11 Eylül 2010
Sabah 5’de ayaktayız. Bugün yolumuz 90-100 km dolaylarında. Öğretmenevinin penceresinden havayı süzüyoruz. Meteoroloji tahminlerine göre bugün yağmur olabilir. Ama havada küme küme bulut dışında birşey yok. Hızlıca hazırlanıyoruz. Kahvaltı olarak ikişer kek yiyoruz. Amacımız 30 km ileride bulunan Taşlıçay’a ulaşıp orada güzel bir kahvaltı yapmak. Sabah saatleri olduğu için hava biraz serin. Üzerimizde uzun kollular ile çıkıyoruz öğretmenevinden.
Bisikletlerimizi emanet odasından alarak yola koyuluyoruz. Şehir merkezinden yavaş yavaş çıkıyoruz. Van-Erzurum kavşağına varıyoruz çok geçmeden. Buradan sola dönerek Doğubayazıt’a ulamaya çalışacağız.
Bisikletlerimizin gidonu doğuya döndü. Artık güneşin doğduğu tarafa doğru pedal çeviriyoruz. Biz pedal bastıkça güneşte içimizi ısıtıyor. Saat sabahın 5:30’u, kimsecikler yok ortalıkta. Suat ve ben tek başımıza pedallıyoruz. Tabi bir şey daha var ki ondan bahsetmemek olmaz. Biz doğuya döner dönmez bize merhaba diyor ve Doğubayazaıt’a kadar eşlik etmek istiyor. Her ne kadar gelme, istemiyoruz seni yanımızda, sen git başka yerde, başka tarafa doğru takıl desekte başarılı olamıyoruz. Kim mi bu? Rüzgâr… 🙂 Evet evet şu bildiğiniz rüzgâr… 🙂 Tam karşımızda bize gitme dercesine esiyor.
Bu durumda hızımız 15’i geçmiyor ve zora yol alıyoruz. Dümdüz yol ve çevrede köyle bulunuyor. Sık sık mola vermek zorunda kalıyoruz bu durumda.
Saatimiz tam 6:00’yı gösterdiği sırada Ağrı’yı terk ediyoruz. Buradan sonra ilk yerleşim yeri Taşlıçay ilçesi.
Taşlıçay’a 27 km yolumuz kaldığını bu tabeladan öğreniyoruz. Karnımızı doyurmaya bir nevi bu kadar yolumuz var. Bu rüzgâr ile nasıl geçecek merak ediyoruz. Pedala kuvvet. 🙂
Düz yolda rüzgâra karşı pedal çevirmekte bu kadar zor işte. Yavaş yavaş sinir stres mi başlıyor ne. 🙂 Pedala her ne kadar yüklensekte sanki yerimizde sayıyoruz.
Rüzgârı burada da fark edebilirsiniz. Plakamı ters çevirmiş durumda. Taşlıçay’a 17 km yolumuz kaldı. 🙂
Suat’ın pedal çevirme çabaları. Bugün bizim için gerçekten çok zor olacak. Ama bu moral bozukluğunu bir şekilde gidermeliyiz. Yoksa bu yol böyle bize işkenceye dönüşecek.
Fırat Nehrinin en büyük kollarından biriside Murat Nehri. Hemen yanımızda ters yöne doğru akıyor. Tabi biz rüzgâra karşı giderken birde rampa tırmanıyoruz. Ne yapalım, kısa bir foto-mola. 🙂
Taşlıçay’a son 7 km yolumuz kaldı. Rüzgârın nasıl bizi engellediğini ağaçlardan görebilirsiniz.
Güneş giderek yükseliyor. Suat ise Taşlıçay’a ulaşmaya çalışıyor.
Ülkemizin bu yöresinde en büyük geçim kaynaklarından biriside hayvancılık. Bu nedenle bütün meralarda bu manzaraları görmek oldukça normal.
Saatimiz henüz 8:00’i geçerken Taşlıçay kavşağına ulaşıyoruz. İlçe birkaç km içeride kalıyor.
Murat Nehri tüm saflığı ile akıyor. Kültürleri, türküleri, duyguları taşıyor buralardan başka diyarlara. Sen hep ak Murat…
Taşlıçay merkezde kahvaltı için açık bir yer arıyoruz. Ama tabi ki bayramın 3.gün ve hiç bir yer açık değil. Ne yapacağımızı hem düşünüyoruz, hemde halka nerede birşeyler yiyebileceğimizi soruyoruz. Anayola çıkmamızı teklif ediyorlar. Orada yiyecek birşeyler mutlaka bulunurmuş. 🙂
Tabi bu arada çok kısa sürede etrafımıza toplanan bütün ilçe halkını görmeliydiniz. 🙂 Daha fazla vakit kaybetmeden anayola çıkıyoruz ve Özdemir Tesisinde duruyoruz. Sıcak çorba ile başlıyoruz kahvaltımıza. Devamında ise tereyağ ve bal var. 🙂 Bu rüzgâra kafa tutabilmek için gerekli olan enerjiyi tıka basa dolduruyoruz midemize. Çok geçmeden etkisini gösterir sanıyoruz.
Bu sırada işletme sahibi abimiz ile muhabbetimizi tutturuyoruz tabi ki. Biraz Erzincan’dan, biraz Ağrı’dan, birazda Türkiye’den konuştuktan sonra hareket zamanımız geliyor. Taşlıçay çıkışında Diyadin’e kalan yolumuz 28 km olarak görünüyor.
İnişli çıkışlı yola bizi yalnız bırakmayan rüzgâr ile birlikteyiz yine. 🙂 Ama bu defa biraz daha güçlüyüz. Tereyağı ve bal da bizimle birlikte. 🙂 Bu pedallar dönecek, öyle ya da böyle. Çünkü her pedal bizi başka diyarlara götürecek. farklı insanlar ile tanışacak, onlarla muhabbet edeceğiz daha.
Bir ara arkamızdan gelen traktör beliriyor ve rüzgarına girmeye çalışıyoruz. Ama çok gitmeden rampaya geliyoruz ve kopuyoruz. Yol duble ve çok güzel bir asfaltı var. Ama değerlendiremiyoruz tabi, rüzgâr bize izin vermiyor. arkamda Suat’ı kaybediyorum bir ara. Bende önüme çıkan ilk yerleşim yerinde duruyorum ve beklemeye koyuluyorum.
Yol kenarında çalışan işçilerin yemek molasına denk geliyorum tamda. 🙂 Her ne kadar defalarca ikram etseler de kabul etmiyorum ve bir dilim karpuzlarını kırmıyorum. Muhabbet eşliğinde karpuzumu yiyorum, aynı zamanda Suat’ın gelmesini bekliyorum.
Ben karpuzumu yerken etrafımda dolaşan Hindileri görmeliydiniz. Bir sürü… Karpuz kabuklarını nasıl yiyorlar. 🙂
Bir süre sonra Suat geliyor, birazda onunla birlikte oturuyoruz ve su takviyesi yapıyoruz. Suat bu güzel yemek sofrasını kaçırdı tabi. Molanın ardından tekrar yola çıkıyoruz ve Diyadin’e 16 km yolumuz kaldığını görüyoruz.
Yol düz ve sıkıcı, bir süre sonra fotoğraf çekecek hiç bir şey çıkmıyor. Yol kenarında bulunan köyleri çekiyorum bende.
Biraz daha bu sıkıcı yolda pedalladıktan sonra Diyadin yol kavşağına geliyoruz. Diyadin buradan 7 km kadar içeride. Plana göre hem geriden gidiyoruz, hemde rüzgâr bizi epey yavaşlatıyor. Bu nedenle Diyadin merkeze giremiyoruz. Bir daha buralara gelmek için güzel bir neden bırakıyoruz geride.
Kavşak sonrası Doğubayazıt’a 42 km yolumuz kalıyor. İpek Geçidini tırmanmaya başlayacağız şimdi. O nedenle dinleniyoruz biraz. Tabi aynı zamanda suyumuzda bitmek üzere.
Tekrar pedal başındayız. Dönüyor pedallar ta ki bir jandarma karakolu görene kadar. Hemen karakola yanaşarak bahçeyi sulayan askerden su rica ediyoruz. Tabi ki hemen mataralarımızı dolduruyoruz. Çok geçmeden komutanları da geliyor ve kısa bir muhabbet başlıyor. Marketten alışveriş yapmamız içinde izin veriyorlar ve zirveyi kutlamak için birkaç birşeyler alıyorum. 🙂 Sonrasında tekrar yoldayız…
Yavaş yavaş tutturduğum türküler eşliğinde çıkıyorum rampayı. Hangi türkü mü bu? Hemen söyleyim. 🙂
” Ağrı dağın eteğinde uçan bir kuş olsam,
Türküm olsan dillerde diyar diyar dolaşsam.” 🙂 🙂 🙂
Ve zirveye ulaşıyorum, ardından Suat’ın gelmesini bekliyorum. Fotoğraf makinem ile pusuya yatmış tepenin ardından görünmesini bekliyorum.
Zirvedeyiz… 2025 rakımdayız. Ağrı Dağını görmemiz gereken noktadayız. Ama kapalı olan hava bizi bu manzaradan mahrum bırakıyor. Zirve mutluluğunu yaşıyoruz Suat ile birlikte. 60 km.dir rüzgâra karşı pedal çeviriyoruz ve yorulduk. Buradan sonra yolumuz Doğubayazıt’a kadar inecek yavaş yavaş, tabi rüzgâr izin verirse. 🙂
Mutluluktan İpek Geçidi tabelasında şekilden şekilde giriyoruz. 🙂
Epey dinlendik artık yola koyulma zamanı. Rüzgâra karşı rampayı iniyoruz ama onun bile zevki yok. Doğubayazıt’a 31 Km yolumuz kaldı. Ya sabır… 🙂
Sevgili Suat ile devam ediyoruz…
Sık sık verilen molalardan birisi daha. Eee bizden ancak bu kadar. Yolun bitmesini istediğimiz için iyice uzamaya başladı. “Önemli olan varmak değil, yolda olmaktır” felsefemize aykırı hareket ediyoruz. Bu nedenle de cezamızı çekiyoruz. 🙂
Yine uzun süre fotoğraf çekemeden ilerliyoruz. Doğubayazıt’a az yolumuz kaldığını görüyoruz.
Durmuşken çevremizde ki dağlarından fotoğrafını çekiyorum. Ağrı Dağı yine bulutlar arkasında. Sanıyorum bizden yüz görümlüğü istiyoruz. 🙂 Ne gelir ki elimizden? Onu düşünüyorum. 🙂
Sağ yanımda dolaşan leylekler dikkatimi çekiyor. İlginçtir ki Eylül olmuş ama hala gitmemişler. Buralarda kışın gelmesini bekliyorlar.
Yol Manzaralarına devam…
Doğubayazıt’a son 11 km kaldı. Yüzümüz sanki yavaş yavaş gülmeye başladı. Tabi bu arada yol boyunca Doğubayazıt’ta askerliğini yapan Erkut kardeşimiz ile telefonlaşıyoruz. Bizi bekliyor o da. Birliğine gidip ziyaret edeceğiz. Son olarak buradan arıyorum ve 10 km yolumuz kaldığını söylüyorum.
Sevgili Suat bulutlar arkasına saklanan Ağrı Dağını işaret ediyor. 🙂
Buradan sonra pedallamaya devam ediyoruz ve çok geçmeden bir traktör geliyor ve rüzgarında Doğubayazıt merkeze kadar gidiyoruz. Bu günün bütün moral bozukluğunu alıp götürüyoruz bizden. 90 km boyunca rüzgâra karşı pedal çevirdik. Merkeze ulaştıktan sonra ilk iş olarak Erkut’un askerlik yaptığı birliği bulmaya çalışıyoruz. tabi çok zor olmuyor ve bisikletlerimizi güvenli bir alana koyduktan sonra ziyarete gidiyoruz.
Erkut ile yaklaşık 1 saat vakit geçiriyoruz. Bizim için çok güzel oldu, diliyoruz Erkut için de öyle olmuştur. Son olarak Erkut’un yanından ayrılırken hatıra fotoğrafı çekiliyoruz komutanların izni ile. 🙂
Erkut’un yanından ayrılır ayrılmaz hemen kendimize kalacak yer arıyoruz. Erkut’un tarif ettiği yeri bulamıyoruz ama farklı alternatifleri değerlendiriyoruz. Ağrı Dağı turizmi ve İshakpaşa Sarayı olduğu için burada konaklama seçenekleri epey çok. Otel ararken Ahmedi Hani Camii imamı Mustafa Abi ile tanışıyoruz. Kendiside bisiklet sevdalısı. Çok güzelde bir bisikleti varmış. Akşam tekrar buluşup görmek istediğimizi söyleyerek ayrılıyoruz ve İshakpaşa Otele yerleşiyoruz.
Güzel bir duştan sonra hemen hazırlanıp daha fazla gecikmeden İshakpaşa sarayına çıkmak istiyoruz. Bisikletlerimiz otelde, yaya olarak takılıyoruz. Normal şartlarda buraya ulaşmış olsaydık saraya bisikletlerimiz ile çıkmak istiyorduk. Tabi saat 6:00 ve güneşin batmasına çok az kaldı. Bir taksiye binip sarayın yolunu tutuyoruz. İshakpaşa Sarayı yolunda arka fonda Ağrı Dağı ile fotoğraf çekiliyoruz.
İshakpaşa’ya vardık ama ziyaret saatlerini çoktan kaçırdık. Bizde çevresinde dolaşıyoruz ve fotoğraf çekiyoruz.
İshakpaşa Sarayının arka kısmında bulunan Ahmedi hani Türbesi ve Doğubayazıt Kalesi…
Kapıdan İshakpaşa sarayının içini çekmeye çalışıyorum. 🙂
Biz gezerken güneşte yavaş yavaş batıyor…
Tam biz umudu kesmişken kapının açıldığını görüyoruz ve Suat konuşarak adamı ikna ediyor içeriye girmemiz konusunda. 🙂 Hemen içeri gidip gezmeye koyuluyoruz. Şimdi sizi İshakpaşa Sarayı fotoğrafları ile baş başa bırakıyorum.
İshakpaşa Sarayından Doğubayazıt…
Sarayı hızlı hızlı gezdikten sonra çıkıyoruz ve Ahmedi Hani Türbesine geçiyoruz. Ziyaret ederek duamızı ediyoruz…
Ahmedi Hani Türbesi…
Günün son fotoğrafı ise türbeden Doğubayazıt fonunda İshakpaşa Sarayı oluyor…
Buradan sonra Doğubayazıt’a dönüyoruz ve yemek için güzel ve uygun yer arıyoruz. Yöresel tercih ediyoruz ama bu saatte bulmak mümkün olmuyor. Bizde tercihimizi tavuktan yana kullanıyoruz ve karnımızı doyuruyoruz. Buradan sonra Mustafa Hocamızı ziyarete gidiyoruz. Bisikletini inceliyoruz ve bisiklet hakkında uzun uzun konuşuyoruz. Doğubayazıt’a yolu düşen dostlarımızın Ahmedi Hani Camisi imamı Mustafa abimiz ile tanışmasını isterim.
Mustafa Hocamızın yanından ayrılarak markete gidiyoruz ve birkaç meyve aldıktan sonra otel odamıza çıkıyoruz. Günün yorgunluğunu gidermek için çok geçmeden uykuya dalıyoruz.
Gün Toplam Km: 98,66 | Ort. Hız: 14,6 | Max. Hız: 39,7 | Bisiklet Kullanma Süresi: 06:44:20
Tur Toplam Km: 199,44
Harita ve Yükselti Tablosu (Ağrı-Doğubayazıt); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgi ve Saygılarımla…
Sarayı gezdiğiniz için şanslıymışsınız.. :)))
Serkan abey bu bayram tatilini değerlendirmediğim için utandım şimdi kendimden …
En son foto’ya bayıldım ayrıyetten;
Orhan’ın yedi harikasından biri olan İshak paşa çekimleri içinde çok teşekkürler..
saygılar:):):):)
İshak paşa sarayı gezisi çok iyi olmuş,.iyi denk gelmiş.rüzgara gitmek ise işkence.Neyse güzel gezi olmuş.Ayaklarınıza sağlık….
Bu tura katılamamamın vermiş olduğu hüznü içinde takip ettim.. Ama yinede çok keyif aldım =) Tura katılmış kadar oldum. Teşekkürler… 🙂
Esme deli, esme deli rüzgar alma herşeyimi
Beni benden alma yine divane etme beni
Dayanamam fırtınalı sevdalara
Virane şu yorgun gönlüm yalanlarla….
Rüzgar sizi yollardan alıkoyamaz. İshak Paşa sarayını görmeden gitmiş olsaydınız üzülürdüm. Allahtan Suat ikna etmiş.
Ayaklarınıza sağlık…
Harika fotograflar gerçeten…
Geri izleme:Erzincan Bisiklet Topluluğu » DOĞU ANADOLU TURU -1.GÜN