30 Haziran 2011
Gece bizim için pek kolay geçmiyor. Yağmur yağıyor ve arkadaşları çadırları az da olsa su alıyor. Ağaçların altına çadırlarımızı kurduğumuz için direkt olarak yağmur üzerimize yağmıyor. Ama ağaçların yapraklarından damlayan sular yağmuru aratmıyor. Ki yağmur dursa da, ağaçtan sular damlamaya devam ediyor.
Sabah hala üzerimize damlayan sular ile uyanıyoruz. Yağmur yok ama tıp tıp çadırı delercesine su üzerimize dökülüyor. Hemen toparlanıp ağaçların altından çıkmak istiyoruz. 7:00’de uyanıyoruz ama 45 dakikada ancak hazır hale geliyoruz.
Nesim, Kadir ve İlker’in çadırları su geçirmiş ve ıslanan bazı ürünleri var. Onları bir şekilde kurutmak gerekiyor. Bakalım artık yola çıkınca bir yolunu bulacağız.
Saat 8:00’de anca yola çıkabiliyoruz. İşte kalabalık turların dezavantajlarından birisi bu. 🙂 Herkes birbirini beklemek zorunda ve en yavaş olanın hızına göre hareket etmek gerekiyor. Normal şartlarda benim kalkıp toplanmam en fazla yarım saat sürüyor. Her güzelliğin bir zorluğu var, bunu bilmek gerekiyor tabi. Ha kesinlikle şikayetçi değilim, sadece bilgi olsun diye yazdım.
Kahvaltıyı Bafra’da yapacağız, o nedenle hemen yola çıkıyoruz. Bafra’ya 14 km yolumuz varmış.
Sabah uyanır uyanmaz birşeyler yiyemiyorum ben, şükür ki arkadaşlar da bu durumdan şikayetçi değiller. Biraz yol gittikten sonra daha iştahlı olarak yapıyorum kahvaltıyı. O nedenle Bafra’yı tercih ettik. Aksi olsa da yapacak birşey yok, önümüzde ki ilk yerleşim yeri orası sonuçta. 🙂 Yol manzaraları izleyerek pedal çeviriyoruz. Kızılırmak Deltası sınırlarına girdik sayılır…
Bafra’ya ulaşmak üzereyiz, hafif bir tırmanıştan sonra girişe varacağız…
Saat 8:40’da Bafra girişine ulaşıyoruz. Burada hemen hemen her ilçede olduğu gibi hatıra fotoğraflarımızı çekiliyoruz. Tabi burada bu işlemi biraz daha hızlı yapıyoruz, çünkü kahvaltı bizi bekliyor.
İlçe merkezine doğru hareket ediyoruz. Kaç gündür kahvaltımızı çorba ile yapıyoruz. O nedenle bugün değişiklik olsun istiyoruz. Tercihimizi börek ve çaydan yana kullanarak hemen bir börekçiye giriyoruz. Böreklerimiz geliyor ve sıcak çaylarımız ile afiyetle yiyoruz. Tok insan çok daha mutlu oluyor canım. Günlük kasa tutalım diyoruz ve herkesten 10’ar lira topluyorum. Bütün harcamaları bu kasadan yapacağız, bu şekilde çok daha kolay oluyor işler.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra Bafra merkezden geçiyoruz. Meydandan birkaç fotoğraf alıyorum.
İlçe merkezinde iken İlker buranın meşhur bir yiyeceğinden bahsediyor. Adı Nokul… Buraya özgü enerji bombası gibi birşeymiş. Tabi sorup soruşturup en güzel yapan yeri buluyoruz ve kişi başı ikişer adet alıyoruz. İleride vereceğimiz bir molada tüketmek üzere gidona asıyorum.
Bafra çıkışında eski köprüden geçiyoruz. Tabi ha deyince geçilmiyor buradan, fotoğraf molası vermek şart. Bizde öyle yapıyoruz ve bol bol fotoğraf çekiyoruz.
Tur arkadaşlarımı da köprü üzerinde iken fotoğraflıyorum… Sol baştan; Kadir, Nesim ve İlker…
Köprü Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunan en büyük nehri, Kızılırmak üzerinde bulunuyor. Karadeniz’e dökülmek üzere giden Kızılırmak’ı fotoğraflamayı unutmuyoruz…
Bu defa ise Kızılırmak fonunda yol arkadaşlarım…
Burada yeteri kadar zaman kaybettik diyerek yola koyuluyoruz. Hatta koyulamıyoruz, tam pedala bastığımız anda bir yağmur bindiriyor ki, köprü çıkışında ki petrole zor yetişiyoruz. Buraya sığınıyoruz ve yağmurun biraz olsun azalmasını bekliyoruz.
Yarım saatten fazla bekliyoruz ve yağmur duruyor. Ama yollar epey ıslak ve lastiklerden sıçrayan sular bizi ıslatmaya yetecek seviyede. Yapacak birşey yok, onuda bekleyelim desek ayvayı yedik. Bir süre yavaş yavaş ilerliyoruz ve güzel manzaraları fotoğraflıyoruz.
Biraz daha ilerledikten sonra yol kuruyor, kuruyor dediysem bu tarafa yağmur hiç yapmamış bile. Üzerimizden geçen bulut direk Karadeniz’e gitmiş demek ki. Düz ve kaymak asfaltta keyifle ilerliyoruz.
Yol arkadaşlarım ile keyifli vakit geçiriyoruz. Her dakikanın tadını çıkarmak istiyoruz…
Bu güzel yol bir süre sonra bozuluyor ve bir köyde çay molasına duruyoruz. Burada çaylarımız ile nokullarımızdan da yiyoruz. Biraz enerji takviyesi hiçte fena olmaz. Molanın ardından bozuk yolda devam ediyoruz. Alaçam ilçesine daha bozuk bir yol ile giriyoruz. Yol yapım çalışması var ve o nedenle servis yolunu kullanıyoruz. Sevgili dostum Feyyaz Alaçam’a selam olması için ilçe çıkışında ekip ile fotoğraf çekiyorum.
Alaçam, Yakakent arası çok kısa ama yol bozuk olduğu için yavaş ilerliyoruz. 6 km sonra Yakakent’teyiz…
Saatimiz 12:15’i gösterdiği sırada ulaşıyoruz Yakakent’e. 2007 yılında ki Türkiye turum sırasında burada bir gece kalmıştım. Burayı çok sevmiştim, o nedenle arkadaşlarında burayı görmesini istedim ve merkeze girdik. Küçük ve sakin bir sahil kasabası burası. Şehir içinde bisiklet kullanımı da bir hayli fazla burada. Yakakent’ten birkaç manzara sizlere…
Nesim ve Kadir burada hatıra fotoğrafı çekilirken bende arkadan giriyorum kadraja.
Yakakent’te biraz soluklandıktan sonra sahil tarafından devam ediyoruz. Yakakent’i biraz daha içimize çekiyoruz ve güzelliğini hafızalarımıza kazıyoruz. Sahil yolu bitene kadar burada ilerliyoruz, sonrasında ise tekrar anayola çıkıyoruz. Yakakent çıkışında düz ve geniş yolda epey yol alıyoruz.
Saat 13:15 ve turumuzun son ilinin sınırlarına giriş yapıyoruz. Yemyeşil bir doğa ile artık Sinop il sınırları içerisinde pedallayacağız.
Tabi Yakakent’in o geniş yollarından sonra dar yollara giriyoruz. Ve Trabzon’dan bu yana geldiğimiz düzlük artık geride kalıyor. Buradan sonra tırmanışlar başlıyor. Her km’de rakım biraz daha yükseliyor, sonra düşüyor, sonra tekrar yükseliyor. Yani bu böyle Sinop’a kadar devam edecek.
Artık acıktık ve bir an önce yemek için mola vermek istiyoruz. Önümüze çıkan ilk petrole giriyoruz. Ama burada ne market, ne de yiyecek birşey var. Su bile yok yani, o kadar. Biraz ileride bir köy olduğunu söylüyorlar, bizde biraz daha sabrederek oraya ulaşmayı hedefliyoruz. Bu arada Sinop’a 70 km var, ne yazık ki bizim bu tabela ile bir işimiz yok. Çünkü rotamız biraz daha farklı.
Hafif çıkıştan sonra güzel bir inişler köye giderek yakınlaşıyoruz. Tabi bir an önce köye ulaşma çabası yüzünden yol sanki biraz çekilmez oluyor. Petrolde 3 km demişlerdi köy için ama biz 3’ü geçtik hala ortada köy yok. Tükenmiş İlker’den bir kare…
Nihayet bahsettikleri köy Kanlıçay’a ulaşıyoruz. Köyün bir diğer ismi ise Güzelçay… Burada hemen kahvehanenin birisine oturuyoruz. Köyün halkı ile biraz muhabbet ediyoruz. Tabi bu arada yemek için hazırlık yapıyoruz. Her zaman olduğu gibi şimdide menümüzden kısaca bahsedeyim. Helva, çay, zeytin ve Vakfıkebir ekmeği. 4 gün oldu ve hala ekmek bitmedi. Ne kadar bereketli ekmekmiş hayret gerçekten.
Yemeğimizi yedikten sonra dinleniyoruz biraz daha. Bu arada karpuz satan bir araç geliyor. Hemen gidip pazarlık yaparak küçüğünden bir karpuz alıyorum. Sabah yağmur ile uyansakta şu an hava çok sıcak ve bu karpuz anca serinletir bizi. Kesip, dilimleyip masamıza servis yapıyorum ve afiyetle yiyoruz. Tabi hepsini bitiremiyoruz ve kalanını da kahvede ki arkadaşlara ikram ediyoruz.
Bu güzel vakitler için Kanlıçay halkına çok teşekkür ederiz. Bizlerden misafirperverliklerini birazcık olsun esirgemediler. İstemeyerekte olsa buradan ayrılma vakti geliyor. Tabi buradan sonra yolumuz sert bir rampa ile devam edecek. Ona göre hazırlık yaparak yola çıkıyoruz. Zirvede buluşmak üzere herkes kendi temposu ile rampayı çıkmaya başlıyor.
Tabi bu durumda en çok bekleyen isimde aramızda performansı en iyi olan Nesim oluyor. Çıkıp çıkıp bizi bekliyor. Çıktığımız rampa ise gerçekten hatırı sayılır bir yer. Çok uzun değil ama dik ve hava çok sıcak. Daha birkaç pedalla birlikte sucuk gibi terliyorsunuz.
Rampa çıkarken Nesim’in kamerasına ben ve İlker takılıyoruz…
Çıkış hala devam ediyor, sık sık terimizi silmek için duruyoruz. Yoksa akıp gelip gözlerime doluyor ve gözlerimi sızlatıyor. Bu durumu önlemek için şuan için herhangi bir önlem alamıyorum ve arada durarak terimi siliyorum. Keskin virajlara devam…
Dikmen ilçesinin yol ayrımına ulaşıyoruz Nesim ile birlikte. Burada da fotoğraf çekiyoruz.
Kavşaktan sonra tırmanışa tüm hızımız ile devam…
Nesim ilk olarak zirveye ulaşıyor ve bizleri beklemeye koyuluyor. Tabi beklerken zirvede bulunan küçük bir işletmede çayınıda içiyor. Nesim’den sonra ben ulaşıyorum ve arkamdan İlker geliyor. Bizlerde çaylarımızı içiyoruz ve Kadir’i beklemeye koyuluyoruz. Tabi buraya zirve desekte, ara ara çıkışlar inişler devam ediyor. Ta ki Gerze’ye kadar…
Beklerken fotoğraf çekiyorum…
Sık sık belirttiğim gibi Kadir’in ilk uzun turu bu ve o nedenle yüksek bir performans beklemiyoruz. Rampada çok yorulunca birazda bisikletini o taşımaya karar vermiş. Bir süre bekledikten sonra Kadir ufukta görünüyor…
Buradan sonra biraz iniş olacak ve Gerze’ye 21 km yolumuz var. Pek acele etmiyoruz ve Kadir’in de dinlenmesi için biraz daha oturuyoruz. Sonrasında yola hazır hale gelerek, inişe geçiyoruz.
Buradan Karadeniz’in manzarası da bir başka güzel oluyor…
İnişte fotoğraf çekmek için arada duruyoruz. Bu molaların birisindeyiz yine…
Güzel manzaralardan vakit kaldıkça yolumuza devam ediyoruz. Tabi çıkıştaki kadar olmasa da inişte de fotoğraf için duruyoruz. Orta Karadeniz’in yeşilliği Doğu Karadeniz’i aratmıyor…
İnişin peşine çıkış geliyor, her ne kadar uzun soluklu olmasa da vites düşürüp yavaşlamaya yetiyor. Yine bir tepeden güzel manzara…
Deniz manzarası kadar iç kısımlarda güzel…
Güzel inişin hemen ardından tekrar bir çıkış başlıyor. Yine rölantiye alıyorum bisikleti ve yavaş yavaş tırmanıyorum rampayı. Rampa sonunda yoldaşımı Karadeniz fonu ile fotoğraflıyorum…
Gerze’ye giderek daha da yaklaşıyoruz. Artık Gerze çok daha yakınımızda. Buradan görünen güzelliğin içine gidiyoruz.
Saat 17:00 ve biz Gerze girişindeyiz. Nesim ile burada arkadaşları bekliyoruz. Şöyle bir durum söz konusu oluyor. Kadir yeni olduğu için rampalarda yavaş kalırken, İlker ise geçirdiği bir kazanın etkisinde kalarak inişlerde çok yavaş oluyor. anlayacağınız iki arkadaş birbirlerini tamamlıyorlar. Gerze girişinde beklerken Kadir geliyor…
Gerze girişinde yine turumuz anısında hatıra fotoğrafı çekiliyoruz. Tabi İlker henüz gelmediği için karede göremiyorsunuz.
Dört gün / üç gecedir yollardayız ve üç gecemizi de çadırda geçirdik. O nedenle bugün Gerze’de uygun bir yerde kalmak istiyoruz. Tabi bunun için dün aramıza katılan İlker’in de onayını alıyoruz. Sağ olsun onun içinde bu sorun olmuyor ve ilçe girişinde bir pansiyonun reklamını görüyoruz ve hemen arıyoruz. Fiyat soruyorum ama gelin konuşalım diyorlar ve telefonu kapatıyoruz. Bize uygun fiyatlı bir yer olmalı diyerek pansiyona gidiyoruz.
Yerinin Jandarma arkasında olduğunu öğreniyoruz ama Jandarma nerede onu bilmiyoruz. O nedenle ilçe merkezine doğru dönüyoruz. Orada birkaç kişiye soruyoruz ve Sinop yönüne gitmemiz gerektiğini söylüyorlar. İlçe merkezine indiğimiz kadar tekrar çıkıyoruz. Günün yorgunluğu ile bu pek kolay olmuyor ve işkenceye dönüşüyoruz. Neyse daha fazla uzatmıyorum böyle acılı anları. Nihayetinde Gerzem Pansiyonu buluyoruz, arkadaşlar dışarıda beklerken ben pazarlık için içeriye giriyorum.
Kişi başı 12,50 Tl olmak üzere dört kişilik oda tutuyoruz. Odayı tutarken tek şartımız ise sıcak bir duşun olmasıydı. Eee 4 günlük kiri, teri nasıl çıkaracağız yoksa.
Odamıza yerleşiyoruz ve bisikletlerimizi de güzel bir yere kilitledikten sonra sıra ile duşa giriyoruz. Güzelce yıkanıp paklandıktan sonra artık Gerze’yi gezmeye hazırız. Gezip, karnımızı doyurmak için hep birlikte dışarıya çıkıyoruz. Gerze’nin merkezindeyiz…
Gerze Hacıkadı Horuzu ile ünlüymüş. Orijinalini göremesekte merkeze dikilen heykelinin fotoğrafını çekiyoruz. Bu farklı horoz türü hakkında kısa bir bilgi paylaşayım sizlerle…
“Düz siyah renkli, ibikleri çatallı ve boynuz gibidir.Gagası, incik, oynak deri ve pulları siyah; beden derisi, kulak lobları, yumurtasının kabuğu beyazdır.
Her doğan günü müjdeleyen bir de horozları vardı Gerze’nin.Sabahın sessizliğinden yankılanarak uyandıran o güzel sesinde mutluluk dilekleri vardır herkes için. Sadece görevi yeni doğan güneşi müjdelemek değildir.Gelen konukları da ilk karşılayan odur.Sembolik görüntüleriyle de olsa gururlu, kendine özgü edasıyla ilçeye gelen konuklarımıza Gerze horozlarının meşhur oluşlarını anımsatır.
”Vakit nakittir.” sözü sanki onlar için söylenmiştir.Sehere vakti başlayan görevleri öğle, ikindi, akşam, yatsı ve gecenin 12.00 sinde düzenli ötüşleriyle son bulur.
Simsiyah ve parlak tüylerinde yansıyan güneş ışınlarının tüm renklerini görmek mümkündür.Bu güzel görünümü kıpkırmızı ibikler tamamlar.”V” harfini andıran ibiklerindeki beyaz papatya görünümündeki küpeler haklı bir üne kavuşmasını sağlamıştır.Ayak ve mahmuzlarının uzun olması yemini çökerek yemesine neden olur, bu da onu diğer ırklardan ayıran bir özelliktir.
Sahibini çok iyi tanır.Kıskançtır, disiplinlidir, dövüşçüdür.Haremindeki tavuklarını koruması, onlara sahip olması onun iyi bir aile reisi olduğunu ortaya koyar.
Uysal ve yumuşak başlı tavuklarının yumurtası çifte sarılı ve beyaz kabukludur.Dış görünüşleri ile horozlarına çok benzerler.İri yapılı ve eti de oldukça lezzetlidir.”
* Gerze Belediyesinin sitesinden alıntıdır…
Buradan sonra hem yemek yiyecek bir yer bakıyoruz, hemde sahile doğru gidiyoruz. Bu arada buraya has bir şey daha öğreniyoruz. Meğer Gerze’nin mantısı da meşhurmuş. Yemek için birkaç lokantaya bakıyoruz. Ama haftanın belli günlerinde yapılıyormuş sadece. Bundan yana şansımız tutmuyor ve sahile yürümeye devam ediyoruz.
Burada vakit geçiriyoruz ve güneş tam olarak gitmeden birkaç fotoğraf çekiyoruz.
Bir tane Gerze hatırası…
Arkadaşlar…
Gerzeli martı… 🙂
Sahilin hemen yanı başında küçük bir lokanta görüyoruz ve epey yoğun bir yer. Ekmek arası döner, köfte vs yapıyorlar. Kalabalık yer, ucuz ve güzeldir mantığı ile bizlerde gidiyoruz ve hepimiz birer tane döner sipariş ediyoruz. Bir döner epey doyurucu oluyor ve karnımızı tıka basa doyuruyoruz. Biz yemek yerken çevrede dolaşan bir Sibirya Kurdu dikkatimizi çekiyor.
Yemekten sonra gezmeye devam ediyoruz. Erkenden pansiyona gidip ne yapacağız sanki. Akşam serinliğinde biraz daha hareketleniyor sahil. Bardak mısırlarımızı alarak gezmeye devam ediyoruz, bir uçtan da fotoğraf çekiyoruz…
Gün batımında Gerze…
Sahilde limanın duvarlarına dört büyük takımın renklerini boyamışlar. Kadir ve ben hemen Beşiktaş’ın önüne geçerek poz veriyoruz.
Saat artık geç oluyor ve dönüşe geçiyoruz.
Biraz daha oyalandıktan sonra pansiyona dönüyoruz. Günün yorgunluğu üzerimize çökmüş bir şekilde her birimiz yatağına uzanıyor. Yarın güzel bir gün olacak, o nedenle hepimiz sabırsızız. Uyuyup, bir an önce uyanmak üzere gözlerimiz kapanıyor…
Gün Toplam Km: 95,17 | Ort. Hız: 17,1 | Max. Hız: 52,8 | Bisiklet Kullanma Süresi: 05:33:55
Tur Toplam Km: 485,61
4.Gün Harita ve Yükselti Tablosu ( 19 Mayıs – Gerze ); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgi ve Saygılarımla?
NOT: Pedalla.com imzası olmayan fotoğraflar Nesim Gözeten?e aittir.
Çok güzel bir günü olmuş insan heyecanla okuyor.
o kadar rampaya rağmen ginede mutluyuz değilmi serkan abi 🙂 fotoğraflar için çok sağol hepsi müthiş….
Artık dağlar yavaş yavaş yerini düzlüklere bırakmış. 🙂 tarım arazileri görünür olmuş.. gerçekten Türkiye’nin güzelliklerini bir kez daha bize gösterdiğiniz için, bizimle paylaştığınız için kendi adıma teşekkür ederim.. 🙂 Devamını bekliyoruz 🙂
evet çok dolu dolu gün olmuş…ayrıca kadir çokkk tebrik ediyorum…helal olsun be diyorum…valla süper…
ayrıca o rampalar ne kardeşim…hem de yüklü olarak…kadir,helal bee…süper…
ve en sevdiğim yer beşiktaş mekanı…o ne yav ….kim yapmış…siz nerden buldunuz…fotorafınız çok hoş olmuş…yav taşdelen,fotomontaj la beni aranıza koysanan..tam süper olur be..
neyse paylaşım için teşekkürler..
teşekkür ederm semih hocam sizde olsaydınız keşke beraber yapmıstık planı ama malesef 🙂 sizinlede gidelim bu rotayı serkan abi sıkılmıstır kaç defa gitti ayarlıyalım ilk tatilinizde 🙂
Değerli arkadaşlarım; Karadenizin güzelliklerini sizlerle paylaşıyorum.. ayaklarınıza , yüreğinize sağlık…
Sevgili Samet teşekkürler takibin için…
Aynen öyle Kadircim, her daim mutluyuz. Yolda olmak çok güzel…
Sevgili Ali Murat,
Yorumun için teşekkürler, Kızılırmak Deltası tamamen tarıma elverişli yer. Ama sonrasında ise engebeli arazi başlıyor, o nedenle pek tarım arazisi bulunmuyor.
Semih Hocam merhabalar,
Kadir’in performansı gerçekten çok güzeldi. Bizimde gazımızla harika bir tur çıkarttı. Umduğumdan çok daha fazlası vardı onda.
Beşiktaş olayına gelince. 🙂 Dört büyük takımında renklerini boyamışlar, tabi biz en büyüğünün yanında çektirdik fotoğrafı… 🙂
Yavuz abicim,
Takibin bizleri çok mutlu ediyor, selamlar Türkiye’nin dört bir yanından…
Serkancığım Nokul dedin ve beni merak içinde bıraktın. Nedir bu enerji kaynağı nokul? Neden yapılıyor, tadı nasıl? Eğer yolumuz bir gün oralara düşerse tadına bakmamıza değer mi? Yoksa tercihimi Bafra pidesinden yana mı kullanayım?
Yer yüzündeki en güzel iki renk olan siyahla beyazın önünde çektirdiğiniz fotoğraf harika. Sırf onun için bile Gerzeye gidebilirim. 🙂
Ben kanlıçaylı olarak hep o rampalarda geçti benim hayatım bisiklet le güzel türkiyemizide tanıtmış oluyosunuz bu vesileyle.Ben sizi gördüm aslın da ama yanınıza gelemedim.Birdaha bekleriz kanlıçaya.