Neden Dahon?
Bir çoğunuzun merak ettiği bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu tura neden Dahon’la çıktık?
Öncelikle bu projemizi Dahon Türkiye’ye anlattık ve onlarda en az bizim kadar heyecanlandılar ve bu turun kesinlikle Dahon’la yapılmasına hep birlikte karar verdik. Herkes bu rotayı pedallayabilir, hatta herkes Dahon’la bile pedallayabilir. Bizde katlanabilir bisikletle neler yapılabilir, nerelere gidilebilir gösterelim istedik. Kullandığımız bisikletler Dahon Visc D18 modeli. Birkaç revizyonla tırmanışını biraz daha arttırarak bu yola hazır hale getirdik. Arka ruble orijinal halinde 12/27 olarak geliyor. Bu bizim için yetersiz olduğundan 11/34 ve 11/36 olarak güncelledik. Bu sayede çıkamayacağımız rampa olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca lastiklerimizi de patlamaya karşı daha dirençli olan lastiklerle değiştirdik. Üzerinde gelen lastikler yine iç açıcı değiller. Onun dışında yüklerimizi ve çantalarımızı daha dengeli taşıyabilmek için arka bagajı, tur bagajı ile değiştirip, öne de raf taktık. Yolda ne gibi sorunlar/avantajlar bizi bekliyor bilmiyoruz, yaşayıp göreceğiz. 😉
12 Haziran 2016
Merhaba Arkadaşlar,
Bu defa yol arkadaşım Fatih Muslu ile www.dangerousroads.org sitesinin araştırmasına göre dünyanın en tehlikeli yolları arasında olan D915 Of-Bayburt yolunu geçmek için düşüyoruz yollara.
Muğla’dan aktarmalı olarak Trabzon’a uçakla gideceğimiz için bisikletlerimizi birkaç gün öncesinden kargoyla Trabzon/Of şubesine gönderiyoruz. Aktarmada sıkıntı olmasın ve taşımakla uğraşmayalım diye bu yola başvuruyoruz. Ve bunun yerinde bir karar olduğunu oraya varınca daha iyi anlıyoruz. 🙂
12 Haziran Pazar günü gece uçağıyla İstanbul’a, oradan da Fatih ile buluşup sabah 06.00 uçağıyla Trabzon’a gidiyoruz. Sabah 8.00 gibi havaalanından bir araç kiralayıp Trabzon’u gezmeye başlıyoruz. Pazar günü olduğu için bisikletlerimizi kargo şubesinden alamıyoruz. O nedenle tura başlamak için Pazartesi gününü bekleyeceğiz. Ki planımızı da ona göre yapmıştık zaten. 🙂
Trabzon’da nereye gidilir, ne yapılır diye şöyle kısa bi analiz yapıyoruz ve programımızı uygulamaya koyuyoruz. O güne ait herhangi bir fotoğraf paylaşmıyorum. Bisiklet üzerinde gezmedikten sonra gezmiş sayılmayız. 🙂
Trabzon gezimizin ardından güzelce dinlenmek için artık Of’a geçmeye karar veriyoruz. Aracı havaalanına bırakıp otobüsle Of’a gidiyoruz. Daha önce Booking’den yaptırdığımız rezervasyona göre otelimize gidiyoruz. Of’ta zaten yanılmıyorsam bir tane otel var, bizde oraya gidiyoruz doğal olarak. Otele varınca rezervasyonumuz olduğunu söylüyoruz ama bir türlü inandıramıyoruz.
– Her neyse tamam önemli değil, yer var mı?
– Evet var.
– Ne kadar?
– İki kişilik oda 50€.
– Vay arkadaş, Of’ta bile ne kadar pahalı?
– Ne oldi? Beğenemedun mi?
– Yoo beğendim tabii de, Marmaris’te bile bu sezonda bu fiyat değil.
– Ne geldun o zaman git oraya.
Bundan sonra artık susmalıyım yoksa dışarda kalacağız. 🙂 Nihayet odamıza yerleşiyoruz ve akşam yemeğine kadar dinleniyoruz. Gece yolculukta geçtiği için epey uykusuzuz.
Bu arada Ramazan ayında olduğumuz için açık hiç bir yer yok, yemek için mecburen iftarı bekleyeceğiz. Sorun değil tabii ki, iftar saatine kadar yatıp yuvarlanabiliriz. İftara bir saat kala çıkıyoruz ve Of’u gezmeye başlıyoruz. Küçük bir ilçe ve merkezde gezilecek ve görülecek pek bir şey yok gibi. Biraz vakit geçirdikten sonra yemek için bir yer aramaya başlıyoruz. İlçenin en kalabalık lokantasına gidip bir masaya oturup herkesle birlikte iftarı beklemeye koyuluyoruz.
Ezan okunur okunmaz herkesle birlikte karnımızı bir güzel doyuruyoruz. Yemeğin ardından yapacak birşey olmadığı için marketten birşeyler alıp otelin yolunu tutuyoruz. Otel biraz ilçenin dışında olduğu için epey yürüyoruz tabii.
13 Haziran 2016
Heyecanla beklediğimiz gün geldi çattı. Oteli oda/kahvaltı tutmamıza rağmen Ramazan dolayısıyla kahvaltı yapamadan otelden ayrılıyoruz. O nedenle hemen toparlanıp kargo şubesinin yolunu tutuyoruz. Bisikletlerimizi teslim alıp yola hazır hale getiriyoruz. Tüm bu işlemlerden sonra kahvaltılık ve turun diğer günlerinde nelerle karşılaşacağımızı bilmediğimiz için alışveriş yapıyoruz.
Aldıklarımızı çantalara yerleştirdikten sonra artık yola çıkmaya hazırız. Hatıra fotoğrafımızın ardından turumuzu resmen başlatıyoruz.
Of’tan çıkıp uygun bir yer bulup kahvaltımızı öyle yapacağız. Herkese saygımız sonsuz. 😉
Of çıkışında göreceğimiz ilçelerin tabelasını görüyoruz. Bu arada bugün nereye kadar gidebiliriz bir fikrimiz yok. Tek bildiğimiz Of’tan sonra 68.Km’ye kadar tırmanış olduğu. Zirveye ne kadar yakınlaşırsak o kadar iyi. O nedenle gidebildiğimiz kadar gidip, bulduğumuz uygun bir yerde çadır kuracağız.
Bu bölgelerde bize çay tarlalarının manzarası eşlik ediyor. O kadar güzel görünüyor ki keyifle izleyerek pedal çeviriyoruz. 🙂
Yol yapım çalışmaları her zaman bizim sevmediğimiz şeyler. Yol daralıyor ve dikkatli biçimde pedallamaya devam ediyoruz. Buralarda eğim düşük ve yol zemini düzgün olduğu için hızla yol alıyoruz. Bu şekilde ne kadar gitsek kârdır. 🙂
Hızla ve keyifle pedallarken birden karşımızda Dernekpazarı tabelası beliriyor. O kadar küçük bir yer ki ilçe olduğunu anlamadık bile. 🙂 Birkaç tane büyük bina, birkaç tanede küçük bina. Hepsi bundan ibaret. İlçenin devamı muhakkak iç kısımlardadır, biz göremiyoruz tabii.
Dernekpazarı’nı geride bıraktıktan sonra nihayet kahvaltı için uygun bir yer buluyoruz. Asma köprü üzerinde hemen nevalelerimizi çıkartıp karnımızı doyurmaya başlıyoruz. Tur enerjimiz oldukça yüksek, çok mutlu bir şekilde vakit geçiriyoruz. 🙂
Karnımızı doyurduktan sonra yolumuza kaldığımız yerden devam edebiliriz.
Dere tüm ihtişamıyla altımızdan akıyor. Sesi bize huzur ve enerji veriyor. 🙂
Katlanabilir özgürlük bu olsa gerek. Bize her türlü her koşulda katlanabiliyor. 🙂
Veee ikinci ilçemiz Çaykara’ya ulaşıyoruz. Dernekpazarı’ndan sonra büyükşehire gelmiş gibi hissediyoruz. 🙂 Pedalla stikerimiz hemen tabeladaki yerini alıyor.
Eee buraya kadar gelmişiz bi hatıra fotoğrafını hakettik. 🙂
Çaykara’da kısa bir molanın ardından tekrar pedallamaya devam…
Ataköy kavşağında su ve meyve molası veriyoruz. Çaykara’dan aldığımız kirazları burada mideye indiriyoruz. Sularımızıda akan çeşmeden dolduruyoruz.
Burada Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin olması ne kadar garip. Ama aslına bakılırsa buraya gelipte tedavi olup, iyileşmeyen yoktur herhalde. İnsanın içi huzur doluyor burada.
Bu kadar oyalanma yeter artık, yola düşme zamanı. Daha bizi bekleyen neler var neler.
Son molamızdan sonra eğim biraz daha dikleşmeye başladı ve artık yavaş yol almaya başladık. Uzungöl kavşağından sonra trafiğin azalacağını ve daha rahat pedallayacağımızı düşünüyoruz. Çünkü burada en önemli yerlerden birisi Uzungöl. O nedenle ziyaret oranı oldukça yüksek.
Şimdi gelelim Uzungöl kavşağında gördüğümüz tabelalara. “Kar ve Tipi Nedeniyle Trafiğe Kapalıdır” “Yapım Çalışması Nedeniyle Trafiğe Kapalıdır” “Bu yol 55.Km’de Trafiğe Kapalıdır” 🙂 Bunca tabelaya inat biz ilerlemeye devam edeceğiz tabii ki. 🙂 Bir gün önce birkaç motorcu arkadaş bu yolu kullanmışlar. Ordu’dan arkadaşım Enes benimle bu görüntüleri paylaşmıştı. Bana çok sürpriz olmadı bu tabelalar. Gördüğüm kadarıyla öyle yada böyle bisikletle geçilebilir. O nedenle koyulan hedef doğrultusunda ilerlemeye devam edeceğiz.
Kavşağı geçer geçmez Bayburt’a 74 km yolumuz kaldığını görüyoruz. Bayburt bugünkü hedefimiz değil, o nedenle çok önemsemiyoruz. Biz kendi halimizde tırmanmaya devam ediyoruz…
Biraz daha ilerledikten sonra yol yapım çalışmaları sıklaşıyor. Bu noktadan geçebilmek için yolda görevli arkadaş iş makinesini durduruyor ve yolumuza devam ediyoruz. Yoksa üzerimize taş, kaya, hatta iş makinesi bile düşebilir. 🙂
Aylardır hayalini kurduğumuz meşhur D915 karayolunun 37. km’sindeyiz. Yavaş yavaş emin adımlarla hedefimize yaklaşıyoruz.
Kamyonlar ve diğer araçlar yer yer bizi biraz zorluyor. Ama pes edecek değiliz, yılmadan pedallıyoruz.
Katlanır bisikletimiz burada bile çevikliğini ve pratikliğini gösteriyor. Fatih’de katlanır bisikletiyle yollara meydan okuyor. 🙂
Rakım yükseldikçe manzarada değişiyor. Tipik karadeniz evlerine burada da denk geliyoruz. O kadar güzel ki bu güzel manzara durmasak olmaz.
Karaçam köyüne kadar medeniyetin olduğunu biliyoruz ama yinede yollar çok sakin. Pek birşey göremiyoruz. Arada sırada küçük bir köy ve akan dereler o kadar. 🙂
Yol arkadaşlarımız buraya kadar muhteşem bir performans sergiliyorlar. İçimiz rahat bu yolu güzel bir şekilde bitirebiliriz.
Ah birde araçlar yanımızdan yavaş geçseler de toz duman içinde kalmasak. Ama nerde bizim insanımızda bu saygı. Hiç umurlarında değiliz.
Yol üzerinde bir köyde kısa bir mola veriyoruz. Ardından Karaçam’a doğru yolumuza devam ediyoruz. Yol çok dar olduğu için biz bile trafiğe takılıyoruz. Bir süre kamyon arkasında ilerledikten sonra geçip gidebiliyoruz.
Nihayet beklediğimiz Karaçam’a ulaşıyoruz.
Burası artık son yerleşim noktası. Burada alışveriş yapıp yolumuza öyle devam edeceğiz. Sonrasında herhangi bir yerleşim olmadığı için ne olacağını bilmiyoruz. Köyü geçip biraz daha ilerledikten sonra uygun bir yer bulup çadır kuracağız.
Bölgeye özgü evler…
Yolun ziftleri erimiş, hava epey sıcak yani…
Karaçam çıkışında mola verip biraz soluklanıyoruz.
Birer maden suyu içip dinlenirken çok mutluyuz. Yolun asıl maceralı kısmı şimdi başlıyor. Bunun mutluluğu yüzlerimizden belli oluyor.
Issız yollarda pedallamaya başlıyoruz. Yola çıktığımızdan bu yana bu anları bekliyorduk ve nihayet kavuştuk.
Yol arkadaşlarımızda bu yollarda bizi keyifle taşımaya devam ediyor. Yer yer bozuk zeminler olsa da sorunsuzca yol alıyoruz.
Yol üzerinde bulduğumuz tüm güzelliklerde durup dakikalarca vakit geçiriyoruz. Doğa o kadar muhteşem ki bize tüm güzelliğini sunuyor.
Yılan misali kıvrılarak yükselmeye devam ediyoruz. Çok hızlı bir biçimde rakım kazanıyoruz.
Bir yere kadar geldikten sonra iki tane güvenlik görevlisi tarafından durduruluyoruz. Buradan sonra yolun kapalı olduğunu ve devam edemeyeceğimizi söylüyorlar. Bu hiç hoş olmadı.
Tabii ki durma taraftarı değiliz. Meğer yukarıda yapılan HES dolayısıyla yolu kapatmışlar. Geçebileceğimiz hiç yer yok mu diye sormamıza karşı bir iki viraj sonra geri dönersiniz gitmeyin diyorlar. Biz yine ısrarla gitmek istiyor ve devam ediyoruz. En kötü iki viraj sonra geri döneriz.
İki değil birçok viraj geçtik ve hala ilerleyebiliyoruz. O nedenle vakit iyice geç oldu bir an önce çadır kuracak bir yer bulmalıyız. Derebaşının virajlarının dibindeyiz artık. Fatih’i beklerken karşıdan gelen bir araçla muhabbet ediyoruz ayaküstü. Çadır kuracağımız bir yer olup olmadığını soruyorum. Çok yok ama yukarıya bi bakın isterseniz diyorlar. Ayrıca ayılar gelir diye de eklemeden edemiyorlar. Ayılar gelse ne olacak bizi görüp kaçarlar diye söylüyorum ama adamlar gülüyorlar. 🙂
Buralarda ayılar epey popüler, her an her yerden çıkabilirlermiş. Ama bize hala denk gelmedi. 🙂
Derebaşı virajlarının dibindeyiz. Burada bir yerde kalıp yarın sabah erkenden burayı tırmanmaya geçeceğiz.
Virajda durup Fatih Abiyi bekliyorum. Kısa bir durum değerlendirmesi yapmamız gerekiyor. Güneş iyice alçaldı artık. Battıpı anda hava serinleyecek ve hava hızla kararmaya başlayacak. Bir an önce bir yer bulmalıyız artık.
Tam yolun kapalı olan kısmına geliyoruz. Burası birçok derenin buluştuğu nokta. Suyun korkutucu bir gürültüsü var. Derebaşı ismini nereden aldığını çok net görüyoruz. Burada kalmalıyız artık. Çevrede hemen çadır kuracak alan araştırması yapıyoruz.
Çok geçmeden bir yerde karar kılıyoruz. Daha önce inşaat için kum varmış, kumu almışlar ve hafiften düzlük oluşmuş. Buradan daha güzelini bulamazdık zaten. 🙂 Hemen çadırlarımızı kuruyoruz. Biraz çadırlarımızın içinde dinlendikten sonra akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Hava oldukça serinlemiş. Üşüyoruz, hızlıca yemeğimizi yiyoruz ve gelen erzaklarımızı bizden uzakta bir noktaya bağlıyoruz. Ne olur ne olmaz, ayı gelirse bizden uzağa gitsin.
9 gibi çadırlarımızı girip uyumaya çalışıyoruz. Ama rüzgar çıktı ve çadırlarımızı sabitleyemediğimiz için sürekli ses çıkartıyor. O nedenle pek uyku tutmuyor. Saat 10 civarlarında bir araç gelip yanımızda duruyor. Aralarında konuşuyorlar, ne yapacağız bunları diye. Gelenler muhtemelen aşağıdaki güvenlik görevlileri. Kaldıramıyorlar da, kaldırsalar ne olacak sanki? Bir süre başımızda durduktan sonra amannn ne yaparlarsa yapsınlar diyip gittiler herhalde. 🙂
Yarı uyur yarı uyanık bi şekilde uyumaya çalışıyor. Sabah ola hayrola. 🙂
Of – Derebaşı Virajları Güzergâh ve Yükselti Haritası:
Saygılarımla…
Heyecanla bu turun makalesini yazmanızı bekliyordum. Derebaşı geçidi bana İtalya’daki Stelvio geçidini anımsattı. Belki rakım olarak onun kadar yüksek değil ama manzara olarak kesinlikle ondan daha güzel. Okuması bile çok keyifli. Ama bana bu yetmez. Bu rotayı da ilerideki tur planlarımın arasına katıp tamamlayamaz sam rahat edemem. Ancak oraya baraj yapıldıktan sonra derebaşı virajları suyun altında mı kalacak?Bilginiz var mı? Tşk.
Dünyanın en tehlikeli yolunda yaptığınız tur gerçekten harikaymış. Bu arada Fikret Bey’e yanıt vereyim. HES su tutmadan önce Bayburt-Çaykara arasını tünelle geçecek yeni bir yol yapılacağını tahmin ediyorum. Ama o virajlar su altında kalır mı, Derebaşı ve Karaçam köyleri başka yerlere taşınır mı, onu bilmiyorum.