Erzincan ? Trabzon Bisiklet Turu 2. Etap ( Gümüşhane – Trabzon )
28 Mayıs 2011
Merhaba sevgili arkadaşlar,
Turumuzun ikinci günü aynı güzelliği ile başlıyor. Bugün benim için çok daha özel bir gün. Yıllardır Trabzon’a araç ile gidip gelmiştim ama normal yoldan gitmiştim. Biz ise bu turumuzda Tarihi Zigana yolunu tercih ediyoruz. O nedenle çok heyecanlı ve meraklıyım.
Saat 6:30’a saatimi kurmuş olsam da 7’de ancak uyanabiliyorum. Sonra da Samet’i uyandırıyorum ve hazırlanmaya başlıyoruz. Tüm hazırlıklarımız tamamlandıktan sonra ev sahibi arkadaşım Batuhan’ı uyandırıyorum ve vedalaşıp evden ayrılıyoruz.
Gümüşhane’den ayrılmadan önce çorba içerek kahvaltımızı yapıyoruz. Merkezde bulunan iki adımlık caddede buluyoruz çorbacıyı da. Çorbanın ardından daha fazla vakit kaybetmeden yolumuza koyuluyoruz. Bilmediğimiz yol olduğu için zaman tahmini yapamıyorum ve bu da beni biraz tedirgin ediyor. Gümüşhane’yi “Gümüşhane Tüneli” ile geride bırakıyoruz ve derenin akışına hızla Torul’a doğru pedal çeviriyoruz.
Yine bir güzel manzara bizi durduruyor ve fotoğraflamadan devam edemiyoruz. Tarihi bir köprü, ne kadar eski bilemiyorum tabi.
Torul’a 19 km yolumuz var ama epey hızlıyız. 25-30 ortalama ile gidiyoruz. Sabah hava biraz serin olduğu için uzun kollular ile pedal çeviriyoruz.
Bir süre daha gittikten sonra çeşme başında molaya duruyoruz ve suyumuzu tazelerken ısınan hava ile üzerimizdeki fazlalıklardan da kurtuluyoruz.
Saatimiz 8:30’u gösterdiği sıralarda Torul’a giriş yapıyoruz. Buraya kadar en uzunu 250 küsür metre olmak üzere irili ufaklı 7 tane tünelden geçiyoruz. Torul’un hemen önünde bulunan dağın jeolojik yapısı ise görülmeye ve incelenmeye değer.
Torul’u çıktıktan 2-3 km kadar sonra tarihi Zigana yoluna ayrılacağız. Yolu bilmiyoruz ve o nedenle öğle yemeği için burada alışveriş yapıyoruz. Yağmur olasılığını göz önünde bulundurarak çantalarımız içinde çöp poşeti alıyoruz.
Tekrar yola koyuluyoruz. Makça’ya 51, Trabzon’a ise 79 km olduğunu gösteriyor tabela. Ama bizi pek ilgilendirmiyor. Çünkü birazdan yolumuz ayrılacak ve daha mı uzun, daha mı kısa bir bilgimiz yok. Gidip kendimiz pedallayarak bunu göreceğiz.
Evet artık kavşağa geldik. Buradan sağ tarafa dönüp “Zigana Tarihi İpek Yolu”nu kullanarak Trabzon’a ulaşmaya çalışacağız. Tabi ki öncelikli hedefimiz Trabzon’a gitmek değil, bu tarihi yolda bütün doğayı içimize çekerek pedal çevirmek olacak.
Burası aynı zamanda Erzurum – Trabzon Eski Tarihi Yolu olarakta geçiyor. Erzincan’dan büyüklerimiz bu yolu anlatırlardı. Eskiden bu yoldan gidip gelirlermiş ve çok güzel bir yol olduğundan bahsederlerdi. Bizde şimdi gidip göreceğiz artık.
Burada kısa bir mola verdikten sonra 9:00 gibi yola çıkıyoruz ve hemen tırmanış ile başlıyoruz eski yola. Ne kadar devam edecek bu tırmanış bilmiyoruz. Tur planımız çok ani ortaya çıktığı için daha önce bu yol için hiç araştırma da yapmamıştım. Yükseldikçe manzara ortaya çıkmaya başlıyor. Baraj Gölünün altında kalmış bir yapı dikkat çekici.
Eski yoldan yukarı doğru tırmandıkça, yeni yol ise aşağıda kıvrılarak devam ediyor.
Her dönemeç yeni bir manzaraya gebe burada gerçekten. Meraklı bakışlarla pedallarımız dönüyor. Ben yine ön tarafta kendi hızımla çıkışımı gerçekleştiriyorum. Arada Samet’i beklerken birçok fotoğraf çekme şansım oluyor.
Ağaçlar burada daha çok maki tarzında. Gür ormanlarla kaplı alanlar ne zaman gelecek merak etmiyor değilim. 🙂
Eee yoldaşımdan da bir kare olsun değil mi? O kadar yollarda kahrımı çekiyor, beni buralara kadar getiriyor.
Manzaranın içinde kaybolmuş yoldaş…
Yükseldikçe geride kalan, tırmandığımız yolu izliyorum. Gerçekten çok güzel bir tırmanış gerçekleştiriyoruz ve ben hiç yorulmuyorum. Yorulmayı düşünecek zamanım bile yok, doğanın içinde kaybetmişim kendimi.
Torul çok geride kaldı, fotoğraf makinemin 11x zoomunu kullanarak Torul’u kuş bakışı çekiyorum.
Samet arkadan yavaş yavaş geliyor ve dün rahatsız olduğu için bugün beni biraz korkutuyor. Ama öncesinde gelip gelemeyeceğini sormuştum. Ama iyi olduğunu ve devam etmek istediğini söylemişti. Şükür ki korktuğumuz kadar da kötü olmuyor ve o da keyifle çeviriyor pedalını.
Hala yükselmekteyiz, yolun akmaması için yapılmış bentleri görüyoruz.
Yok çok dar ve iki araç yan yana zor geçer. Yolun trafiği ise çok ama çok az. Neredeyse yok denecek kadar yani. Yüksekliğimiz aşağıda uzanan yoldan belli oluyordur sanırım.
Evet, tarihi bir yol olduğundan bahsetmiştim başta. Aşağıda gördüğünüz yapılar ise eskiden işlek bir lokantaydı. Hatta hala duvarların bazılarında kebapçı vs yazıları duruyordu. Ama şimdi ise harabe halde yıkılmış, viran olmuş.
Yolumuza yakın birkaç köyden geçiyoruz. Ama kâh yukarıda, kâh aşağıda kalıyor. O nedenle giremiyoruz köylere ve yolumuza devam ediyoruz.
Artık karaçam ormanlarının içindeyiz. Oksijeni beynimizin her kıvrımına kadar çekebiliyoruz. O kadar temiz hava ile pedal çevirmek çok ayrı bir keyif gerçekten. Hiç yorulduğumu hissetmiyorum.
Yine tarihi bir köprü üzerinde duruyoruz. Dağdan gelen su ile mataralarımızı dolduruyoruz. Buz gibi su ile serinliyoruz ve tekrar yolumuza koyuluyoruz.
Burada yine görülmesi gereken bir güzellik daha var. O güzelliğin ismi Limni Gölü. Çok büyük olmasa da bu güzel göl 1700 metre rakımda bulunuyor. Bizim rotamız dışında yer aldığı için ve 10 km kadar tırmanmamız gerektiği için gidemiyoruz ve başka bir sefere gelme bahanemiz olması için biz yolumuza devam ediyoruz.
Tırmanışa birkaç km ara veriyoruz ve inişe geçiyoruz. Ta ki Zigana köyüne kadar. Köyün en eski ismi Zigana, bir ara Kalkanlı olarak değiştirilmiş ve tekrar Zigana ismi geri verilmiş. Bu değişimin nedenini sorsam da bir sonuca ulaşamıyorum. Bu köyde 18.yy Osmanlı döneminde yapılmış bir köprü var. Tam görüntüsü ile fotoğrafını çekemiyorum.
Köyün kahvesinde oturuyoruz ve çay molası veriyoruz. Tabi bu sırada köylüler ile muhabbete başlıyoruz. Tabi ilk başlarda bizim sorularımıza pek yer verilmiyor ve sürekli turumuzdan ve bisikletten gelen soruları cevaplıyoruz. Sabırla bütün soruları cevaplıyoruz ama ardı arkası kesilecek gibi değil.
Samet ise araya sıkıştırdığı soruları sıralıyor. – Abi kaç km daha rampa var? – Hamisköy’e kaç km var? – Ne zaman ineceğiz abi? gibi gibi…
Yarım saat kadar verdiğimiz moladan sonra tekrar yola çıkıyoruz. Burada yol ikiye ayrılıyor. Bir taraf yeni yola bağlanırken, diğer taraf tarihi yoldan devam ediyor. Tabi ki tercihimizi yine tarihi yoldan seçiyoruz ve pedallarımızı çevirmeye başlıyoruz.
Aşağıda ki fotoğrafta gördüğünüz dağın üzerinde ki zik zaklar var ya, işte o gideceğimiz yol. Çıkıyoruz yani, kaç km olduğunu bilmeden. Köyden 10 km kadar birşey demişlerdi, ama pedallayıp göreceğiz.
Yine burada da harabeye dönmüş bir tesis karesi var.
Kıvrılarak çıktığımız yollarda Samet’i gözden kaybetmiyorum ve çoğu yerde onu görebiliyorum. Arada bir de mola verip yanıma kadar gelmesini bekliyorum. Sonra ise yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
180 derecelik bir dönüş daha. Tırman tırman tırman… Süper doğada süper tırmanış…
Evet enerjimiz nereden mi geliyor? İşte buyrun arkadaşlar. Bütün enerji bu güzelim doğadan geliyor. Mis gibi, katkısız saf mı saf oksijeni dolduruyoruz ciğerlerimize.
Oy oy manzaraya bak sen. Biraz önce buradan geçmiştim oysa ki, şimdi ise yukarıdan geldiğim yola bakıyorum. Çok güzel arkadaşlar, ne kadar anlatırsam anlatayım kelimeler yetersiz kalıyormuş gibi hissediyorum.
Karnımız yavaştan zil çalar gibi oluyor ve yemek için uygun bir yer kolluyoruz. Ama biraz gittikten sonra bir çeşme vs çıkmayacak diye düşünüyoruz ve bulduğumuz çayıra soframızı kuruyoruz.
Ne var menüde, hemen ondan bahsedeyim kısaca, ki zaten kısacık. Ekmek, domates ve ton balığı. Yol üzerinde bir yerde taşlar ile saklanmış bıçak ve tuz bulmuştuk. Oradan da akıl edip küçük bir poşete biraz tuz aldık, bıçağı bıraktık tabi. Domateslerimizi tuzsuz yememiş olduk.
Karnımızı doyururken hafiften yağmur atıştırmaya başlıyor. İşte beklenmeyen bir durum geliyor başımıza. Çöp poşetlerimizi çıkartıp çantalarımızı sarmalamaya başlıyoruz ve ardından yolumuza koyuluyoruz. Yağmurluklarımızı da giyiniyoruz ama çok geçmeden yağmur duruyor ve terlemeye başlıyoruz. O nedenle çıkartıp yola devam ediyoruz.
Bu arada bu güzel manzarayı da atlamamak gerek. Zigana Dağının zirvelerinden akıp gelen can damarımız su…
Tarihi yolumuzun zemini asfalttı ama bir süre sonra taşa dönüşüyor. Gezdiğim tarihi şehirlerin zeminine benzetiyorum bu yolu. Mutlaka ortak bir noktaları vardır diye de düşünmeden edemiyorum tabi.
Çıkışa devam ediyoruz, 10 km’yi geçtik diye düşüyorum. Km saatime hiç bakasım gelmiyor. Çünkü çok keyif alıyorum bu yolda pedallamaktan. Samet’in sıkça sorduğu – Abi ne kadar kaldı? sorusuna cevap vermek için bakıyorum arada.
Geldiğimiz yol hep olduğu gibi yine gözlerimiz önünde. Biraz daha gittikten sonra 2000 metreye ulaşacağız. Artık ağaçların seviyesinin de üzerine çıkıyoruz.
Zigana Dağının üzerlerinde kar var hala.
Zirveye yaklaştık, hatta vardık diye tahmin ediyorum artık. Çünkü burası Zigana Kayak tesisleri. Teleferik görüyorum ve hemen yanında otel.
Şöyle durup yine geriye bakıyorum. Aşağıda görünen beyazlık geldiğimiz yol, taa ileride vadinin sonundan bu yana geliyoruz. Yaklaşık 15 km kadar tırmandık, yanlış hatırlamıyor isem.
Evet zirve tesislerine vardım sayılır. Ama Samet yok ortalıklarda. Zirveye kadar gidip orada beklemek istiyorum.
Hemen bisikletimi uygun bir yere park ederek, buranın zirve olup olmadığını soruyorum. Zirve olduğunu öğreniyor lokantanın birinden. Soda alıyorum serinlemek için ve telefonum ile Samet’i arıyorum. Defalarca aramama karşın telefonuma cevap vermiyor. Bir süre daha bekliyorum ve yola doğru yürüyerek bakıyorum. Geldiğini görünce rahatlıyorum ve beklemeye koyuluyorum.
Samet’te geldikten sonra o da bir tane soda içiyor ve biraz dinleniyoruz. Artık tahminimize göre buradan sonra Trabzon’a kadar ineceğiz.
Lokantanın önünde bulunan taştan oyma tablo dikkatimi çekiyor…
Dinlendikten sonra inişe geçiyoruz. Nede olsa inerken de dinlenebiliriz. Güzel manzara burada da bizi yalnız bırakmıyor tabi ki.
Çok eskiden yapılmış çığ tüneli. Kış aylarında yukarıdan akıp gelen karın yolu kapatmaması için yapılmış bir tünel. Samet dayanamayıp üzerine çıkıyor ve bende öylece çekiyorum.
Tabi fotoğrafı çektikten sonra bende dayanamıyorum ve üzerine çıkıyorum. Makineyi Samet’e vererek birkaç kare çekmesini istiyorum. Sizde farkındasınız ki hep çektiğim için bana ait pek fotoğraf yok. Aşağıda uzanan yeni yola karşı özgürlük duruşu ile poz veriyorum… 🙂
Bir tane de böyle çekileyim değil mi? O kadar mutluyum mutluyum diyorum, buyrun işte bu da kanıtı. Mutluluktan ağız bir karış açık…
Buradan sonra yeni yola kadar iniyoruz. Aslında eski yol devam etmesi gerekirdi, ama nedense bu yolu yeni yola bağlamışlar ve eski yolu artık bulamıyorum. O nedenle yolumuza buradan sonra yeni yol ile devam ediyoruz. Ana yola yeni Zigana Tünelinin bittiği yerden bağlanıyoruz. 1702 metre uzunluğunda ki bu tünele girmemiş oluyoruz, bizim için güzelde oluyor tabi. Tünel içinde pedal çevirmek hem tehlikeli, hemde seslerden dolayı korkutucu oluyor.
Buradan sonra Maçka’ya 30, Trabzon’a ise 60 km yolumuz kalıyor. 60 km iniş yani… Oy oy oy … Her çıkışın mutlak bir inişi vardır diyordum ya, bu cidden doğru.
İniş esnasında pek fotoğraf çekemiyoruz doğal olarak ama arada ki güzellikleri de kaçırmak istemiyorum ve bazılarında sıkı frenler ile duruyorum. İşte bunlardan bir tanesi aşağıda…
Hamsiköy dolaylarındayız, burada durup meşhur fırın sütlacımızı yemeden devam etmeyiz tabi ki. Bisikletlerimizi park edip sütlaçlarımızı ısmarlıyoruz. Tabi ekonomik tur olacak ya, hemen ne kadar olduğunu soruyoruz yemeden önce. İkisi 7 TL denince daldırıyoruz kaşıkları sütlacın içine.
Maçka’ya 10 km yolumuz kaldı, ama hava hiç iyi görünmüyor. Fotoğraftan da göründüğü gibi ilerisi kapalı ve muhtemelen yağıyor.
Çok gitmeden korktuğumuz başımıza geliyor ve sağanak yağmur başlıyor. Durup hemen tekrardan çantalarımızı sarıp sarmalıyoruz ve yağmurluğumuzu giyiniyoruz. Burası karadeniz, oturup dinmesini beklemek pek mantıklı değil. O nedenle yağmur devam ederken bize yola devam ediyoruz.
Çok geçmeden sucuk gibi olarak devam ediyoruz yolumuza. Tabi durup pek fotoğraf çekemiyoruz. Makineyi de kuru kalması için çantasını sarıp sarmaladım. O nedenle Maçka girişinde bir tane fotoğraf çekip devam ediyoruz hızla yolumuza. Yağmur da aynı hızı ile peşimizde.
Trabzon’a 3-5 km kalana kadar yağmur devam ediyor. Buradan sonra ne hikmetse yağmur kesiliyor, hatta buralara hiç yağmamış bile. Kuru yolda daha keyifli şekilde yol alıyoruz. Saatimiz 16:45’i gösterdiği sırada Trabzon’a giriş yapıyoruz.
Hemen evinde kalacağımız arkadaşı arıyoruz ve bir saat sonra buluşacağımızı öğreniyoruz. Üstümüz, başımız çamur içinde. Bu bir saatte ne yapabiliriz ki? Trabzon’u gezsek desek olmaz, yemek yiyelim desek o da olmaz. Bizde sahile inip uygun bir yerde beklemeye koyuluyoruz. Bu sırada bulduğumuz çeşmede elimizi, yüzümüzü, ben hatta ayaklarımı bile yıkıyorum ve insan kılığına giriyorum.
Arkadaş ile bir saat sonra buluşup evine gidiyoruz. Bisikletlerimizi de eve çıkarttıktan sonra üzerimizi değişip dışarıya yemeğe çıkıyoruz. Tabi yağmur yavaşta olsa hala devam ediyor. Uygun bir yer bulup, birer adet dürüm yiyoruz ve ardından meyve alıp eve dönüyoruz. Biraz muhabbet, hoş beş dedikten sonra uyuya kalıyoruz.
Gün Toplam Km: 112,50 | Ort. Hız: 18,0 | Max. Hız: 66,4 | Bisiklet Kullanma Süresi: 06:13:13
Tur Toplam Km: 244,56
Harita ve Yükselti Tablosu (Gümüşhane-Trabzon); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
29 Mayıs 2011
Bugün Erzincan’a döneceğiz. Bizi Erzincan’a götürecek otobüsümüz ise saat 15:00’de hareket edecek. O nedenle sabah biraz geç uyanıyoruz. Saat 9:30 gibi uyanıyor Samet ve kahvaltılık birşeyler almaya gidiyor. Tabi bu arada ben hala uyuyorum ve çaldığı zili bile duymamışım. Telefonumu arayınca uyanıyorum ve hemen kapıyı açıyorum. Aynı zamanda bende uyanmış oluyorum ve elimi yüzümü yıkayıp Samet’in aldığı simit, börek ve meyve suyunu indiriyoruz mideye.
Saat 11:00 gibi evden çıkıyoruz ve biraz Trabzon’u geziyoruz.
Burası Liman…
Sahile inip birazda orada vakit geçiriyoruz.
Bende makinem elimde sürekli fotoğraf çekiyorum.
Hava giderek kapanmaya başlıyor ve yağmura kalmamak için 11:30 gibi otogara hareket ediyoruz. Yolda bir bisikletçi ile karşılaşıyoruz. Bu kişi tabi daha önce internetten tanıştığımız Sinan Hoçur oluyor. Ayak üstü pedallarken kısa bir muhabbet ediyoruz. Daha fazla vakit geçirmeyi isterdik ama başka sefere artık.
Otogara ulaşıyoruz ve 3 saat nasıl geçecek diye beklerken otobüsümüz geliyor otogara. Hemen otobüsün yanına gidip, bisikletleri yerleştirmeye ikna ediyoruz muavini. Bisikletlerimizi sağlama aldıktan sonra bizde “Trabzon Forum”a gidip alışveriş yapıyoruz. Tabi ilk başta alışveriş niyeti ile gitmesekte alıp, vermiş olarak dönüyoruz otogara.
Aracımız 15:00’de hareket ediyor Erzincan’a doğru ve ilk molasını daha bir saat geçmeden Hamsiköy’de veriyor. Tabi biz sütlacımızı dün yediğimiz için yemiyoruz. Dünden kalan ekmek ve domatesimizi yiyoruz ayak üstü.
Gümüşhane’ye geldik ve burada da yolcu almak için otogara giriyoruz. Muavin arkadaşın isteği üzerine fotoğrafını çekiyorum ve internette yayınlacağıma söz veriyorum, o nedenle buyrun bu da yakışıklı muavin arkadaşımız.
Bizi Gümüşhane’de misafir eden arkadaşımız Batuhan’da Erzincan’a dönüyor. Aynı otobüsten yer alıyoruz ona da ve birlikte muhabbet ederek Erzincan’a ulaşıyoruz.
Sevgi ve Saygılarımla…
geçen sene haziran ayında trabzon dan gümüşhane ye yeni yoldan pedallamışdım zigana tünelinden geçerken bisikletten inip kenarda ki kaldırımı kullansam da geçen araçların özellikle de kamyonların tünel içinde çıkardığı gürültü insanı ürkütüyor,hamsiköy sütlacını ve manzarasını hala unutmadım
gerçekten harika…. sametide tebrik ederim antremansız o kadar rampa helal olsun…..:)
Kadircim valla bnde kendimi taktir ettim:) Düne göre bugün hem belim acısından hemde yol açısından daha güzeldi o mükemmel manzaralar eşliğinde pedallamak kyf vercydi Serkan abicim sanada çok teşekkür ederim valla neyseki akşam ki mesajları fln burdan yayınlamadın burdan ha ne bel bırakmışın ne popo:):)
Çok güzel bir tur olmuş nöbetim olmasa bende gelecektim ama ne yapalım olsun bir dahaki sefere artık 🙂
Pedalınıza sağlık. Çok kullanılmayan bir yol olduğu için bu yolu kullanmayı düşenenlere faydası olacaktır muhakkak.
tek kelime ile harika yavvvvv…hele eski yol macerası varya…
valla arkadaslar ımrendım sızlere,güzel memlekette yasıyosunuz sanslısınız bız ankarada öle guzellılerde degıl genelde asfaltta surmek zorundayız:) turunuz da super olmus resımlerde harıka doganın ıcınden gecmişsiniz…
ya arkadaslar bende bu tip turlara karılmak istiyorum nasıl olacak ?
walla ne diyim aradaslar daha dorusu abilerim ben dah kucugum 14 yasındayım şu bisiklet turu bisiklete çok onem weriyorum gercekten ben tekirdağda oturuyorum ayıptır söyleme si (bianhci star bisikletim war) sizin tecrubelerinize dayanarak söyluyorum ben burdan istanbula gidebilirmiyim ama sahiden ve sahiden bu bisikletçiliği cok seviyorum babamla birlikte cıkacagız ist yoluna sizce mumkunmu ?? ?
http://www.bianchi.com.tr/urunler.aspx?kat=2&akat=2&urunid=213
Hello! Dear Turkish bikers.
I am planning to go by bike from Trabzon to Batumi (Georgia). Can please anyone tell me how the traffic conditions are on the coastal road?
I would like to do it in july, but I fear the traffic. How is it?
Please let me know something about it. Thank you.
Roberto (Italy)
Bu turu paylaştığınız için teşekkür ederim. Ben de Gümüşhane Köse İlçesi Salyazı Beldesinde (Bayburt yolu üzerinde) öğretmenim. Benim de böyle bir planım vardı. Yolumu aydınlattığınız için teşekkür ederim. Bu tarafa yolunuz düşerse misafir etmekten mutlu olurum. Hem öğrencilerime de doğal yaşam ve bisiklet konusunda bir eğitim de verebilirsiniz.
Bir de sorum olacak: Eğim grafiğini nasıl çıkarıyorsunuz?