13 Temmuz 2014
Hafta sonu turumuzu Muğla’dan Akyaka’ya yapıyoruz. Ama fazla bilinmeyen bir rotadan gideceğiz. Önce Yerkesik sonra Kuyucak’tan Akyaka’ya ineceğiz. Epey kalabalığız bugün. Bisikletiyle Kocaeli’den Muğla’ya kadar gelen Ahmet Ayas da bugün bizimle birlikte pedal çeviriyor.
Sabah tüm ekip toplandıktan sonra hareket ediyoruz.
Yerkesik’e Akkaya yolundan gidiyoruz. Turumuz hafif bir tırmanışla başlamış oluyor. Buluşma noktalarına kadar herkes kendi temposunda pedal çeviriyor.
İlk buluşma noktamız tırmanışın zirvesinde oluyor. Son kişi gelene kadar bekliyoruz. Hava sıcak olduğu için ağaç gölgesi arıyoruz ve herkes o gölgeye sığmaya çalışıyor. Keşke ağaç kesen insanlar bizim bu tecrübelerimizi edinseler…
Feridun abinin rahatsızlığının ardından yaptığı ilk turu bu. Kendini fazla zorlamamasını istiyoruz.
Zirvede toplandıktan sonra ikinci buluşma noktamız olan Yerkesik’e kadar basıyoruz pedallara. İnişler çıkışlar derken düzlüğe çıkıyoruz ve normal tempoyla Yerkesik’e ulaşıyoruz. Burada kahveye oturup soğuk, sıcak içeceklerimizi sipariş ediyoruz. Ekip birer birer toparlanıyor. Hemen hemen herkesin haftada bir gün izni var ve onu da keyifle, istediği tempoda pedal çevirsin istiyoruz.
Moladan sonra Kerimoğlu Türküsü evine doğru pedallıyoruz. Burada yine hafif çıkışlar bizi bekliyor. Kahvaltımızı Kerimoğlu Evinin işletmesinde yapacağımız için hepimiz aç aç pedallıyoruz. 🙂
Kerimoğlu Evine varınca hemen önce pazarlık yapıp siparişlerimizi veriyoruz. Kahvaltımız hazırlanırken evi geziyoruz.
Kerimoğlu’nun Hikayesi;
Ülkenin her yöresinde olduğu gibi çeşitli sebeplerden dolayı mevcut kayıtlara göre 16. yüzyılda Muğla’da da küçük çapta başkaldırmalar olmuştur. ancak Muğla’da zeybekliğin belirgin bir biçimde ortaya çıkması, Osmanlı’nın son dönemlerine rastlar.
20. yüzyılın başlarında, yani 1901 yılında ünü ülkece bilinen Kerimoğlu Eyüp Efe’yi görüyoruz. Aynı dönemde ağabeyi Hüseyin de yörede ün salmıştır.
Kerimoğlu Eyüp (1882-1901); bugün Yeşilyurt olarak bilinen Pisilidir. Pisi, Muğla merkeze bağlıdır.
Küçük yaşta babası Hüseyin’i kaybeder. Anası Hatice tarafından büyütülür. Ağabeyi Hüseyin ile birlikte herkes gibi Pisi’de bir süre hayvancılık ve tarımla uğraşır. Bu arada Eyüp, hayvancılıkla ilgilenirken, ağabeyi Hüseyin ise o dönemde “konturbazlık” denilen tütün kaçakçılığı yapmaya başlar. Çünkü, Osmanlı tütün tekeli “reji” denilen yabancı tekelin eline geçmiş ve tütünün reji dışında satılması yasaklanmıştır. Halk da tütününü reji’ye vermek yerine kaçakçılığı tercih etmiştir. Bu nedenle o dönemde halkla kolluk kuvvetleri arasında büyük çatışmaların çıktığı da bir gerçektir.
Kerimoğlu Eyüp’ün ağabeyi Hüseyin, ağırlığı Kafaca’da bulunan bir çok dostu olan bir kişidir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı sık sık hapse girmektedir. Büyük bir çoğunlukla da Bodrum zindanlarında yatmıştır. Ağabeyinin hapiste bulunduğu sıralarda Eyüp, efesinin dostlarıyla ilişkilerini sürdürmüş fakat yaptığı olumsuz davranışlardan dolayı tepkiler almış ve sonuçta kolluk güçleriyle yöre halkının dikkatini üzerine çekmiştir.
O yıllarda Pisi’nin muhtarı İzzet Ağa’dır. izzet Ağa, Muğlalı doktor Hüseyin Avni Topaloğlu’nun kahyalığını yapmaktadır. O dönem Muğlasında eşraf ve zenginler Pisi ovasındaki arazilerini kahyalar aracılığı ile işletmektedir. Kahyalık yapanların ise bu nedenle köyde diğer kişilere göre daha zengin ve imtiyazlı olmaları doğaldır.
1901 yılı baharında bugün Pisi’de Maşat adı verilen yerde bir düğün kurulur. Düğünde Eyip oyanı kalkar. Hasmı durumunda olan İzzet Ağa da oradaki masalardan birinde dostlarıyla oturmaktadır. Bu sırada ağabeyinin arkadaşı Koca Mehmet düğüne gelir ve Eyüp’ün üzerine izni olmadan oyuna kalkar. Yöre geleneklerinde izni olmadan birinin üzerine oyuna kalkmak büyük saygısızlık ve karşısındaki kişiye yapılabilecek büyük bir hakaretti. Ama efesinin (ağabeyinin) arkadaşı olduğu için Koca Mehmet’e saygı gösterir ve oyundan çekilir. Buna rağmen Koca ehmet oyununu bitirince Eyüp’ün hasmı olan Pisi Muhtarı İzzet Ağa’nın masasına giderek oraya oturur. Eyüp üst üste yapılan bu hakaretler karşısında kızarak İzzet Ağa’nın masasına doğru yönelir ve Koca Mehmet’e ayağa kalkmasını söyler. Ayağa kalkan Mehmet’e “Üzerindeki efemin elbisesini çıkar” der. Bunun üzerine İzzet Ağa, Koca Mehmet’e yapılan davranışa sinirlenerek Eyüp’e saldırmak ister. Eyüp, yanında taşıdığı bindirme (dolma) tabancası ile İzzet Ağa’ya ateş eder ve kolundan yaralar. Düğün yerinden kaçarak Değirmenderesi’ne gelir. Orada Kosmel denilen Koca İsmail tarafından yakalanarak birkaç kişi ile birlikte dövüle dövüle Maşat’a getirilir. Orada tekrar dövülen Eyüp, annesi Hatice tarafından sırtlanarak evine götürülür.
Olayı İzzet Ağa zaptiyeye bildirmiştir. Zaptiyelerin köye geldiğini haber alan Eyüp, evindeki mavzeri ve fişekliği alarak kaçar. Zaptiye takibe çıkmıştır. Derken Arap mezarlığı adı verilen yerde, zaptiyelerden biri Eyüp’ü görer ve teslim olmasını ister. Eyüp teslim olmayarak zaptiyeyi öldürür ve dağa kaçar.
Pisi ve Yerkesik dağlarında gezinir. Yerini sadece anası Hatice ve ağabeyi Hüseyin bilir. Zaptiye sürekli evine gidip yerini söylemesi için anası Hatice’ye baskı yaparsa da bir türlü öğrenemez ve Eyüp’ü yakalayamazlar.
Kerimoğlu Türküsü evinin çevresinide geziyoruz.
Kahvaltı yaparken.
Kahvaltının ardından biraz da keyif yapıyoruz.
Vakit dolduktan sonra artık Akyaka’ya doğru yola koyuluyoruz.
Kuyucak’a 5 km yolumuz kaldı ve az daha tırmandıktan sonra inişe başlayacağız.
Öyle bir noktaya geliyoruz ki manzara süper. Köyceğiz Gölü ufukta seçiliyor.
Kuyucak Köyünde kısa bir toplanma molası veriyoruz. Soğuk maden suları çok iyi gidiyor burada. Ardından Akyaka’ya doğru inişe başlıyoruz.
İşte beklenen manzara karşımıza çıkıyor. Bu güzel manzarada fotoğraf çekilmek için herkesin gelmesini bekliyoruz.
Akyaka’yı daha önce bu açıdan hiç görmemiştim. Muhteşem manzaranın tadını çıkartıyoruz doya doya…
Plaj çok kalabalık, buradan izlemesi çok daha güzelmiş. Akyaka’yı yazın hiç sevmiyorum. Yazlıkçılar, tatilciler gitse de rahatlasak. 🙂
Ekip tamamlanıyor. Ben dahil 16 kişiyiz…
Bu güzel manzaradan zor ayrılıyoruz. Herkes gidiyor ve en arkada ben ve Ahmet kalıyoruz. İnişe başlar başlamaz hemen önümüzde giden ve turumuzun kaskı olmayan tek katılımcısı, ne yazık ki düşüyor. Düşüş anını denize bakıyorum derken ben göremiyorum ama başını yere çarpmış ve kan akıyor. Hiç yerinden kalkmamasını söyleyip 112’yi arıyorum. Ahmet’in yanımızda olması işe yarıyor. Kendisi sağlık görevlisi olduğu için arkadaşımıza direktifler veriyor. 15-20 dakika sonra Ambulans geliyor ve yanında bir arkadaşımız refakatçi olarak gidiyor.
Biz yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz ama moralimiz çok fena bozuldu tabii.
Çınar plajına gelip deniz molası veriyoruz. Bu sırada arkadaşlarımızdan haber geliyor ve durumunun iyi olduğunu ama film çekilmesi gerektiği söyleniyor. Biraz daha rahatlıyoruz.
Neticede plajda düşündüğümüzden daha az vakit geçirip Akyaka’ya devam ediyoruz. Bugün BÜYÜK ATLAMA günü olduğu için saat 16.00’da Azmak Nehrine atlayacağız. Kuruyan derelere, HES’lere, yanlış su politikalarına karşı duruşumuzu göstermek için saat tam 16.00’da atlıyoruz.
Atlama anı… Büyük Atlama 2014…
Haber ajansına röportaj verdikten sonra herkes dağılıyor. Ben de artık turumda KASK takmayan kimseyi kabul etmeme kararı alıyorum. Aslında hep söylüyordum ama gevşek davrandım ve bu bana ders oldu. Yeni turlarda görüşmek dileğiyle…
Tur Verileri;
Toplam Km: 40.80 km | Toplam Sürüş Süresi: 02:25:43
Max. Hız: 61.90 km/h | Ort. Hız: 17.00 km/h
Muğla, Kuyucak, Akyaka Güzergah ve Yükselti Haritası;
Saygılarımla…