Durgun Sulara Yolculuk – II (1.Gün)

24 Mayıs 2012

Selamlar Arkadaşlar,

Yeni bir tur ile karşınızdayım. Bisikletli Yaşam Derneğinin projesi olan Durgun Sulara Yolculuk-II turu için bu defa Burdur’daydık… Çok ani bir karar ile düştük yola ve soluğu Burdur’da aldık. Nasıl mı oldu, hemen başlayayım anlatmaya.

22 Mayıs günü öğleden sonra Köyceğiz’den Nil, resmi bir görev dolayısı ile Marmaris’e gelmiş. Gelmişken de bulduğu boş vakitte bizi ziyaret etmeyi unutmamıştı. Birlikte kahve içerken İstanbul’dan Fatih iç lastik almak için çalıştığım dükkana geldi. Bu sırada turun konusu açıldı ve bana gelip gelmediğimi sordu. Tabi bende izin durumu olmadığı için gidemeyeceğimi söyledim. Velhasıl sonrasında ne oldu ne bitti, izin olayını çözdük ve birden bire tura gidebilecek duruma geldim. Bu sırada Nil’de gelmek için can atıyordu tabi ve izin işini halletmesi gerekiyordu. Yarın sabah ancak belli olacak durumu. O da gelebilirse yarın saat 15:00 gibi hep birlikte yola çıkacağız.

Herşey yolunda gitti ve yola çıkış saati geldi. Nil’de izin işini halletmiş ve geçerken onu da Köyceğiz’den alıp Burdur’a gideceğiz.

4 saat sürecek olan yolculuğumuza heyecan ile başladık ve keyifle Burdur’a doğru gidiyoruz. Yolda yemek molası dışında oyalanmadık ve akşam hava kararmadan Burdur’a vardık. Bu gece buradayız, organizasyon yarın sabah başlayacak. Öğretmenevine yerleştikten sonra eksiklerimizi gidermek için dışarıya çıktık. Sonra birer çay içtik ve öğretmenevine döndük. Birazcık muhabbetten sonra yarın erken kalkmak üzere uyuduk.

Sabah uyandığımda şöyle balkona çıkıp biraz hava almak istedim ve karşımda ilk gördüğüm manzarayı fotoğrafladım. Toparlanıp öğretmenevinden ayrılacağız. Bisikletlerimiz dışarıda aracın içinde ve üzerinde hala. Onları hazırlayıp buluşma noktasına gideceğiz. Türkiye’nin dört bir yanında gelecek olan katılımcı arkadaşlar ile tanışacağız.

Saat 8:30’da buluşma noktasına geliyoruz ama kimsecikler yok. Beklemeye koyuluyoruz, arkadaşlarımız henüz otogarda gelecek katılımcıları bekliyorlarmış. Çok geçmeden teker teker toplanmaya başladık. Tanıdıklarımız ile özlem giderme ve yeni arkadaşlar ile tanışma merasimi devam ediyor.

Buluşmadan sonra Burdur Müzesine gidiyoruz. Burada turumuz bizlere kısaca anlatılacak ve destekleyen kurumların temsilcileri bizlere birer konuşma yapacaklar.

Bizler fotoğraf çekerken Kevser’de bizleri çekiyor… 🙂

Burdur Belediye başkanı konuşma sırasında…

Bu kısa konuşmalardan sonra dışarıya çıkıyoruz ve Belediye Başkanı liderliğinde diğer kurum yetkilileri bisikletlere biniyorlar. Burdur’da kısa birkaç şehir turu atıyoruz hep birlikte.

Bu şehir turundan benim objektifime yansıyanlar… 🙂

Şehir turumuzun ardından öğle saati olduğu için yemeğe gideceğiz. Ardından turumuz başlayacak. Tabi bu sırada merkezde beklerken basın haberleri yapılıyoruz. Bizde çevreyi gözlemliyoruz. Birisi çok farklı diğer insanlardan. Her tarafı sarı, teni, saçı, ayakkabısı, kıyafetleri ve sopası… Burdur halkından öğrendiğimize göre sarı rengi çok seviyormuş ve aynı derecede yeşil rengi sevmiyormuş. Onu uzaktan izlemeye ve fotoğraflamaya başladım. Ama garip bir adam, elinde ki sopa ile önünden geçen bazı insanlara vuruyor. Ama kimse de dönüp tepki bile vermiyor. 🙂

Bu fotoğraftan sonra yanımıza biraz daha yaklaşıyor ve ben korkuyorum tabi. 🙂 Sağı solu belli olmaz ki… Nil fotoğrafını çekerken Nil’i görüyor ve sonra başlıyor söylenmeye.

– Çekiyonuz çekiyonuz sonra montaj yapıyonuz. Çekme lan… 🙂

Burada bir süre bekledikten sonra hep birlikte hareket ediyoruz ve bu defa istikametimiz öğle yemeği yiyeceğimiz üniversite oluyor. Buraya geliyoruz ve bisikletlerimizi park ettikten sonra sıraya grip yemeğimizi alıyoruz ve bir güzel karnımızı doyuruyoruz.

Yemeğin ardından bir süre vakit geçirdikten sonra artık yola çıkmaya hazırız. Herkes buddyleri ile eşleştiriliyor. Birbirlerinden sorumlular… 🙂

Trafik ile birlikte Burdur’u çıkıyoruz ve artık göle bir adım daha yaklaşıyoruz. Ana yolda bir süre ilerliyoruz. Burada meşhur ceviz ezmesinden yarım kg kadar alıyorum ve bağlıyorum bisikletimin arkasına, mola da yemek için.

Gökçebağ köyünün hemen bitiminde ana yoldan ayrılıp Burdur Gölü kenarına doğru pedallamaya başlıyoruz. Artık trafik yok ve toprak zeminde yavaş yavaş hareket ediyoruz. Hemen önümüzde sadece jandarma ekipleri bize eskortluk ediyor.

Bu noktada hemzemin geçitten geçiyoruz. Tabi bu güzel manzara da fotoğraf çekmeden devam etmek olmaz. Bir o yandan, bir bu yandan…

Burdur Gölünün çekilmiş tabanında bisikletlerimiz ile pedal çevirirken farkına varıyoruz geleceğin ne denli kötüye gittiğini. Ama ne kadar uğraş verirsek verelim kurtaramayacağız gibi geliyor bana. Çünkü bu insanoğlu denilen yaratık hiç birşeyin farkında değil. Gününü yaşıyor, yarınını düşünmeden…

2008 yılında Kuruyan Göllerimiz adında bir bisiklet turu gerçekleştirmiştim. Bu bölgede bulunan 11 tane gölü görüp son durumları ve geleceği hakkında bilgi toplamıştım. Bakıyorum da aradan geçen 4 yıla rağmen bu çöküş devam ediyor. Bir an önce kolları sıvamak gerekli, ama kim???

Gölün kurumuş tabanında bisikletimi çekiyorum…

Sonra ise sırası ile birbirimizi çekiyoruz. Nil güzel bir poz veriyor…

İnsanlıktan uzakta bir ayakkabı buluyoruz, bende geyiğine elime alıp fotoğraf çekiliyorum. 🙂

Hemen ardından bir portre daha… 🙂

Fatih bisikleti ile dolaşıyor bu kuru zemin üzerinde… Pedal çevirmek bir nebze daha zor tabi burada.

Durgun Sulara Yolculuk-II turuna gelen arkadaşlarımız ile hep birlikte fotoğraf çekiliyoruz burada. Burdur Gölü üzerinde daha önce projeler gerçekleştirmiş olan ve bu projede de büyük emeği olan Lale Aktay gölün son durumu ve geleceği hakkında bizleri bilgilendiriyor.

Bu kısa söyleşinin ardından yolumuza devam ediyoruz ve Serinköy’e kadar geliyoruz. Burada köy kahvesinde mola veriyoruz. İhtiyaç molası ve çay molası. Burada akşam için nevale alıyoruz ve çantalarımıza dolduruyoruz. Daha ileride bu kadar büyük yerleşim yeri olmayacak. Diğer arkadaşlar da kampta ihtiyacı olacağı şeyleri alıyorlar.

Serinköy’den bir manzara…

Köyde yeteri kadar durduktan sonra tekrar yola çıkıyoruz ve bu defa ki durağımız Gül yağı fabrikası oluyor. Burada adım adım gülün yağının nasıl çıkartıldığı anlatılıyor ve gösteriliyor bize. Çok etkileyici bir veri var elimizde. Bilmem kaç ton gül yaprağından sadece bir kg kadar gül yağı çıkıyormuş. Çok büyük emek gerçekten ve zahmetli iş.

Yağı çıkartılacak güller sırasının gelmesini bekliyorlar…

Fabrika ziyaretimizin ardından tekrar yola düşüyoruz. Ekibin temposu çok değişken. Hızlı da var, çok yavaşta. Aynı oranda yaşlı ve gençte… O nedenle biraz kopuk gidiyoruz ama çok fazla arayı geçmeden grubun toplanmasını bekliyoruz. Yine bu molalardan birinde Gül bahçelerini dolaşıyoruz ve fotoğraflıyoruz.

Molalar dışında pek fotoğraf çekemiyorum, o nedenle makinemi çantasından dahi çıkartmıyorum. Bir sonra ki mola noktamız ise Lisinia antik şehrinin bulunduğu bölge oluyor. Hava kapalı, arada güneş yüzü gösteriyor o kadar. Bu defa ise güneş göle gösteriyor yüzünü, bizde sarılıyoruz makinelere. 🙂

Bu sırada bizi gören çoban anca bir kuzuyu yakalayıp getiriyor yanımıza. Çok şirin bir hayvan bunlar ya. Her şeyin küçüğü böyle oluyor ama. 🙂 Şirin ve masum…

Çoban amcam ve eşi arkadaşlarımız ile muhabbetteler. Hepimizde yaşıyoruz, ama önemli olan acaba hangimiz daha mutlu???

Burada ekibin geride kalanlarını beklerken birer elma yiyoruz. İyi de geliyor… Hava bu arada biraz esiyor ve üşüyor gibiyiz. Hemen uzun kollu ne varsa çantamızda alıyoruz üzerimize. Ayrılmadan önce Lisinia Antik şehrinden bir kare fotoğraf alıyorum Nil ile birlikte.

Buradan sonra 10-15 km yolumuz kalıyor kamp alanına ve durmadan pedal çeviriyoruz. Kendi tempomuzu bulduk ve bu şekilde gitmek iyi geliyor hepimize. Ara ara kısa rampalar bizi yavaşlatıyor ama yine 5-10 kişilik çekirdek kadromuz temposundan birşey kaybetmiyor. Saat 19:00 gibi anca ulaşıyoruz kamp alanımıza ve hemen ilk iş olarak çadırlarımızı kuruyoruz.

Çadırlarımızı kurup üzerimizi değiştikten sonra kendimize geliyoruz. Bir ara gölün kenarına el, yüz, ayak vs yıkamak için iniyoruz ama maalesef göle ulaşamıyoruz. Çevresi bataklık olduğu için batmaktan korkuyoruz. Bize şansımızı zorlamadan  geriye dönüyoruz.

Yanımıza aldığımız nevalelerimizi yemek öncesinde açıyoruz birer kadeh kaldırıyoruz dostluğa ve mutluluğa… Sonrasında gelen kadehlerin hepsi aynı amaç içindi tabi ki… 🙂

Akşam yemeğimizi afiyetle mideye indirdikten sonra bir süre daha muhabbetimiz devam ediyor ve sonrasında yakılan ateşin yanına gidiyoruz. Bu defa sıcak çaylar gelmiş, hemde herkese yetecek kadar. Birer bardak çayımızı alıp ateşin başında muhabbete dahil oluyoruz. Burada epey vakit geçiriyoruz ve İstanbul’dan gelen bir arkadaşımız bize ateş dansı yapıyor. Onu da keyifle izliyoruz ve ardından yatmak üzere çadırımıza yöneliyoruz.

Aylar sonra çadırda uyumak benim için çok ama çok güzel oluyor. Doğada ve şehir hengamesinden uzak bir gün benim için bir kazanç. Bu günleri yaşanmış olarak sayıp, diğer günleri hayatımdan silmek istiyorum. 🙂

1.Gün Güzergah Haritası;

1.Gün Yükselti Haritası;

Sevgilerimle…

Not: Km saatim takılı olmadığı için km bilgisi ve istatistiği veremiyorum.

orta-gun-2orta-gunsonraki-gun

Durgun Sulara Yolculuk – II (1.Gün)” üzerine 2 düşünce

  • 03 Haziran 2012, 08:37
    Permalink

    çok güzel anlamlı bir tur olmuş…devamını merakla bekliyoruz…

  • 07 Haziran 2012, 15:22
    Permalink

    Güzel turunuzun zevkini bir şekilde bizlere de yaşatıyorsunuz.Ne kadar güzel anlatıyor olsanızda ; yaşamak bir daha fazlası oluyor.Şarkıyı dinliyoruz güzel ama bizde şarkı söyleyip koroya katılmak istiyoruz sayın şeflerimiz.( Kızım sana söylüyorum gelinim hesabından )

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.