Merhaba Arkadaşlar,
Bu bölümde iki şarkı öneriyorum sizlere. İlki aşağıda ki linktedir, ikincisi ise yazıyı okudukça ve fotoğraflara baktıkça karşınıza çıkacak. 🙂
http://www.youtube.com/watch?v=E88RFzXARsk
28 Temmuz 2011
Elevit’te sisli bir gecenin ardından yine sisli bir güne uyanıyoruz. Sis giderek yükseliyor ve biz dışarıya çıkana kadar iyice yükselmiş oluyor. Kahvaltımızı hazırlıyoruz ve karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Sonrasında ise dışarıda fotoğraf çekerek vakit geçiriyoruz. Gideceğimiz yol çok uzun değil, ama çok zorlu.
Kevserseri’den mutluluğun pozu… 🙂
Benden de hüznün pozu. 🙂 Turumuzun son 3 günü. Ondan olsa gerek… 🙂
Kaldığımız yer Otel Kartal. Fiyatta güzel bir pazarlık yaptık, o nedenle memnun ayrılıyoruz. 🙂
Artık yola çıkmaya hazırlanıyoruz, Kevser’de hazır olduktan sonra çıkacağız. Bekliyorum, beklerken de boş durmuyorum fotoğraf çekiyorum, doğayı izliyorum.
Güzel bir köy Elevit, her yanı ile. 🙂 Doğası, coğrafyası, mimarisi…
Sabahın bu saatinde çiçeklerin üzerinde çiğ tanecikleri…
Hazırlandıktan sonra otelden ayrılıyoruz. Elevit’te iki taraftan dere akıyor, birisinin yanında manzaraya karşı hatıra fotoğrafımızı çekiliyoruz.
Karşı yamaçta ki yayla evleri çok güzel görünüyor.
Artık Elevit geride kalıyor. Yarın gelip geçeceğiz buradan, o nedenle el sallayarak yolumuza devam ediyoruz. Haçivanak Yaylasına gideceğiz, ama yolu tam olarak bilemiyoruz. Yol daha geçen yıl açılmış ve trafik yok… Patika olan yolu genişleterek araç yolu olarak açmışlar ama çok kötü zemini var. 4×4 araçlar anca gidebilir. Köyde konuştuklarımız Haçivanak’a yürüyerek 2 saatte gittiklerinden bahsediyorlardı. Bizde 3 saatte anca gideriz diyoruz.
Doğru yolu bulma çabalarımız devam ediyor. Kevser ve Emre Abide GPS var, o nedenle pek zorlanmıyoruz. Çok küçük sapmalar dışında. Önce Trovit yoluna doğru gidiyoruz ve 1 km kadar gittikten sonra sağ taraftan devam ediyoruz.
Sabah sabah ısınmadan bir yerlerimizi yırtmak istemiyoruz. O nedenle bisikletlerimizi kısa bir süre ellerimizde taşıyoruz.
Sonrasında tekrar yola devam, bu gördüğünüz derenin üzerinden ki köprüden diğer tarafa geçiyoruz ve tekrar tırmanışa başlıyoruz.
Yolun zemini gerçekten çok berbat. Bu berbatlığı fotoğraf karesi ile ne kadar anlatabilirim bilemiyorum. Hem bozuk zemin, hemde sert bir çıkış. Allah’ım yardım et bize. 🙂
Ha bir de gerçek olan birşey var ki, o da eşsiz güzellikte ki manzaralar. Bu görüntüler bize güç kuvvet veriyor. Yoksa emin olun o kadar rampayı ne çıkardım, ne de inerdim. 🙂
Hepimizin temposu aynı olmadığı için önde giden bir süre sonra gurubun toplanmasını bekliyor. Bu toplanma sırasında da mola veriyoruz.
Yoldaşım ile yolun keyfini çıkartmaya çalışıyoruz. Onu da ekliyoruz karelere, bu güzellikler ile birlikte ölümsüzleştiriyorum.
Aylarca bilgisayarımda masaüstü olarak kullandığım bu manzarayı es geçemeyeceğim. Üstüne konuşacak o kadar çok şey var ki, hangisinden başlayabilirim ki? En iyisi susmak herhalde. O herşeyi anlatıyor zaten…
Ben önden önden tırmanıyorum ve Emre Abi ile Kevseri bekliyorum. Onlarda arkadan geliyorlar. İtekleme usulu ile tabi… Yer yer bende iniyorum tabi bisikletten, çünkü o kadar bozuk zeminde bisiklet gitmiyor. Bir yerini kırmadan eve dönmek istiyorum.
Kaçkar Dağları Milli Parkı sınırları içerisindeyiz. Bu güzel çiçekleri bu bölge de çekiyorum. Rengarenk çiçekler ve binlerce çiçek…
Ara sıra küçük derelerden geçiyoruz, buralarda bisikletlerimiz serinliyor. 🙂 Biz ise terlemeye devam ediyoruz. Rampa çok sert ve çık çık bitecek gibi görünmüyor.
Yine molaların birisinden bir kare. O kadar çok duruyoruz ki, sayısını ben bilmiyorum. Şu da bir gerçek ki durmadan da gidemezdik.
Kelebekler her yanımızda. Bazen kaskımızda, bazen üzerimizde, bazense bisikletlerimizin üzerindeler.
Ha gayret yoldaşım, az kaldı. Yolu yarıladık sayılır, ama çıkışlar devam ediyor. 🙂
Yoldaşım dinlenirken dağlara doğru fotoğrafını çekiyorum. Beni buralara kadar getirdi sağ olsun, var olsun. 🙂
Yine küçük bir dereden geçiyoruz, Kevser ayaklarının ıslanmasını istemiyor. İleride bizi nelerin beklediğini bilmiyoruz çünkü.
Kıvrılarak ilerliyoruz, manzara o denli güzel. Arkadaşlarım aşağıdan gelirken bende onları bu güzel manzara ile birlikte fotoğraflamış oluyorum.
Ahh ahh, bu fotoğraf çok güzel. Karadenizin bağrında mutluluktan uçuyorum, Kevser’in dinlettiği şu başta ki paylaştığım şarkı ile gözlerim doluyor. Şarkıyı yerinde dinlemek bu kadar mı dokunur. Ağlıyorum ama mutluluktan… 🙂 Sen çok yaşa Yoldaş…
Yola devam daha fazla dayanamam. Kelebekler bu defa benim kaskımda, Emre Abi de geliyor yavaş yavaş…
Kevser’de geliyor…
Yerel halkın ismi koyduğu isim ile kara Duman geliyor. 🙂 Gelmesi ile çok güzel manzara doğuruyor. Yanımıza kadar inmese bari, bu güzelliklerden mahrum kalırız yoksa.
Küçük küçük derelerden geçe geçe giderken bu defa karşımıza çok daha büyüğü çıkıyor. Nasıl geçeceğiz ? Ben önce varıyorum ve arkadaşları beklerken ayakkabılarımı çıkartıp bisikletim ile birlikte ıslanmaması için elimde taşıyorum karşıya. Sonra karşı yamaçta gelmelerini bekliyorum.
İlk olarak Emre Abi geliyor ve bisikleti ile geçmek istiyor. Başarılı da oluyor. Ayakları ve çantası biraz ıslanıyor tabi. 🙂
Kevser’de ben gibi yaparak ayakkabılarını çıkartıyor, şu an onları ıslatmak istemiyor.
Su buz gibi, içinde 5 dakika bile durulmuyor. Bir süre durduktan sonra hemen çıkıyoruz sudan, yoksa donacak ayaklarımız. 🙂
Bizim için güzel bir serinleme molası oluyor. O nedenle bir süre vakit geçiriyoruz burada.
Mutlu kız, Kevserseri… 🙂
Tekrar yola hazırlık, bandanayı takalım ama değil mi? Yoksa birkaç dakika geçmeden terler gözlerimize doluyor. DOlması birşey değil, birde yakıyor…
Buradan sonra dinleyeceğiniz ikinci şarkı geliyor. Bu yaylaya, yani Haçivanak’a özgü bir şarkı ile izleyelim gerisini. 🙂
http://www.youtube.com/watch?v=Y4_MRgCo2cM
Bu güzel yayla artık görünmeye başladı, 2 km kala yayla da buluşmak üzere Emre Abi ve Kevser’den ayrılıyorum. Bura da tırmanış sertleşiyor ve hızımız o derece düşüyor. Tepenin zirvesinde birileri var görebiliyorum. Ama çok uzaklar, konuşabilecek gibi değiller. Sadece el sallıyorum ve yoluma devam ediyorum.
Yılan gibi kıvrılmış yol ile çıkış sürüyor. Ben epey yükseliyorum, Emre Abi ve Kevser’i aşağıda gelirken görüyorum. Hatta bağırarak selam bile veriyorum. 🙂
Bu çıkış en az yarım saatimizi alıyor, sonrasında ise Haçivanak Yaylasına varıyorum. Yayla girişinde o yukarıda gördüğüm insanlar ile karşılaşıyorum. Hemen ayak üstü kısaca konuşuyoruz. Burada yol ikiye ayrılıyor, bende yaylanın içine gidecek yolu soruyorum. Aldığım cevap ise her iki yolda aynı yere çıkıyor oluyor. Bende sağ taraftan devam ediyorum, sol taraf biraz çıkış olduğu için kaçıyorum. 🙂
Yaylanın ortasındayım artık. Haçivanak’ın düzü denen yerdeyim. Toplasan 10m uzunluğunda bir düzlük. 🙂 Adamlar bu güzel yaylanın bu küçücük düzlüğüne bile şarkı yakmışlar. 🙂
Burada yine köyün girişinde tanıştığımız ablalar eve davet ediyorlar beni. Bende bisikletimi meydana bırakıp gidiyorum. En azından arkadaşlarım gelirse beni bulsunlar diye. Burada nereye kaybolacağız orası da komik ya. 🙂
Çay içermisin diye soruyorlar, bende tabi ki kesinlikle geri çeviremem. Olur diyorum, arkadaşlarım gelince hep birlikte içeriz diyorum. Onlarda sağ olsunlar çayı hemen hazırlamaya koyuluyorlar. Bir süre bekledikten sonra Kevser ve Emre Abi de geliyorlar. Bisikletleri aynı yere park ettikten sonra onları da çağırıyorum. Onlarda geldikten sonra çayın yanına bir sofra hazırlıyorlar bize.
Aman Allah’ım bu da ne. 🙂 Bu kadar doğal ürün ve yeni demlenmiş bir demlik çay karşımızda. 🙂 Yemede yat cinsinden hemde.
Bu güzel masamızdan bir kare fotoğraf alalım. Bize bu güzel misafirperverlik için bu aileye ne kadar teşekkür etsek azdır. Kelimeler bu konuda yetersiz kalır, ancak yürekte ki duygular yeter.
Bizleri misafir eden aileden yayla hakkında bilgi alıyoruz ve yakında bulunan Micovit Gölünün tarifini alıyoruz. Oraya gideceğiz, tabi ki bisikletler ile değil. Aşağıda ki fotoğrafta görünen dağın sağ tarafına gideceğiz.
Üzerimizi ve ayakkabılarımızı değiştiriyoruz ve yola çıkmak için hazırlanıyoruz. Hazırlanması o kadar zor sürüyor ki anlatamam. Buralarda yaşayan bir sinek var. At sineği, por vs farklı isimleri var yerelde. Bu kadar gıcık ve çirkin yaratık görmedim. Üzerinize konuyor ve sonrasında ısırıyor. O kadar acıtıyor ki hiç sormayın. En garibi ise kıyafet felan da dinlemiyor, aradan aradan ısırıyor. bunlardan kurtulmak için ne kadar sprey sıksak da çaresi yok. Bir an önce yola çıkıp onlardan kurtulmak istiyoruz. En azından hareket halinde iken konamazlar diye düşünüyoruz.
Birde şu var ki bunlar güneş varken varlar, sonrasında yok oluyorlar. Öğle saatlerinde otlayan inekler bile rahatsız olup ahırlarına geri dönüyorlarmış. Bu kadar galipler görüyorsunuz. Bu por sinekleri konusunda Kevser çok daha hassas. Isırdıkları yerleri davul gibi şişiriyor. O nedenle neredeyse ağlayacak gibi duruyor.
Herkes hazır olduktan sonra tarif edilen yol ile göle doğru harekete geçiyoruz.
Ama daha dakika bir gol bir cinsinden bir olay ile karşılaşıyoruz. Kevser bu sinekler ile uğraşırken bastığı inek dışkısının da yardımı ile kayıyor ve üzerine oturuyor. 🙂 Aman aman… Ne yapacağız, eşofman battı. 🙂 Ama değiştirecek temizi de yok. O nedenle çimlerin yardımı ile temizlemeye çalışıyor. Ama nafile, hem kim var ki bizden başka canım. 🙂 Boşver diyoruz ve göle doğru yolumuza devam ediyoruz. Ama Kevser dokunsalar ağlayacak. Çok mutsuz, bu şekilde devam ediyoruz. Haçivanak geride kalıyor artık…
Derelerin üzerinden geçerek gidiyoruz. Önce bir vadiye iniyoruz, sonra geriye tırmanıyoruz.
Köprünün üzerinde GPS izi tutuyorlar, çünkü sis çok hızlı geliyor ve gidiyor. Bir anda kendimizi duman içinde bulabiliriz. O nedenle iz tutmakta fayda var.
Bakın işte Kevser ne kadar da mutsuz. 🙁 Birşeyler yapıp neşesini geri kazandırmalıyız. Eminim onu bu şekilde bir çoğunuz görmediniz.
Devam ediyoruz, karşıdan duman geliyor… İçinde kaybolur muyuz acaba diye düşünüyorum, çünkü bunu çok istiyorum.
Karşı yamaçta yükseldikçe Haçivanak yaylasını daha iyi görüyoruz. Hemen hemen aynı seviyeye kadar tırmandık.
Emre Abinin objektifinden ben. 🙂
Çıkış devam ediyor, ama yoldaşımın hala keyfi yok.
Bu sırada bir kuş ayaklarımın altında görünüyor. Aaa, uçamıyor mu acaba diyorum ve elime alıyorum. Hiç kaçmıyor ve birazcık sevdikten sonra bırakıyorum. Çok garip ki, bırakır bırakmaz uçup kayboluyor.
Duman geliyor gelmesine ama biz artık onun da üzerindeyiz. Bu manzara karşısında mutsuz olunmaz ki, nihayet yoldaşım eski neşesini kazanıyor. Hem ne oldu ki? Canımız sağ, büyük bir sorunumuz da yok. 🙂
Duman aşağıda kalıyor ve biz çıkışa devam ediyoruz. İşte şurada, işte burada diyerek epey tırmanıyoruz ve hala varmadık.
Bu güzel manzaraları çekmek için durdukça varamayız da zaten.
Bu güzel manzara ile Emre Abi…
Ben.. 🙂
Yine ben… Mutluyum, özgürüm, şanslıyım, sevdalıyım karadenize… Daha ne olsun yaaa… 🙂
Durup saatlerce bu manzarayı izleyebilirim. Bu kadar mı güzel olmak zorunda ?
Dayanamayıp hep birlikte objektifin karşısına geçiyoruz. Mutluluk pozu… 🙂
Kaçkar Dağlarının çiçekleri…
Yoldaşımı çekerken, Emre Abi de bizi çekiyor. Bu Emre Abinin çekimi, aşağıda ki ise benim çekimim.
Kevserseri’den özgürlük pozu…
Haçivanak yaylası ve yolu çok uzakta kaldı. Karşıdan bakmakla yetiniyoruz ve göle doğru biraz daha yaklaşıyoruz.
Bu sırada çiçek böcek çekmeye de devam ediyoruz. Bir daha kim bilir ne zaman geliriz, o nedenle bu anların tadını çıkartmalıyız.
Çekerken çekildiğim çiçek… 🙂
Artık göle çok yaklaştık, dere ile birlikte gidiyoruz. Su şırıltıları kulaklarımızda.
Ardımızda ki manzaraya son kez bakarak göle doğru son adımı atıyoruz.
Evet artık Micovit Gölündeyiz. Burası da bir buzul gölü, suyu çok soğuk ama manzarası çok güzel. Bir tarafı cetvel ile çizilmiş gibi dümdüz bir göl. Burada biraz vakit geçireceğiz, o nedenle gölün çevresinde dolaşmaya başlıyoruz.
Tabi dolaşırken de fotoğraf çekiyoruz, bu güzel anları tekrar tekrar yaşayabilmek adına.
Dağın yamacında hala kar var…
Göl ve bizden çeşitli fotoğraflar ile devam ediyoruz… 🙂
Bu güzel ve ihtişamlı manzara karşısında Kevserseri…
Ben yine fotoğraf çekerken yakalanıyorum. 🙂 bugün sürekli aynı şekilde yakalanmışım. 🙂 Biraz daha dikkatli olmalıyım sanırım. 🙂
Beni yakalarlarsa, bende onları yakalarım diyerek çekiyorum Kevser’i…
Gölü boylu boyunca çekmek için yüksek tepelere doğru gidiyorum. Gölü tam çekeceğim yerde durup görevimi tamamlıyorum. 🙂
Micovit Gölü ayaklarımızın altında… 🙂
Kaçkar Dağı Milli Parkı sınırları içerisinde olduğumuz için böyle birçok çiçek ayaklarımızın altında dolaşıyor.
Kevser Emre Abi ile beni çekiyor, gölde ki silüetimiz ile…
Bu taşların arasından sular geçerek aşağıya doğru bir dere oluşturuyorlar. Biz bu dereyi izleyerek gelmiştik buraya.
Gölden Haçivanak Yaylası görünüyor.Çok küçük ve muhteşem bir yer, insanları gibi…
Duman bir gelip, bir gitmeye devam ediyor. Bize sunduğu manzaralar görülmeye değer.
Geri dönüş yoluna geçiyoruz, hava kararmadan, duman gelmeden yaylaya dönmek istiyoruz.
Burada yine hatıra fotoğrafımızı unutmuyoruz. 🙂
Kaçkar’ın çiçeklerinden bir demet daha. 🙂
Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik ama hala yaylaya varamadık. 🙂
Çekimlere devam, Haçivanak’ın en güzel karesini çekme çabaları. 🙂
Haçivanak Yaylası…
Yaylanın güzelliğine bakar mısınız? Dağın yamacında bir nokta gibi kalmış. Ne kadar güzel görünüyor…
Vadinin tabanına kadar indik, duman bize doğru geliyor. Bir an önce içinde kalmadan yukarı çıksak iyi olacak.
Bu da değişik bir bitki, kuruyan yaprakları altına doğru dökülmüş. Yukarıda ki görüntüsünün farklı rengi olarak aşağıda şekillenmiş. 🙂
Duman içindeyiz, ama gelip gittiği için fazla içinde kalmıyoruz. Buradan sonra tekrar çıkışa başlıyoruz yaylaya doğru.
Gizli güzellikleri çekmeye devam tabi. 🙂
Son tırmanışlarda biraz yoruluyoruz. Hatta birkaç yerde düşüp ayaklarımızı da incitmiyor değiliz. Gittiğimizden farklı bir rotadan döndüğümüz için böyle oluyor. Ne yapalım canımız sağ, olan oldu artık.
Hava kararmadan çadırlarımızı kuruyoruz ve üzerimizi değişiyoruz. Akşam yemeği için yine yaylada ki aileye davetliyiz. Bu iyiliklerini nasıl öderiz bilmiyorum. Bizi kendilerinden birileri gibi görmeleri çok güzel birşey.
Akşam yemeği menümüz muhteşem bol tereyağlı muhlama ve yumurtalı sucuk. 🙂 Oy oy oy… Yerken parmakları yemekte serbest. 🙂
Masamızdan topluca bir fotoğraf çekiliyoruz ve çay eşliğinde ne var ne yok mideye indiriyoruz. Ne kadar çay içtiğimi inanın hatırlamıyorum. O kadar çok içtim yani. 🙂
Akşam yemekten sonra gaz lambası ışığında bol muhabbetten sonra ancak çadırımıza dönüyoruz. Uyuyacağız ve yarın sabah tekrar yolumuza devam edeceğiz. Haçivanak’ın düzünde kurulu çadırlarımızdan son bir kare ile sonlandıralım günümüzü…
Kısa bir çadır dedikodusunun ardından ne ara uyumuşum hatırlamıyorum. Yorulunca ölü gibi uyuyor insan, ne yapalım… 🙂
Gün Toplam Km: 8,17 | Ort. Hız: 5,5 | Max. Hız: 19,9 | Bisiklet Kullanma Süresi: 01:28:00
Tur Toplam Km: 95,47
Elevit – Haçivanak Güzergah ve Yükselti Haritası;
Sevgilerimle?
NOT: Pedalla.com imzası olmayan fotoğraflar Kevserseri ve Emre Özçelik?e aittir.
Ellerine sağlık Serkan. Tebessüm ederek okudum. Tekrar yaşattın güzel gezimizi.
Çok teşekkür ederim Emre Abicim,
Gerçekten bende yazarken o anları hatırlıyor ve mutlu oluyorum. İyi ki gitmişiz, iyi ki gezmişim abicim… Sağolun, varolun…
teşekkürler serkan…
ellerine sağlık ……
Of Serkan of, ya bu kış kıyamette yapılır mı bu? Yaz olsa ben gidiyorum deyip alıp başımı gideceğim ama şartlar buna müsait değil. 🙂
Fotoğrafın yol şartlarını yeterince yansıtmadığı konusunda seninle aynı düşüncedeyim. Bende çektiğim fotoğraflara baktığımda burada rahatlıkla bisiklet sürülür izlenimine kapılıyorum ama kazın ayağı hiçte öyle değildi ve o yolda 1 metre bile bisiklete binememiştik. Şimdi çıkmaya çıktınız ama asıl nasıl ineceğinizi düşünün şimdi. O yol şartlarında inmek bazen çıkmak kadar zor oluyor.
Bu anlatım hiç bitmesin, yaz gelene kadar sürsün istiyorum. 🙂
ayaklarınıza sağlık sayenizde güzel bir kaçkar dağları turu yaptım
Serkancım;
Karadeniz müziği eşliğinde sizleri izlemek çok daha keyif verici, muhteşem doğayı merakla izliyorum sizlerin sayesinde.. şimdi dışarı bakıyorum, hava kötü, baharın gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum turlara çıkmak için..senin , kevser hanımın ve emrenin ayaklarına sağlık…
Çok teşekkürler Sevgili Tufan,
Merhaba Orhan Abicim,
Evet abicim, çok zorlu şartlarda pedallanıyor. Buradan kolay gibi gözükse de. 🙂 İnerken özellikle V-frenli bisikletlerin çok daha dikkatli olması gerekiyor, disc frenler için sorun yok…
Her baktığımda özlemim daha da büyüyor… Ama elden birşey de gelmiyor be abim…
Çok teşekkürler Sevgili Orhan…
Merhaba Yavuz Abicim,
Vakit ayırıp takip ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bende kötü havalarda kendimi bu şekilde teselli ediyorum. Sizlerinde gezilerinizi bekliyoruz abicim…
Tek diyebileceğim bir şey var:
AMAN TANRIIIIIIIIIIIIIM! 😛 SÜPER!!!!!!!!!!!!!!!!!! 😉
Ne güzel arkadaşlar çocukluğumu yaşadığım Güzel Haçıvanak Yaylasına 45 yıldır gitmek nasıp olmadı siz bisikletle gitmişsiniz ne güzel şimdi araba yoluda yapıldı bu yaz inşallah giderim
EVİNE KONUK OLDUĞUNUZ AİLE BENİM AİLEM TEYZEMİN KIZI SEVDA, OĞLU ŞENOL, VE DURİYE VE MİNİK SİDAL SİZİN SAYENİZDE BENDE HASRETLİĞİMİ ALDIMM
Muhteşem bir gezi olmuş