19 Temmuz 2011
Karabük’te Ömer Abinin evinde rahat bir uyku ile sabaha uyanıyorum. Fazla vakit kaybetmeden hazırlanıp çıkmak istiyorum. Ömer Abi ile birlikte çıkıp Kardemir Demir Çelik Fabrikasının hemen girişinde bulunan lokanta da çorba içip yola koyulacağım.
Ömer Abi yaya, ben ise bisiklet ile çorba içeceğimiz noktaya gidiyoruz. Tabi benim avantajım olduğu için merkezde durup çeşitli yerlerin fotoğrafını çekiyorum. Bunlardan birisi de Karabük Tren İstasyonu oluyor.
Yine merkezde bulunan Demir Çelik işçilerinin heykelini fotoğraflıyorum.
Karabük Şehir merkezinden de bir kare çekip Ömer Abinin yanına gidiyorum hızla…
Buluşuyoruz ve hemen lokantaya oturup çorbalarımızı ısmarlıyoruz. Afiyetle içtikten sonra artık ayrılıyorum Ömer Abiden ve yoluma koyuluyorum. Gün batana kadar nereye giderim bilmiyorum. Bartın’da bir asker arkadaşım var, ona ulaşabilir isem ziyaret edeceğim. Ulaşamaz isem yoluma devam edeceğim.
Yola çıkmamla tırmanışa geçmem bir oluyor. Hafifte olsa Karabük’ü rampalar ile geride bırakıyorum. Neredeyse bitişik olan ilçesi Safranbolu’ya hafif bir iniş ile giriş yapıyorum, tabi devamında çıkış var. 🙂
Safranbolu mimarisi ile çok ünlü bir yer, o nedenle Dünya Mirası olarak tabir ediliyor.
Yine çıkış ile ilçe merkezine doğru pedallıyorum. Burada vakit kaybetmeden yoluma devam edeceğim. Dün akşam Ömer Abi ile gelip gezmiştik zaten. İlçenin mimarisini simgeleyen küçük heykelcik ilçe girişinde bir kavşağa yapılmış.
İlçeyi genel olarak fotoğraflıyorum…
Bu güzel mimariyi görmeden ve fotoğraflamadan geçmek olmazdı…
Buradan sonra Bartın’a doğru yoluma devam ediyorum. Ama çıkışlar bitmek bilmiyor. Sabahın 8’inde bile çok sıcak var. O nedenle hemen sırılsıklam oluyorum terden. Şöyle durup geriye baktığımda Safranbolu’yu bir tepenin üzerinde görüyorum.
İlçenin yolu ve çevre yolunun buluştuğu yerde yapılan yol çalışmaları biraz yavaşlatıyor beni. Hoş, zaten yavaştım ama bu daha bir can sıkıcı oluyor. Yanımdan gelip geçen araçlar taş fırlatıyor ve beni tehlikeye sokuyorlar. Ama şükür ki bana çarpan bir taş olmuyor. Bartın’a doğru pedallamaya devam…
Bu güzel çıkış epey sürüyor ve bir an önce inmeyi bekliyorum. Ama biliyorum ki burası Ahmetusta Geçidi, daha çıkılacak yol var. Arada bir yerlerde dinlendiriyor yol beni. İnişe geçiyorum ama dediğim gibi sadece dinlendirmelik. 🙂 İniş sonunda yol Eflani’ye ayrılıyor.
Bu kavşaktan sonra yine tırmanışa devam ediyoruz. Gün başladı başlayalı tırmanıyorum. Şu arada sırada indiğim küçük yerleri saymazsak tabi. Ki saymayalımda zaten… 🙂
Saatim 9:44 ve geçit zirvesine ulaşıyorum. Çok kolay olmuyor bu benim için. İki saati geçti yola çıkalı ve iki saattir tırmanıyorum. Tabi artık bunun ödülünü almak gerekiyor. Ahmetusta Geçidinin zirvesinde bulunan çeşmede durup bir süre dinleniyorum. Meyve suyu yapıyorum kendime ve bisküvi eşliğinde içiyorum.
1030 metre zirvesi ile Ahmetusta Geçidi hatırası… 🙂
Kendime geldikten sonra iniş için kendimi hazırlıyorum ve kendimi rapmadan aşağıya bırakmadan önce Zonguldak – Ulus Orman Bölge Sınırının fotoğrafını çekiyorum. İl ve ilçelerin sınırı olduğu gibi ormanlarında sınırları var… 🙂
Karabük Çevre ve Orman İl müdürlüğünün asmış olduğu tabela çok güzel olmuş. Ama kaç kişi görüp okur ve uygular bilemiyorum.
” Doğa bekçiyle değil, sevgiyle korunur.”
Güzel iniş ile yoluma hızla devam ediyorum. Bartın’a 60 km kalmış. Burada bulunan asker arkadaşıma ulaşmaya çalışıyorum ama numarası kapalı, maalesef çabalarım sonuçsuz kalıyor. Sağlık olsun artık, başka bir zaman görürüm…
Yeşil delisi olmuş şekilde pedal çeviriyorum. O kadar güzel ve yeşil ki çevre fotoğraflar kanıtımdır. Bu manzaraları ölümsüzleştiriyorum sürekli. Böyle giderse birkaç on yıla ormanlarımız kalmayabilir çünkü. Ayrıca yol üzerinde ki şu köpeğe bakın. Bana hiç havlamadı ve öylece baktı. 🙂
Çok güzel bir yer olan Soğuksu Tesisinde molaya duruyorum. Ömer Abi buradan bahsetmişti ve burada durup suyundan içmemi söylemişti. Bende tabi ki bu öneriyi dikkate alarak molayı veriyorum.
Burada biraz soluklandıktan sonra tekrar inişin tadını çıkarmak üzere yola koyuluyorum. Tabi fotoğraf çekmekten arta kalan zamanlarda sürebiliyorum bisikletimi.
Uluyayla yol ayrımında gördüğüm bu manzara çok hoşuma gidiyor. Adamlar woswos’u kaldırıp yukarıya kondurmuşlar.
Buradan sonra yol çok daha güzelleşiyor. Artık tüneller içinde pedallıyorum. Bildiğimiz tünelden çok daha güzel ve ferah burası ama. Ağaçların oluşturmuş olduğu bu tüneller muhteşem manzara oluşturmuş. Mutlu mutlu gidiyorum Bartın’a doğru.
Bu güzel manzaraya hemencik kendimi de yerleştiriyorum. Tek başıma gittiğim turlarda hiç fotoğrafım olmuyor bunu keşfetmiştim, o nedenle böyle arada fotoğraf çekiyorum. Siz ki, eminim bisikletimi benden daha çok görüyorsunuzdur yazılarda. 🙂
Bu defa ki konu mankenimiz ise yoldaşım oluyor. Bunu hak ediyorda ama. 🙂
Yolun akıntısı ile hızla ilerliyorum. O nedenle ne ara 40 km kalmış farkında bile değilim. Manzara güzel, yol güzel tabi ki anlamazsın yolun geçip gittiğini. 🙂
Farkında bile olmadan gittiğim bu güzel yollara devam edeyim ben en iyisi…
Saatim 11:17’i gösterdiği sırada Karabük’ten çıkıp Bartın’a giriş yapıyorum. Tabi değişen sadece yerlerin adı. Bu güzel coğrafya, aynı güzelliği ile devam ediyor.
Biraz daha ilerledikten sonra yemek molası vereceğim Abdipaşa’ya varıyorum. Burası Bartın’ın ilçesi Ulus’a yolun ayrıldığı nokta. Ulus ise Küre Dağları Milli Parkının içinde yer alıyor.
Durak Çay Evinde duruyorum ve bisikletimi park ediyorum. Hemen yanı başında bulunan marketten atıştırmalık birşeyler alıyorum ve karnımı doyuruyorum çay eşliğinde. Esnaf ile muhabbet ediyoruz bu sırada. Hepimizin bildiği muhabbetler dışında pek bir şey konuşmuyoruz aslına bakarsanız. 🙂
Molanın ardından tekrar yoluma devam ediyorum. Buradan sonra ise manzara geride ki kadar güzel olmuyor. Yol yapım çalışmaları güzelim doğayı tahrip etmekle kalmıyor, dengeyi de bozuyor… Göz zevkini söylememe gerek bile yok.
Bu manzaralar eşliğine Bartın’a 20 km daha var. Nasıl geçer bilmiyorum buradan sonra. Her ne kadar derenin akışına gitsem de hafif rüzgar beni biraz yavaşlatıyor. Birde psikoloji var tabi, bu manzarada ne kadar pedallamak ister ki?
Biraz eğlenmem gerekiyor, yoksa yol çekilmez olabilir her an… 🙂 O nedenle müziğimi taktım kulağıma ve keyifle dinleyerek pedal çeviriyorum. Bu arada bu tabelada duruyorum ve buradan tüm Murat Bey dostlarıma selam gönderiyorum. 🙂
Karşımda hava kapalı, yağmurun gelmesi an meselesi. Hiç ıslanacak durumda değilim gerçekten. Bugün değil, hiç bir zaman ıslanmak istemiyorum yaaa…
Bartın Çayı ile Bartın’a iyice yaklaştım. Üzerime birkaç damla düştü ve sonrasında devamı gelmedi. Bu güzel bir durum tabi. 🙂
Saatim öğlenin bir buçuğu ve ben Bartın’a ulaştım. Türkiye’de gelmediğim bir şehre daha ulaşmış olmanın sevinci ile fotoğrafımı çekiyorum.
Şehir merkezine gidiyorum direkt ve ayaküstü geziniyorum. Bartın küçük bir yer, Amasra çok daha güzel buraya kıyasla. Oraya daha önce gitmiştim, o nedenle bu turda pas geçiyorum. Bartın merkezden birkaç kara fotoğraf çekiyorum.
Bartın Çayı…
Bartın’da bir süre vakit geçiriyorum. Hatta karnımı da burada doyuruyorum. Artık yapacak birşey kalmıyor ve Zonguldak yönüne doğru çeviriyorum gidonumu.
Şehrin trafiğinden bir an önce ayrılmak için hızla pedal çeviriyorum. Araçların tacizi karşısında çok sinirleniyorum ve bir an önce kurtulmak istiyorum bu hengameden. Tam bu sırada yine arkamdan bir araç korna çalıp duruyor, bende elimle ne istediğini anlamaya çalışıyorum.
Tam bu sırada önümde duruyor araç ve içinden inen ise Ankara’da Güngörler Bisikletten Burak oluyor. 🙂 Bende tabi trafikten sıkıldığımı ve biraz önce yaşadığım sıkıntılardan bahsediyorum ve özür diliyorum. Neyse artık, bu güzel tesadüf karşısında çok mutlu oluyorum. Burak kısa bir seyahat sırasında buradan geçiyormuş, denk gelmek çok güzel. Hem o, hem ben yol üzerinde olduğumuz için fazla oyalanmıyoruz. Ankara’da tekrar buluşmak üzere yollarımıza koyuluyoruz.
Düz yolda arkamdan esen rüzgar ile hızla ilerliyorum.
Önümde bulunan ilk yerleşim yeri Çaycuma’ya 31 km var. Oraya kadar gitmeyi düşünüyorum. Henüz vakit erken ve kendimi çok iyi hissediyorum.
Akmanlar köyünden geçerken aklıma Denizlili Cahide ve İsmail Akman çifti geliyor. Buradan dan selam olsun Akmanlar ailesine. 🙂
Akmanlar köyünde uygun bir yerde mola veriyorum. Saat 16:00 ve çok yolum kalmadı. Burada iki arkadaş ile muhabbet ediyoruz hayata dair. Çay olmadığı için meyve suyu içiyorum bende.
Molanın ardından tekrar yola çıkıyorum ve küçük bir rampa tırmanıyorum. Sonrasında ise tekrar düzlükte pedallamaya devam ediyorum. Saat 16:30 gibi turumun son şehri olan Zonguldak’ın il sınırlarına giriş yapıyorum.
Hızla havaalanı ve Filyos kavşağını geçiyorum ve Çaycuma’ya doğru emin pedallar ile ilerliyorum.
Çaycuma’ya çok yaklaşıyorum ve artık kalacak yer bakıyorum kendime. Çadır kurmak istiyorum ama uygun yer bulamadım henüz. Bir kaç tane petrol istasyonu geçiyorum ama içime sinmiyor. Sonunda bir istasyon daha buluyorum ve işletme sahibinin gelmesini bekliyorum. İzin alıp çadır kurmak istiyorum, personel bu konuda yardımcı olamıyor bana. Bende çay içerek bekliyorum. Neredeyse bir saat kadar bekledim ve geldi petrol istasyon sahibi. Ama aldığım cevap ise olumsuz oluyor. Güvenlik sorunu olan bir bölgeymiş güya. 🙂 Gülüp ayrılıyorum istasyondan ve Çaycuma merkeze doğru gidiyorum.
Saat 18:22’de varıyorum Çaycuma’ya ve yine çadır kuracak alan arıyorum. Bulana kadar da devam edeceğim.
Merkeze kadar hala kalacak bir yer bulamadım ve büyük netin üzerinden geçerek ilçe merkezine giriyorum. Belediyenin sosyal tesisleri varmış, oraya gidip yardım isteyeceğim belki yardımcı olurlar diye.
Sosyal tesisleri arayıp buluyorum ve yetkili arkadaş ile görüşüyorum. Sağolsun benimle ilgileniyor ve tesis içerisinde bana çadır kuracak alan gösteriyor. Bende hava kararmadan önce gidip çadırımı kuruyorum. Üzerimi değişip sivil kıyafetlerimi giyiniyorum. 🙂
Artık Çaycuma’yı gezme vakti. Çıkıyorum, biraz geziyorum ve market alışverişi yapıyorum akşam yemeği için.
Akşama kadar vakit geçiriyorum tesis içerisinde. Akşam ise çok hareketli oluyor burası. Ama çadırım bu kalabalık kısımdan çok uzakta, o nedenle ses dahi gelmiyor. Saat 22:00 gibi çadırıma gidip yatmaya koyuluyorum. Ama otların arasına kurduğum çadırımın altında böcekler mi oynuyor ne oluyorsa sürekli ses geliyor. Çadırımın kapısının fermuarı da bozuk olduğu için tedirgin oluyorum ve uyuyamıyorum. Bu şekilde nasıl sabah olacak? Olsa da uykusuz uykusuz nasıl bir gün olacak diye düşünürken içim rahat etmiyor ve gece 23:00 gibi kalkıp çadırımı toplamaya başlıyorum. 🙂
Uyku tutmuyor, o nedenle gidip kendime kalacak daha güzel bir yer bulmalıyım. Yer çok güzeldi oysa ki, ama çadırımın kapısında ki soru beni tedirgin ettiği için uyuyamadım. Çadır toplama işlemini bitirdikten sonra kapıda bulunan güvenlik görevlisi arkadaşa ayrıldığım bilgisini verip gidiyorum. En kalabalık ve güvenli olabilecek yer olan otogara gidiyorum. Bir bank üzerine matımı serip giriyorum uyku tulumuma ve burada sabah ediyorum. Orada çadırda uyuyacağım durumdan çok daha huzurlu geçiyor gecem. 🙂
Gün Toplam Km: 137,65 | Ort. Hız: 18,7 | Max. Hız: 57,5 | Bisiklet Kullanma Süresi: 07:20:53
Tur Toplam Km: 590,27
6.Gün Harita ve Yükselti Tablosu (Karabük – Çaycuma); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgilerimle…