04 Mart 2012
Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Bu hafta sonu içinde gitmediğim yollardan birisindeydik. Merak ettiğim manzaralar ve coğrafyalar içindeydik. Çok güzel geçen bir turun ardından bu güzellikleri sizler ile paylaşmak için şuan bilgisayar başındayım.
Hafta başında planımızı uygulamaya koyuluyoruz. Otobüs biletlerimizi alıyoruz turumuzun başlangıç noktası olan Çine’ye gidebilmek için. Sonrasında ise artık tur gününü beklemek kalıyor. Gel pazar gel demekten başka birşey gelmiyor elimizden. Ve her zaman olduğu gibi er yada geç o gün geliyor.
Sabah 4:30’da kahvaltı için Marmaris çıkışında turu birlikte gerçekleştireceğimiz Cihan abi ile buluşuyoruz. Kahvaltımızı bir güzel yaptıktan sonra saat 5:00’de hareket edecek otobüsümüze gidip bisikletlerimizi yüklüyoruz. Otobüs firmamız her zaman olduğu gibi bugün yine Kamil Koç.
Bisikletleri yüklemeye başlıyoruz, muavin arkadaş bisiklet başına 5 TL vermeniz gerekiyor diyor arkamdan. 🙂 Bende neden olduğunu soruyorum? Firma istiyormuş, verdiği cevaba göre. 🙂 Her zaman yanımda bulundurduğum “Kamil Koç’un Bisiklet Taşıma Sözleşmesini” çıkartıyorum çantamdan ve okumasını söylüyorum. O okurken bende bisikletleri yerleştiriyorum. 🙂
Sonuç; tabi ki 5 TL vermiyoruz, bununla birlikte muavin arkadaşı da bilgilendirmiş oluyoruz.
Bisikletleri yükledikten sonra Cihan Abi ile birlikte bir kare fotoğraf çekiyorum. 🙂 Sonrasında ise koltuklarımıza çıkıyoruz ve oturuyoruz. Ayrıca otobüsün tek yolcusu sadece biziz. 🙂
Çine’ye kadar geliyoruz ve saat 7:10’da otobüsten iniyoruz. Bisikletlerimizi topladıktan sonra çay içmek için hemen otogarın karşısında çay ocağına oturuyoruz. Çayımızı içtikten sonra yola çıkacağız. Nasıl olsa acelemiz yok, akşama kadar nasıl olsa Bodrum’a gideriz. 🙂
Bu sırada Çine’den bir kare fotoğraf alıyorum.
Çaylarımızı içtik artık yola çıkmak üzere hazırız. Hava biraz serin ve şuan olduğumuz yere güneş doğmadı bile.
Saat 7:25’te Çine’yi çıkıyoruz. Turumuzun başlangıç noktası Çine’yi artık geride bırakacağız. Güneşte bu sırada sırtımızı sıvazlamaya başladı.
Yolumuz soldan devam edecek. İstikamet, Karpuzlu…
Kavşağı döner dönmez Karpuzlu’ya 25 km kaldığını gösteren tabela ile karşılaşıyoruz. Milas’ta güzergahımız üstünde, oraya da 68 km varmış. Hadi bakalım yolda bizi neler bekliyor.
Düz yolda fotoğraf molaları dışında durmadan devam ediyoruz. Cihan Abi ise önümde, bende arkasında ona yetişmeye çalışıyorum.
Çine çayını geçtiğimizde saat 7:43’ü gösteriyordu.
Artık baharın geldiği her yerden belli. Ağaçlar çiçek açtı, yeryüzü yeşillendi. Çok seviniyorum bu manzaralar karşısında. Artık yaz geliyor, her daim yollarda olabileceğiz.
Kendi tempomda ilerliyorum ve fotoğraf çekmek için durduğum sırada Cihan Abi de geliyor. O gelirken bende yine makineme sarılıp onu çekiyorum. 🙂
Dikenler ve arkada Cihan Abi… Bizden uzak olsunlar. 🙂
Aydın’ı Karpuzlu ilçesine bağlayan 09-30 numaralı yolda pedal çeviriyoruz. Türkiye’nin karayollarını pedallama hedefime bir yenisini daha ekliyorum. 🙂 Tabi bu yolları bitirmeye ömrüm yetmez, ama olduğu kadar. 🙂
Tam bir zeytin diyarındayız. Dağ, taş, dere, düz, tepe, ova… Ne var ne yok her yer zeytin ağaçları ile çevrili. Yol boyunca zeytinyağı fabrikalarının çıkartmış olduğu kötü kokuya maruz kalmamız kötü yanı sadece.
Eski yol ile yeni yol… Biraz ilerledikten sonra tekrar birleştiğini gördüm. 🙂
Cihan Abiyi beklerken farklı enstantaneler deniyorum. 🙂 Bu da onlardan birisi.
Saat 8:45’te Ulukonak köyündeyiz, bir köy manzarasını çekip yoluma devam edeceğim.
Güzel ve şirin bir köy Ulukonak…
Yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Cihan Abi hızla yaklaşıyor bana.
Daha önce Muğla – Aydın arasından geçen olduysa buna benzer taş yapısını çok görmüştür. Bu bölge de hemen hemen o yolun paraleli. Burada bu taşlar çok daha büyük ve daha çok sayıda…
Yine güzel bir manzara, hayvanlar kendi halinde, hava çok güzel, doğa ana bütün bereketi ile karşımızda.
Karpuzlu’dayız, saatimiz tam 9:00’u gösteriyor. Girişte hatıra fotoğrafımızı eksik etmiyoruz, edemeyiz zaten. 🙂 Yoksa koleksiyonumun bir parçası eksik kalır. Sonra bir daha gelmek zorunda kalırız. 🙂 Bu sırada Karpuzlu giriş tabelası koleksiyonumun 340. parçası olarak kayda geçiyor.
İlçe merkezine doğru gidiyoruz ve hemen girişte karpuz heykellerinin olduğu yerde fotoğraf çekmek, çekilmek için tekrar duruyoruz.
Karpuzlu’nun dilimlenmiş karpuzu. 🙂
İlçe merkezinde bir kahvehaneye oturuyoruz ve çaylarımızı ısmarlıyoruz. Bu sırada hemen kapı önünde oturan Karpuzlulu amca ile muhabbete başlıyoruz. İlk sorumuz tabi ki adı üstünde olan ilçenin karpuz üretimi oluyor. Eskisi kadar karpuz olmuyormuş artık, onun dışında toprakların çok bereketli olduğunu ve her sebze ve meyvenin olduğunu anlatıyor. Sadece fasulye hariç diye de ekliyor. Havalar çok sıcak olduğunda fasulye kıvır kıvır olurmuş, o nedenle onu ancak yaylalarda ekerlermiş. 🙂
Tarımdan sonra konumuz Karpuzlu insanına varıyor. Çok iyidir, elinde ki komşusu ile paylaşır her zaman. Komşusu açken, kendisi tok yatmazmış Karpuzlulu. Bu ne kadar güzel birşey, hala yurdumda böyle yerler varmış. Hele de menfaat düzeni başını almış giderken…
İkişer bardak çay içtikten sonra mazot depomuz dolu şekilde tekrar yolumuza dönüyoruz. İstikamet bu defa Milas, Bodrum… 🙂
Karpuzlu’dan ayrılmadan ilçenin genel görünümünden bir kare daha çekiyorum.
Karpuzlu ilçesinin bir diğer özelliği ise Alinda Antik şehrinin hemen altında bulunması. Alinda hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir ise;
Alinda, Aydın ilinin Çine İlçesinin 31 km. batısında,Karpuzlu deresi vadisinin batı ucunda, Karpuzlu ilçesinin üzerinde, ovaya hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.
Alinda sözcüğü Bilge Umar?a göre Luwi veya Kar dilinden gelmiş olup ?Işık? anlamındadır.İlk Çağ yazarlarından Arrianus bu kentten ?Karia?nın en müstahkem şehri? diye bahseder. Hitit belgelerinde ?IJALANTA? adıya anılan kent, M.Ö.451-450?de kısa bir süre Attika-Delos deniz birliğine girmişse da birlikte çok kısa bir süre kalmış ve sonra ayrılmıştır.
Alinda şehri ile Karpuzlu’yu ilçenin çıkışından bir kez daha fotoğraflıyorum ve yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Milas’a 42 km yolumuz var, Labranda’ya ise 24 km. Labranda bizim için önemli, çünkü oraya kadar rampa çıkacağız, sonrasında Milas’a kadar da ineceğiz. Pedala kuvvet diyoruz ve devam ediyoruz…
Çok sevdiğimiz ve etkisinde kaldığımız bir köydeyiz. Köy merkezine girmeden çok büyüleyici ve güzel olduğunu buradan görebiliyoruz. Hangi köy mü?
Hatipkışlası köyü, diğer köylerden büyük ve yeri çok güzel. O eşsiz taş yapısı ile çevrili köy, muhteşem görünüyor.
Burada Cihan Abinin bir fotoğrafını çekiyorum.
Köyün en yüksek noktasında bulunan Türk Bayrağımız…
Yine zeytin ağaçları her yerde, çok güzel manzaralar sunuyor bizlere…
Buradan sonra tırmanış başlıyor ve soyunup dökünmeye başlıyoruz. Bu sırada da dönüp dönüp köyün manzarasına bakıyorum.
İlk rampamız turun en ciddi rampası. 6 km kadar sürüyor ve eğim oldukça dik. Bizi epey oyalayacak gibi. Sık sık dinlenmek için duruyoruz ve fotoğraf çektikten sonra yola devam ediyoruz.
Bu zeytinlikler arasında biz bir hiçiz aslında, ama delip geçiyoruz aralarından…
Yükseliyoruz, günün en yüksek noktası 700 metre dolaylarında. O noktaya kadar çıkışımız devam edecek. Karşımızda uzanan dağlarda karlar var, buralarda ise sıcak. 🙂
Bir yılan misali kıvrılıyoruz. Çık çık çık… 🙂 Elbet ineceğiz…
Biraz daha yükselince zeytinlikler yerini çam ağaçlarına bırakıyorlar. Oksijenden yana sıkıntımız yok, sadece birazcık soluklanmak yetecek. 🙂
Cihan Abimde ki enerji bitmek bilmiyor, rampa çıkarken bile ön kaldırabiliyor. Helal olsun valla, ne diyim? 🙂
İlk ciddi rampamızı 10:30 gibi bitiriyoruz. Burada su takviyesi yapıyoruz ve kum ocakları ile çevrili yolda pedallamaya başlıyoruz. Ortalık bembeyaz ve kamyonlar çok tehlikeli biçimde geçiyorlar yanımızdan, karşımızdan. Yol bozuk ama kamyonlar adeta oyun alanı gibi hareketler yaparak devam ediyorlar. 🙂 Gördüğümüz görüntüler şaka gibiydi gerçekten. Bir kamyonun şahlanıp tekrar yere indiğine şahit olduk resmen. 🙂
Bekle bizi Milas, 30 km sonra oradayız. Ha acelemiz var mı? Yoook. 🙂 Önemli olan yolda olmak değil mi zaten…
Saat 11:00’de artık Aydın’ı geride bırakıyoruz ve Muğla il sınırlarına giriş yapıyoruz. Bu nokta da ikinci tırmanışımız başlıyor. Bu kısa bir tırmanış olacak ve 500 metreye kadar çıkacağız.
Karşı dağda rüzgar gülleri dikkatimizi çekiyor ve onları da fotoğraflamadan devam etmiyoruz. Buraların rüzgarı demek ki o denli çok. Biz şanslıyız desenize, henüz rüzgar yok. Olmasında, zaten tozun toprağın içinde gidiyoruz.
İkinci rampamızın da sonuna geldik. Bu nokta aynı zamanda taş ocağının merkezi oluyor. Bir an önce buralardan uzaklaşmak istiyoruz. Elimizden geldiğince hızlı hareket ediyoruz.
Yol delik deşik olduğu için ben fazla hızlanamıyorum da. Cihan Abi off-road yapar gibi basıyor pedala. Ama bende hem gidon çantası, hemde arkada çanta var. O nedenle dikkatli ve yavaş iniyorum.
700 metreye çıkacağımız son rampaya da 90 derecelik bir dönüş ile başlıyoruz. Burada arkamıza takılan bir kamyondan kurtulmak için çekilip kenarı bizi geçmesini bekliyoruz. Motorunun sesinden kafamız şişti, yoksa aynı hızda ilerliyoruz zaten. 🙂 O geçtikten bir süre sonra biz tekrar devam ediyoruz tırmanmaya. Yolun zemini berbat, hatta Cihan Abi birkaç kez doğru yolda olup olmadığımızı bile sordu. 🙂 Doğru yoldayız abicim, yağmur ve ağır kamyonlardan sonra yolun bu şekle girmesine şaşırmamak gerek.
Yükseldikçe geriye baktığımızda Geyik Barajını ve Olukbaşı köyünü görüyoruz. Fotoğraftan sonra geriye değil, ileri bakmak gerekiyor. Daha önümüzde tırmanılmayı bekleyen 4 km rampa var. 🙂
Büyük kayalıkların arasından sıyrılarak geçip devam ediyoruz yolumuza. Yine kendi tempomuzda çıkıyoruz ve önde giden diğerimizi bekliyor.
Nihayet 700 metreye kadar çıktık, ama son 2 km bitmek bilmedi. Çünkü çok acıktık ve bir an önce Labranda’ya varıp mola vermek ve karnımızı doyurmak istiyoruz. Bir an önce varma dürtüsü rampanın son kısımlarında çekilmez oldu. Zirveden Milas manzarasını çekmeden de yemek yenmez ki canım…
Labranda karşımızda uzanıyor, yanına kadar gidelim bakalım…
Geldik, Labranda’ya… Şu an için tek düşünce karın acıkması. Önce toklaşalım sonra burayı gezeriz. Çantadan yemeklerimizi alıp içeride bir yere çöküyoruz ve bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Cihan Abimin ellerine sağlık, bu güzel ekmek arası sandviçler için. Ne güzel gitti anlatamam…
Ohh, artık tokuz ve çok daha mutluyuz. Sıra şimdi Labranda’yı gezmeye geldi. Pek görülmeye değer birşey göremedim ben ama yine de sizler için fotoğraflamayı ihmalde etmedim. 🙂
Labranda hakkında kısa bir alıntı bilgi paylaşayım;
Zeus Labrandos’un kutsal alani olan Labranda, Milas’in 14 km. kuzey dogusunda yer almaktadir. En eski buluntular yaklasik M.Ö. 600 yilina aittir. 6. ve 5. yüzyilda kutsal alan, sonradan tapinak terasi olarak kullanilan küçük suni bir düzeltiden olusuyordu. 497’de kutsal alanda bir savas yapilir ve Karia ordusu müttefikleri Miletliler’le beraber Pers ordusuna yenilirler.
M.Ö. 4. yüzyil tapinagin enönemli devridir. Mausolos (377-352) ve Idrieus (351-344) adli satraplar zamaninda burasi yeni bir görünüm kazanir. 355’de Labranda’daki yillik kurban söleninde Mausolos kendisine yapilan bir suikastten son anda kurtulur. Bu mutlu kurtulus nedeniyledir ki burada bir dizi suni teraslar, küçük bir Dor bina, anitsal merdiven, iki genis ziyafet salonu (Andronlar), sundurmali yapi (Oikoi), stoa ve etrafi sütunlu Zeus Tapinagi gibi genis çapta inşaat faaliyetleri baslatilmistir. 344’de Idrieus’ un ölümüyle bu imar faaliyetleri son bulmustur. Kutsal alanin kült yeri olarak kullanilmasi M.S. 4. yüzyilda meydana gelen büyük yangin felaketiyle son bulmustur. Labranda’daki kutsal alana Mylasa’dan baslayan ve 8 m. genisliginde olan kutsal yol ile ulasilirdi. Bu yolun üzerindeki döseme izleri günümüze kadar koruna gelmistir. Alana iki giris binasindan biriyle geçilir. Dor binasi diye adlandirilan yapi dikdörtgene yakin düzensiz olusumuyla güney propylon binasinin hemen dogusunda yer alir. Kuzeye dönük, dört sütunlu ön avlulu, mermer cepheli, Dor düzeninde bir yapidir. Roma Dönemi’nde bu küçük bina hamam külliyesine dahil edilmistir. Devamı için…
Labranda’dan çektiğim fotoğraflar ile sizi başbaşa bırakıyorum.
Saat 12:30’a kadar burada vakit geçirdikten sonra artık ayrılıyoruz. İniş ile Milas’a kadar gideceğiz. Ama yol geldiğimiz yol gibi, dar ve sıklıkla kamyon trafiği var. Çok dikkat etmeliyiz, zeminde pek güzel değil. Bir yere kadar kötü olan yol, bir süre sonra düzeliyor ve genişliyor. Tabi bizde bu yolda durur muyuz, saklıyoruz bisikletleri aşağıya… 🙂 Ta ki Milas girişinde alıyoruz soluğu.
Milas’ı transit geçiyoruz ve Bodrum’a doğru devam ediyoruz. Bu yolda da birkaç rampa olacak. Ve kmler uzadıkça yorgunluğumuz artacak. Saat 13:10’da Milas’tan çıkıyoruz ve hemen çıkar çıkmaz 2,5 km.lik rampa ile karşılaşıyoruz.
Bu rampayı sıcakta çıkıyoruz, hava epey güzel. 16-17 derece dolaylarında, tabi direkt güneş ışığına maruz kaldığımız ve rampa çıkma faktörünü eklersek 30 dereceyi buluyordur. 🙂
Rampa sonunda Cihan Abiyi beklerken yukarıda bulunan radarı fotoğraflıyorum. Bu sırada telefonum çalıyor, ilk aklıma Cihan Abi gelse de telefonu elime alınca yanıldığımı anlıyorum. 🙂 Arayan, Bodrum – Torba kavşağında bizi karşılayacak olan Aylin oluyor. Hemen bulunduğumuz yerden haberdar ediyorum ve o da bizim gelişimize göre hareket edecek.
Cihan Abi geliyor bu sırada ve birlikte yola devam ediyoruz. Tabi iniş çok güzel oluyor ardından…
Düzlükte rüzgar arkamızdan esiyor, bizde yüksek tempo da pedal çeviriyoruz. Ama yine de kısa bir molayı hak ettik. Hemen durup soğuk, sıcak bir şeyler içiyoruz. Bu sırada biraz da soluklanıyoruz.
Molanın ardından rüzgar arkamızda Güllük kavşağına kadar sorunsuzca ve hızla geliyoruz.
Yağmur sularının oluşturmuş olduğu gölete bir evin yansımasına duruyorum yine burada. 🙂 Yansımaların bende ayrı bir yeri var nedense. 🙂
Finale doğru emin pedallarla ilerliyoruz, bunun mutluluğu her yerden belli. 🙂
Metruk Tuzlası Sulak Alan Koruma Bölgesinden geçerken su içinde beslenen flamingoları izliyoruz.
Bodrum’a 20-25 km kala Bodrum’da bulunan bisikletçi dostlarımız Baran ve Nazmi bizi karşılıyor. Bu güzel sürprizden sonra birlikte yola devam ediyoruz. Güvercinlik’te bir fotoğraf çekiliyoruz ve Cihan Abi geldikten sonra tekrar yolumuza devam ediyoruz. Buradan sonra rüzgar karşımıza dönüyor ve yol almamız biraz daha zorlaşıyor.
Ama şanslıyız ki bu genç dostlarımız deryal oluşturup çekiyorlar beni. Keyifle pedal çeviriyoruz birlikte. Sık sık fotoğraf çekmek için verdiğimiz molalar dışında tabi. 🙂 Burada Aylin ile tekrar telefonlaşıyoruz. Mevkii bilgisini veriyoruz, o kavşağa varmış bizi bekliyormuş bile.
Güvercinlik’ten bir kare…
Bu görmüş olduğunuz kare üzerine bir kitap yazabilirim. Ama şu an sadece özet geçmek istiyorum. Lanet olsun buraya yapılacak otele gelecek olan misafirlere… Yazıktır, günahtır, bu nasıl bir arzdır. İnsanoğlu bu kadar mı nankör oldu? Doğa varsa biz varız ey insanoğlu, sen onun içine gireceksin diye neler yapıyorsun. Ama çok değil, sonumuz yakındır.
Bu çirkin manzaradan sonra yola devam ederek orayı görmemek için hızla pedal çeviriyorum. Bodrum’a 20 km kalan tabelada da tabi ki yine fotoğraf çekmek için duruyoruz. Bu sırada Cihan Abiyide bekliyoruz. O kendi temposu ile yavaş yavaş geliyor…
Gençlerimiz parmakları ile neyi gösteriyor acaba? Bodrum 20 mi? yoksa kom reklamı mı.? 🙂
Masmavi denizimiz daha ne kadar bu güzel rengi ile kalır bilmiyorum…
Torba Kavşağına geliyoruz ve beklettiğimiz Aylin ve arkadaşı Engin Hocamız ile buluşuyoruz. Kısaca dinlendikten sonra Bodrum’a doğru yola çıkmak için hareketleniyoruz.
Son rampamızı da Aylin ile muhabbet ederek çıkıyoruz. Bodrum girişinde birlikte fotoğraf çekilmek üzere duruyoruz. Aylin’e sevgiler buradan… 🙂
Saat 16:18 ve turumuzun final ilçesi Bodrum’a giriş yapıyoruz. Burada çeşitli kombinasyonlar ile fotoğraf çekiliyoruz. Tabi ki yayına hak kazanan içinde benimde olduğum oluyor. 🙂
Girişte fotoğraf seramonisinden sonra merkeze salınıyoruz. Durup bir kenarda Bodrum kalesini çekiyorum, sonrasında otogara doğru devam ediyoruz.
Otogara gidip Marmaris’e dönüş işini hallediyoruz. 18:30 aracı ile döneceğiz ve henüz 2 saatimiz var. Bodrum girişinde Baran ve Nazmi’den ayrılıyoruz. Onlar Yalıkavak’a devam edecekler. Aylin ve Engün Hocam ile birlikte bir kaç bardak çay içiyoruz ve onlar ile de vedalaşarak ayrılıyoruz. Bu güzel misafirperverlik ve karşılama için çok çok teşekkür ederiz. Çok mutlu ettiniz bizleri arkadaşlar…
Cihan Abi ile baş başa kaldıktan sonra karnımızı doyurmak için bir yer arıyoruz ve güzel ve küçük bir dönerci buluyoruz. Yarım ekmek döner bizi kendimize getiriyor. Bunun ardından sahilde gezmeye başlıyoruz.
Gün batımını bir kafede çay içerek izliyoruz.
Otobüsümüze doğru yönlenmeden önce son kez kaleyi fotoğraflıyorum ve geze geze otogara doğru gidiyoruz.
Saat 18:30 aracımıza saat 18:15’te gidiyoruz ve bisikletlerimizi arkada bagaja bir güzel yerleştiriyoruz. Son karemiz ise Cihan Abi ve Bodrum otogarı oluyor. 🙂
3 saat 15 dakika sürecek olan yolculuğumuza başlamadan önce marketten bir şeyler alıyoruz ve gelip koltuğumuza oturuyoruz. Yolumuz açık olsun artık buradan sonra…
Toplam Km: 119,21| Ort. Hız: 19,3 | Max. Hız: 72,5 | Bisiklet Kullanma Süresi: 06:08:59
Çine, Karpuzlu, Milas, Bodrum Güzergah ve Yükselti Haritası;
Bir sonraki turda, gezide, macerada bulaşmak dileği ile…
Sevgiler…
Vay, bensiz hea 🙂
Seninle her dakika… 🙂
ya kardeşim biz burada donalım….hava ne güzel güneşliymiş be ….özledik… neyse serkan fotolara bayıldım…resmen resital sunmuşşun…tşk.ler
Macera süper,
Görüntüler süper,
Mekan süper,
Kişiler süper,
Spor ve bisiklet süper…
Serkan’cım çok güzel bir tur olmuş. Sana eşlik eden bisiklet sever dostlara teşekkürler. Memleketim den güzel manzaraları senin sayende izledim. Teşekkürler.
ah be Serkancım ;buralara bir bahar gelse:)..imrendim size…..ayaklarınıza sağlık…
Merhaba Semih Hocam,
Havalar epey güzelleşti buralarda, bizde yerimizde duramıyoruz haliyle… 🙂
İnci Ablacım,
Sizlerde süpersiniz… 🙂
Can Abicim Merhaba,
Birlikte pedallayacağımız günleri bekliyorum… 😉
Yavuz Abicim, az kaldı… Artık yaz geliyor… Sevgiler…
Serkan harika bir coğrafyada pedal basmışsınız, ben Güllük’te 15 ay askerlik sebebiyle kaldım ve Ege’ye aşık oldum, inşallah bizlerde oralarda bir gün pedal basarız, Nice güzel turlara…
Çok teşekkürler Mehmetcim,
Muhteşem manzaraları seyrederek pedallamak çok güzel gerçekten. Buralara aşık olmamak elde mi? 🙂
Sevgiler…
Merhaba Serkan,
Öncelikle eline ve pedalına sağlık çok güzel bir gezi olmuş.
Aklımdayken yukarıda kum ocakları demişsin düzelteyim doğrusu Feldspat ocakları olacaktı(Seramik ve cam hammaddesi-Eczacıbaşı,Kaltun vb. maden ocakları) O yol çok kötü olmasına rağmen iyi geçmişsiniz.
Ben Yatağan’da ikamet ediyorum,Yatağan’a geldiğinizde açık bir yer bulabilirsek kahvaltınızı ben söylemek isterim.Olmadı simit,poğaça ve çay:))
Şimdilik hoşçakal…
Atilla Bey Merhaba,
Düzeltme için çok teşekkür ederim, bizleri mutlu ettiniz. 🙂
Davetiniz için ayrıca teşekkürler, görüşmek dileği ile…
Sevgiler…
Her zaman ki gibi çok güzel bi tur olmuş…
Bide yüzseydin abii barii 😀
Geri izleme:Antik Kentler Turu / Karpuzlu – Milas | Canavar Kesifte !
Tesadüfen siteniz ile tanıştım. Bisiklet sever biri olarak Marmaristen gelip Çine Karpuzlu Milas tarafına gelmenizi takdir etmekle birlikte keşke Alinda ya çıksaydınız, Aydının en küçük, ücra ve malesef bilinmeyen ilçesini tanıtma konusunda bir tuğlada siz koymuş olurdunuz. Bunu saymıyor, bir Karpuzlulu olarak tekrar bekliyorum…..