:35’te Ahlat’a giriş yapıyoruz. Burada çocuklar yanıma geliyorlar hemen. Önce hal hatır soruyoruz çocuklara. Ardından bildiğim bir kaç tane Kürtçe kelime söylüyorum. Çocuklar beni Ahlatlı, Suat’ı ise Patnoslu sanıyorlar. Yok biz Erzincanlıyız desek de inandıramıyoruz. 🙂
Yola sahilden devam etmiyoruz, ilçe merkezine giriyoruz. Burada Selçuklu Mezarlarının olduğunu biliyorum ama tam olarak nerede olduklarını bilmiyorum. O nedenle ilçe merkezine girip birilerine sormakta yarar var. Geçerken Ahlat’tan birkaç fotoğraf alıyorum.
Büyük bir caminin avlusuna giriyoruz ve biraz soluklanmak için duruyoruz. Bu sırada çay içmek için bir masaya oturuyoruz ama hemen yan masadan davet ediliyoruz. Amcalar bize çay ısmarlıyorlar ve muhabbet ediyoruz. Bu esnada Selçuklu Mezarlığının yolumuz üzerinde olduğunu öğreniyoruz. Çaylarımızı içtikten sonra hemen devam ediyoruz.
Ahlat’tan Van Gölü çok güzel görünüyor. Boğaz manzarası gibi güzellik var. Fakat burada çay içmenin bedeli İstanbul’da ki gibi değil. İşte Anadoluyu sevmek için bir neden… 😉
Ahlat’tan ayrılırken biraz önce bahsettiğim taşlardan yapılmış devlet hastanesi dikkatimizi çekiyor. Tamamı Ahlat taşından ve çok güzel görünüyor. Hiç bilmeyen bunların tarihi eser olduğunu sanabilir. 🙂
Ahlat çıkışında aradığımız Selçuklu Mezarlığını buluyoruz. Burası dünyanın en büyük anıtsal mezarlığıdır. Türk tarihi açısından önemli bir değere sahiptir. 210 bin metrekare alanda yaklaşık 8 bin adet mezar taşı bulunuyor. Veriler ile bu kadar ihtişamlı görünüyorsa, çıplak göz ile siz tahmin edin. Girişte bisikletlerimizi küçük bir çay ocağı işleten amcaya teslim ediyoruz. Ardından mezarlığı gezmeye başlıyoruz. Bu dünya mirası yere ücretsiz giriliyor, ne kadar garip değil mi? Kültür Bakanlığı henüz buraya el atmamış. 🙂 Daha fazla konuşmayayım en iyisi ve sizi fotoğraflar ile baş başa bırakayım.
Arkada Süphan dağı hala çok güzel görünüyor…
Alanda gezmek için yürüyüş yolları yapılmış ve bu yolun dışına çıkmanız pek istenmiyor.
Burayı yarım saat kadar geziyoruz ve çıkışta bisikletlerimizi almadan bir şeyler içiyoruz. Yanında da bisküvi filan atıştırıyoruz. Nesim ile tekrar telefonlaşıp, mezarlıkta olduğumuzu söylüyoruz. Yanında bir arkadaşı ile yola çıkmışlar, ortada bir yerlerde buluşacağız. İşletmeci amca ile muhabbet ederken diğer girişte görmemizi istediği bir şehir ve Emir Bayındır kümbeti olduğunu söylüyor. Biz de biraz düşündükten sonra atlıyoruz bisikletlere ve oraya gidiyoruz.
Emir Bayındır Kümbeti, 1481 yılında eşi Şah Selime hatun tarafından yaptırılmış. Bu güzel yapıyı da fotoğraflıyorum.
Bu gezimizin ardından tekrar yola çıkıyoruz. Nesim ve arkadaşı Yusuf gelirken biz de onlara doğru devam ediyoruz. Tatvan’a pek bir yolumuz kalmamış zaten. Son 39 km…
Van gölüne yakın bir yerden geçiyoruz ve yolun diğer yanı da sulak alan. Üzerinde kuşlar dolaşıyor.
Adabağ’da Van gölü kıyısındaki köylerden…
Bir süre daha pedalladıktan sonra Nesim ve Yusuf ile yol üzerinde karşılaşıyoruz. Yıllar sonra görüşüyoruz. Kısa bir sarılma faslından sonra muhabbet ederek yolumuza devam ediyoruz. Adabağ Köyünün yol üzerinde bulunan camisinde molaya duruyoruz. Öğle yemeği yerine bir paket bisküviyi yiyoruz. Tatvan’a pek bir yolumuz kalmadı, oraya ulaşınca karnımızı doyururuz.
Nesim ve Yusuf ile dört kişi olduk. Nesim ile geçen yıl Trabzon’dan yola çıkarak Sinop’a, oradan da Hatay’a kadar gitmiştik. Burada tekrar o günleri konuşup anıyoruz. 🙂
Sarıkum ve Kıyıdüzü köyünü geçtik. Artık Tatvan’a son 15 km kaldı. Durmadan pedal çevirmeye devam ediyoruz.
Saat 16.00’da Tatvan ilçe giriş tabelasında Nesim, ben ve Suat fotoğraf çekiliyoruz. İlçeye artık vardık sayılır. Kalacak yer için Nesim’in arkadaşından haber bekliyoruz. Haber gelene kadar Tatvan’da gezip dolaşacağız.
Merkeze doğru devam ediyoruz.
Tatvan merkezde bir kahvede bize Erciş’te yer ayarlayan Mehmet Bey ile buluşuyoruz. Birer çay içerken muhabbet ediyoruz ve turumuzun güzergâhı hakkında bilgi veriyoruz. Bu sırada Mehmet Bey Şırnak için kalacak yer ayarlıyor bize. Bu güzel haberden sonra karnımızı doyurmak için bir lokantaya gidiyoruz. Sağ olsun Nesim kardeşim güzel kebaplarla donanmış bir masa hazırlatıyor.
Karnımızı doyurduk ve artık gezme zamanı. Suat buraya ilk defa geliyor. O nedenle bir an önce Van Gölü kıyısına gidip elini suya sokmak istiyor. 🙂 Gün batmak üzere, hep birlikte Van Gölünün manzarasını izliyoruz.
Hatıra niyetine katlanabilir bisikletimi alıp bir fotoğraf çekiliyorum. Ufaklık iki günde beni Ağrı’dan buraya kadar getirdi. Yolda bırakmayacağına emindim ama bu kadar güzel performans sergilemesine şaşırmış durumdayım.
Sahilde dolaşırken bisiklet dostu Hasip Hoca ile karşılaşıyoruz. Tanıştıktan sonra ayak üstü muhabbet ediyoruz. Bir kaç saat içinde tekrar buluşmak üzere ayrılıyoruz. Hasip Hoca bizi evinde misafir etmek istiyor. Nesim’in arkadaşından olumlu bir cevap gelmediği için bu bizim için çok güzel oldu. Tatvan, Van Gölü kenarında güzel bir sahil kenti gibi. O nedenle oteller yüksek ücretli. Öğretmenevi 30 TL dolaylarında. İkimiz de kısıtlı bütçe ile yola çıkmıştık, o nedenle bu teklif çok iyi oldu. Paranın bittiği yerde turda biter mantığı vardı. 🙂 Bu sayede bir gün daha eklemiş olduk tura…
Kahvede çay içerken Hasip Hoca geliyor ve hep birlikte onun evine doğru gidiyoruz. Akşam yemeğini yine birlikte yiyoruz. Çay eşliğinde çok güzel vakit geçiriyoruz. Saat geç olunca arkadaşlar gidiyor ve biz de sabah erken kalkmak üzere yatıyoruz.
2.Gün Harita ve Yükselti Tablosu (Erciş – Tatvan); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgilerimle…
Tam da Van’a yapacağım tur programımı açıkladığım sırada tur anlatımını okumak çok hoş oldu. Yalnız anladığım kadarı ile daha önce sözünü ettiğiniz o meşhur geçit gölün diğer tarafında kaldı. Ne yapsam acaba rotayı diğer tarafa mı çevirsem?
Merhaba Orhan Abicim,
Kuskunkıran Geçidi gölün güney kısmında. Rotana bakınca geçeceğini görüyorum. Ama şöyle durum var, geçidin olduğu yere tünel yaptılar. Yol artık tünelden geçiyor.
http://www.pedalla.com/kuskunkiran-gecidi/
Sevgiler…
nesim,yusuf,hasip hocaya burdan tekrar teşekkür ediyorum icten ve samimi sıcaklıklarıyla bize yardımcı olan doğunun güzel ilcesindeki arkdaşlarım yolunuz olurki buralara düşerde mutlaka beklerim.
Benim gibi doğu kökenli birisi için hem o bölgeyi resimlerden görebilmek hemde turunuzu takip edebilmek büyük bir keyif:.. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Çok teşekkür ederim Fidan,
Muhteşem doğa manzaraları ile gün gün yayınlamaya devam edeceğim…
Sevgiler…