22 Haziran 2014
Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Bu hafta rotamızı Denizli’ye çeviriyoruz. Her hafta farklı coğrafyalarda pedal çevirmek bizim için müthiş bir keyif. Hem uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızı görüyoruz, hem de hiç gitmediğimiz yeni yerler görüyoruz.
Bugünkü turuma Denizli’den Ahmet Turan Babacan ve birçok turumdan tanıdığınız Köyceğiz’den Nil Koray Yılmaz eşlik ediyor. Turun başlama saatini 9.00 olarak belirledik ve 15 dakika öncesinde buluşma yerimiz olan Denizli otogarı önündeyiz.
Ayrıca bu turda yeni tur arkadaşım Dahon Visc P18’i test edeceğim. 2’li aynakol ve 9’lu rublesiyle 18 vites olan katlanabilir bisikletimin özellikle rampa performansını çok merak ediyorum. Bunu tur sonunda çok net olarak göreceğiz. 🙂
Otogar önünde biraz bekledikten sonra yola çıkıyoruz. Rotamızın ilk 40 km’si düz olduğu için rahatız ama sonrasındaki rampalar için enerji toplamamız gerekiyor. 🙂
Denizli’den aşağıya doğru salınıyoruz ve Pamukkale / Akköy kavşağından içeriye girip biraz ilerledikten sonra yeni yapılan çevre yolunun altından geçerek düz yolda hızlanıyoruz.
Bir süre sonra yol yapım çalışması olan, trafiğe kapalı yerden ilerliyoruz. Bu sayede hem toz içinde kalmıyor, hem de trafiğin karmaşasından kurtuluyoruz.
Yola koyulduktan 45 dakika sonra Pamukkale’deyiz. Daha önce defalarca gezip gördüğümüz için burada oyalanmıyoruz. Pamukkale’yi merak ediyorsanız lütfen tıklayınız.
Yeşillikler arasında ve doğayla iç içe pedal çeviriyoruz. Büyükşehir yasası çıkmadan önce ilçe olan Akköy’e saat 9.50’de ulaşıyoruz. Akköy tabelası hala ilçe tabelası olarak duruyor. 🙂
Merkeze doğru devam ediyoruz, belki çay içmek için uygun bir yer buluruz. Pazar olduğu için her yer kapalı ama bir kahve bulunca hemen bisikletlerimizi park edip çaylarımızı söylüyoruz.
Çaylarımızı içerken eski ilçeyi süzüyoruz. Daha önceki durumunu bilmediğim için şu an gözüme zaten köy gibi görünüyor. Denizli’ye bu kadar yakın, bu kadar bakımsız ilçe olması zaten hataymış. 🙂
Saat 10.00’u geçtikten sonra biz de harekete geçiyoruz. Daha önümüzde pedallanacak çok yol var.
Çeşmebaşı Köyüne kadar geldik, buradan sonra Sarayköy ilçesine doğru çeviriyoruz gidonu. Mataralarda azalan suları tamamlayıp devam ediyoruz. Tabii bu sırada uzun zamandır bisiklet kullanamayan Ahmet’in şikayetleri başlıyor. Seleyle ilgili küçük bir sorunu var. 🙂
Sırasıyla Adaköy ve Sığma köyünden geçiyoruz. Denizli, Aydın anayoluna çıkmadan önce hemzemin geçitten geçerken duruyoruz. Dur! Bak Dinle Geç uyarısı üzerinde bir süre geyik yapıp tren yolunun sonsuzluğunda sırayla fotoğraf çekiliyoruz.
Burada olabildiğince oyalanıyoruz. Nedeni birazdan başlayacak tırmanış olabilir mi acaba? 🙂
İlk kez gördüğü yerlerde pedallamanın mutluluğu içinde, Nil 🙂
Anayoldan karşıya geçip Babadağ yoluna çıkıyoruz. Buradan 15 km pedallayarak ilçeye ulaşacağız. Yolun büyük kısmı tırmanış olacak ve saat 11.00 olduğu için sıcak iyice kendini hissettirmeye başladı.
Küçük tepeler eşliğinde ısınmaya başladık bile. Sarayköy ilçe merkezine uğramadan devam ediyoruz. Bir tepenin oyuklarında gördüğüm onlarca kuş ilgimi çekiyor. Cıvıltılarla girip çıkıyorlar oyuklara ama bir oyukta irice bir şey dikkatimi çekiyor ve makinemin zoom’unu kullanıyorum. Bir de ne göreyim?
Baykuş türü olan Kukumav’ların da yuvası buradaymış. Daha fazla rahatsız etmemek için hemen uzaklaşıyorum oradan. Ama o kadar şirin görünüyorlar ki oturup uzun uzun izleyesim geliyor. 🙂
Sarayköy geride kaldıktan sonra rampanın eğimi artıyor ve sıcakla birlikte daha bir zevkli olmaya başlıyor. 🙂 Kavşaktan sonra 5 km az bir eğim vardı ama asıl tırmanışların birazdan başlayacağını önümde duran yükselti grafiğinde görüyorum. 🙂 Bu arada suyumuz epey azaldı. Yol üzerinde birçok hatıra ormanı var, ama bir tane bile çeşme bulamamak beni üzüyor. Umarım Babadağ’a kadar susuzluktan kırılmayız.
Yolun eğimi yer yer %8 dolaylarında.
Biraz sonra kısa da olsa güzel bir iniş yapıyoruz. İniyoruz inmesine ama yine çıkacak olmamız üzücü tabii. 🙂
Öyle bir noktaya geliyoruz ki Babadağ ilçesi karşıdan bize el sallıyor gibi. Adını aldığı Baba Dağ’ın yamacına kurulmuş ilçe beni buradan bile büyülemeye yetiyor. Görmek için sabırsızlanıyorum.
İnişin ardından hemen tırmanış başlıyor. Burada durup bir süre arkadaşlarımı bekliyorum.Yolun ortasından ölmüş bir kediyi kenara koyuyorum. Bu sırada Nil geliyor, Ahmet’in de arkadan yavaş yavaş geldiğini söylüyor. Babadağ ilçesine 6-7 km kadar bir şey kaldı. Oraya gidip beklememiz daha doğru olur diyerek başlıyoruz tırmanmaya.
%10’u bulan eğimlerde yükseldikçe geriye bakıp manzaranın tadını çıkartıyoruz.
Geldiğimiz yolun manzarası en az gideceğimiz yol kadar etkileyici görünüyor. 🙂 Durup fotoğraf çekmekten ilerleyemiyorum. 🙂
Yeni yol arkadaşım şuana kadar olan tırmanışlarda hiç rahatsız etmedi beni. Daha sert tırmanışlar olsa yine rahat çıkabilir miyim merak ediyorum.
Bu sırada üzerimizde uçan kuşu izliyoruz ve özgürlüğünden birazcık bize göndermesini istiyoruz. Yani leyleği havada gördük. 🙂 Biz bol bol geziyoruz, umarım sizler de gezersiniz diye sizin için paylaşıyorum bunu 😉
Nil leyleği izleyerek yanıma kadar geliyor. Helal olsun gerçekten, o kadar tırmandık hiç şikayet yok; eskisi gibi ağlamıyor artık, hala rampamıııııı diye 😀
Biraz daha tırmandıktan sonra Babadağ giriş tabelasını buluyoruz. Suyum bitmek üzere, Nil’se 1 litrelik şişesinden kana kana içiyor maşallahhh 😀 Karşı yamaçta görünen ilçe merkezine biraz daha yolumuz var.
Tabeladan sonra eğim iyice dikleşti ve yer yer %13 ü görüyoruz. Buralarda iyice yorulsak da hiç durmadan çıkışı tamamlıyoruz. Sevgili Dahon’um bu tırmanışta bile benden geçerli not alıyor. İlk defa burada 1’e 1’e aldım ve çok rahat bir şekilde çıktım rampayı.
Babadağ ilçesi bize güzel manzarasını sunuyor. Dağın yamacında olduğu için o kadar güzel görünüyor ki izlemeye doyamıyoruz. Ama biten suyumuz ve enerjimiz sebebiyle bir an önce karnımızı doyuracak yer bulmamız gerekiyor.
Sâhibül Hayrât Vel Hasenât yazan bir minarenin yanındayız. Kısa bir araştırmayla “Hayır ve güzellik sahibi kişiler” anlamına geliyormuş.
Sapılabilecek çok sokak var ben duygularıma güvenerek ilçe merkezini bulmaya çalışıyorum. O kadar tırmanıştan sonra bizi görüp anlamsızca gülen, dalga geçen çocuklar canımı sıkıyor.
Hislerim beni yanıltmıyor ve ilçe merkezine ulaşıyoruz. 1877 yılında belediye olmuş burası. O kadar eski bir yerleşim varmış demek. Hemen bir çay ocağına oturup kendime gazoz söylüyorum. Nil uzun uzun düşünüyor ne içsem diye 🙂 İçeceklerin hepsi gazlı. Sonunda soğuk suda karar kılıyor. Bu arada Ahmet’le telefonlaşıyoruz. Sele konusunda epey durumu ciddi. O kadar uzak kalırsan bisikletten böyle olur. 🙂 Küçük bir destek alarak 10 dakika sonra yanımıza geliyor. Yemek için uygun bir yer bakıyoruz.
Amaç karnımızı doyurmak olduğu için yokuştaki pideciye çöküyoruz hemen. Fakat burada ummadığımız bir şekilde lezzetli mi lezzetli pideleri kısa sürede indiriyoruz mideye. 🙂 O kadar tırmanıştan sonra kurt gibi acıkmışız. Tabii yanında su, kola, ayran ne varsa içiyoruz. 🙂 Kötü haber, tırmanış burada bitmiş sayılmıyor. Dağ yolundan Denizli’ye döneceğimiz için tırmanışlar irili ufaklı olarak devam edecek.
Saat 14.00 de artık yola koyulma zamanı. Bu arada Denizli’den arkadaşımız Ümit Tosun, gideceğimiz yönde bize doğru geliyormuş. Yolda buluşup bir süre pedal çevireceğiz. Babadağ’dan ayrılmak pek kolay olmuyor. Her bir köşesi fotoğraf için bulunmaz güzellikte.
İlçenin alt kısmı erozyondan dolayı terk edilmiş. Hayalet şehirden geçiyoruz. Her yer boşaltılmış, camlar kırılmış. Fakat yine de bize güzel geliyor burası.
Yamaçtan yavaş yavaş çevreyi izleyerek ilerliyoruz.
Evlerin şekilleri hep farklı farklı. Sokaklar dar ve bir çoğunda merdivenler var. 🙂
İlçeyi geride bırakırken Ahmet’in uyarısıyla gördüğüm yılanı çekmek için hemen duruyorum. Tabir yerindeyse kıvrıla kıvrıla düz duvara tırmanıyor. Zehirli bir tür olduğunu söylüyor Ahmet, o nedenle fazla yaklaşamıyoruz ve gözümüzün önünde kayalara tırmanıp yukarıda kaybolup gidiyor.
Babadağ’ın yaylaları meşhurmuş. Vaktimiz olsa da gitsek keşke. Hatta Ahmet’in dedesi şuan yayladaymış. Gidersek bizi bırakmaz, misafir edermiş. 🙂 Çok isterdik ama maalesef yarın iş güç bizi bekler. Yani hiç de düşünüldüğü gibi tam özgür değiliz 🙂
Biraz ilerledikten sonra Babadağ’ı farklı bir açıdan izliyoruz.
Biraz daha ilerledikten sonra Ümit’le tekrar telefonlaşıyorum, bize çok yaklaştığını öğreniyorum. Buluşmamız an meselesi derken birden karşımızda beliriyor. 🙂 Uzun zamandır görüşememiştik, burada görüşmek çok iyi oldu. Ayaklarına sağlık kardeşim. 😉
840 metre yükseklikte bulunan Yeniköy’ü izleyerek yolumuza devam ediyoruz.
Her çıkışın bir inişi olduğunu bir kez daha görüyoruz ve güzel bir iniş gerçekleştiriyoruz. Buradan sonra her tarafta çeşmeler başlıyor.
Çıkışlarda olduğu gibi, inişlerde de üstün performans gösteren Dahon beni oldukça mutlu ediyor. Bundan sonra günübirlik şehirlerarası turlarımın vazgeçilmezi sayılır. 🙂
İnişler, çıkışlar, düzlükler birbirini kovalıyor. Ne zaman çıkıyoruz, ne zaman iniyoruz bilmeden pedal çeviriyoruz. Tek bildiğimiz muhteşem bir manzarada, muhteşem bir havada pedal çevirmek. Bizi mutlu eden şey bu işte. Demir atlarımızla atlara selam verip, onları rahatsız etmeden yolumuza devam ediyoruz.
Yükseklerdeyiz ve birkaç seyir noktasında durup dinleniyoruz, anın tadını çıkarıyoruz.
Tam yoga lık bir yer, diyor Nil 🙂
Güzel bir inişle Kelleci köyü yol ayrımından geçiyoruz. İstikamet Denizli.. 😉
Arkamızda uzanan Babadağ manzarası. Bu sırada Ahmet geliyor ve Ümit’in Kelleci’den ayrıldığını söylüyor. Vedalaşamadığımıza üzüldük, umarın tez zamanda tekrar birlikte pedallarız.
Seyrine doyum olmayan manzarada pedal çevirmeye devam ediyoruz. Köyler bir bir geride kalıyor. Onlardan birisi de Mollaahmet köyü. Burada 730 metre yükseklikteyiz. Daha inecek çok yolumuz var. 🙂
Mollaahmet köyü çıkışında dağdan akan suyun görüntüsü şelaleyi andırdığı için buranın ismini Mollaahmet Şelalesi koyduk. 🙂 Çok yakında gişe koyup para toplamaya başlayabiliriz. 🙂 Bu şelaleler her zaman bana Erfelek’i hatırlatır. 2007 yılında gittiğimde daha doğru düzgün yolu yoktu ve üç beş kişi ancak görmüştüm. Aradan yıllar geçti ve 2011’de tekrar gittiğimde yolunun yapıldığını ve şelalenin girişine de bir gişe koyulduğunu görünce çok şaşırmıştım. Ülkemin doğal güzelliklerini görebilmek için para vermek ne kadar vahim bir durum. Bunun sorumlusu yine bizleriz tabii. Her neyse artık…
Biraz ilerledikten sonra Altındere köyünde mola veriyoruz. Köyde düğün olduğu için kahveler kapalı. Biz de biraz dinlenip, birkaç amcayla lafladıktan sonra yola devam ediyoruz.
Burada Nil, davul zurna sesinin uzaklardan gelmesine rağmen balkonda göbek atan kızlara bakarak çok gülüyor. 🙂
Altındere’den sonra 1,2 km uzunluğunda günün son rampasını tırmanıyoruz.
Zirveye ulaşıp arkadaşlarımın gelmesini bekliyorum. Hemen ardından hep birlikte inişe geçeceğiz.
Nil ve Ahmet geliyor, elimizi yüzümüzü yıkayıp mataralarımızdaki suları tazeleyip inişe geçiyoruz. Ahmet buradan sonra hep iniş, Denizli’ye kadar pedal çevirmeyeceğiz diyor. Fakat biraz daha indikten sonra Göveçlik köyü içinde küçük bir yer çıkıyoruz. 🙂 Orayı unutmuş meğersem. 🙂 Göveçlik’ten sonra dediği gibi Denizli merkeze kadar iniyoruz. Bütün turun yorgunluğunu atıyoruz üzerimizden.
Denizli girişinde Ahmet’le vedalaşıyoruz. Evi bu tarafta olduğu için merkeze gelip tekrar geri dönmesine gerek yok. Her ne kadar bizi evine davet etse de biz Muğla otobüsünü kaçırmak istemiyoruz.
Denizli otogarına varıp 18.30 Muğla otobüsüne bilet alıyoruz. Aracın hareket saatine vakit olduğu için gidip karnımızı doyuruyoruz. Burada garson çocukların bisikletle ilgili sorduğu yüzlerce soruyu cevaplamak zorunda kalıyoruz. 🙂
Otobüs gelince hiç problemsiz bisikletlerimizi yüklüyoruz. Bir turu daha sorunsuzca bitirmiş olmanın mutluluğuyla dönüyoruz.
Yeni rotalarda, yeni manzaralarda buluşmak dileğiyle… 😉
Tur Verileri;
Toplam Km: 89.8 km | Toplam Sürüş Süresi: 05:16:10
Max. Hız: 53.6 km/h | Ort. Hız: 17.3 km/h
Max. Güç: 1275 w | Ort. Güç: 144 w
Max. Kalp Atışı: 162 bpm | Ort. Kalp Atışı: 115 bpm
Max. Sıcaklık: 43 c° | Ort. Sıcaklık: 32 c°
Min. Eğim: % -8 | Max. Eğim: % 13
Min. Yükseklik: 153 m | Max. Yükseklik: 869 m | Ort. Yükseklik: 453 m
Toplam Yükselme: 1649 m | Yakılan Kalori: 2741 cal
Denizli, Pamukkale, Babadağ, Denizli Güzergâh ve Yükselti Haritası:
Saygılarımla…
Üstadım, denizliliyim, ahmet turan’ı da tanırım.
2 hafta önce sedona 710 aldım. Burada DBD derneğine takılmaya çalışıyorum.
Kendim de şehir içi ve yakın yerlere minik 2 saatlik turlar yapıyorum. Gücüm yettiğince.
Malum kondisyonum sıfır sayılır. Gittiğiniz rota güzel bir rota olmuş.
Yazınızı keyifle okudum. Teşekkürler. Rota haritalama ve ortalama verileri nasıl elde ettiniz.
Bu iş için özel bir cihaz mı? Yoksa Android telefon ve Uygun bir yazılım mı?
Merhaba,
Öncelikle bisiklete başladığınız için çok mutlu oldum. Umarım uzun yıllar devam edersiniz. Zamanla nasıl olsa kondisyon kazanacaksınız.
Harita ve verileri “Sigma Rox 10.0” km saatimden alıyorum. Bunun bir kısmını telefon yazılımları da yapıyor. Ama uzun turlarda özellikle şarj olayında sıkıntı çıkabiliyor.
Telefon yazılımı kullanacaksanız “Strava” programını öneriyorum.
İyi günler…
Yıldırım,
Akşamları beraber çıkabiliriz küçük turlara.. Zira babadağda anladım ki benim de kondüsyona ihtiyacım var 🙂
Serkan,
Bu arada bilirkişiden (Prof. Dr. Bayram GÖÇMEN) bilgi aldım.
Yılanın cinsi Hemorrhois nummifer, Sikkeli Yılan ve zehirsizmiş. Yanlış biliyormuşum.
sizin gibi yolculuk edeceğimiz zaman, yanımıza neler almalıyız?