Trabzon – Sinop Bisiklet Turu 2.Gün ( Tirebolu – Fatsa )

28 Haziran 2011

Turumuzun ikinci gününe uyanıyoruz. Gece seslerden dolayı pek rahat uyuyamadık ama yine de iyiyiz. Bir an önce çadırlarımızı toplayıp buradan ayrılmak istiyoruz. Kahvaltıyı ise uygun bir yerde yaparız diyerek devam ediyoruz. Sabah hava biraz serin olduğu için üzerimizde uzun kolluları çıkartmadan yola çıkıyoruz. Espiye’ye çok yakın olduğumuz için birkaç pedalda ulaşıyoruz.

Yol manzaraları tipik karadeniz manzaralarından farklı birşey değil. Sürekli sahil şeritlerinde dalgakıranlar var. Daha öncede söylediğim gibi karadeniz de denize girmek bana hiç çekici gelmiyor. O nedenle burada denizden epey uzağım.

Keşap’a 19, Giresun’a ise 32 km yolumuz var ve keyifle ilerliyoruz. Hala sabah serinliğinden kurtulmuş değiliz.

Geriye dönüp baktığımızda ise Espiye geride kalıyor. Burada ki en garip olay ise her ilçe birbirinin aynısı gibi. Çok yakınlar ve hepsi birbirinin kopyası gibi. Yerleşke hep aynı. Karadeniz’in hemen yanıbaşında bir sahil kasabası…

Denizin ortasında bulunan bir camii…

Saat 7:30’a ulaştığı sırada bizde Keşap’a ulaşıyoruz. Tabi burada da pek vakit kaybetmiyoruz ve Giresun’a doğru pedal çeviriyoruz.

Keşap sahilinden bir manzara…

Saat 8’e geldiği sırada güneş yüzünü göstermeye başlıyor. Bizde üzerimizde ki fazlalıklardan kurtulmak için bir petrol istasyonuna giriyoruz. Hem üzerimizdekileri çıkartıyoruz, hemde kısa bir mola veriyoruz. Tabi bu sırada çaylarımızı da yudumluyoruz. Hepimiz aynı formayı giyiniyoruz ve bir takım edasında pedal çeviriyoruz.

Bu moladan sonra ki durağımız ise Giresun girişi oluyor. Turumuzun ikinci şehrine ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşarken sıra ile fotoğraf çekiliyoruz. Önce ben çekiliyorum tabela önünde…

Sonra ise Nesim ve Kadir’i çekiyorum…

Giresun Adası hemen karşımızda Karadeniz’in içine uzanıyor. Oraya hep gitmek istemişimdir, ama her defasında da fırsat bulamamaktan üzgünüm. Ayrıca gidiliyor mu onuda bilmiyorum.

Karşıda ise Giresun ilinin bir kısmı görünüyor. Şehir merkezi ise görünen tepenin hemen arkası. Tepenin üzeri ise Giresun Kalesi…

Giresun’u her duyduğumda aklıma hep şu cümle takılır…

” Yare verdum sesinu Giresun…” Çok eskilerden bir dergide okumuştum Giresun’u, o zamandan bu zamana hep dilime yapışmış kalmıştır bu cümle… Aşağıda ki fotoğrafta görünen tepenin üzerindedir Giresun Kalesi.

Buradan geçerek, tepenin diğer yanına dönüyoruz ve şehir merkezine giriyoruz. Asıl merkez iç kısımda kalıyor tabi, ama biz yoldan devam ediyoruz. Saat erken olduğu için daha devam edeceğiz. Giresun merkezden birkaç kare daha alalım diyoruz ve duruyoruz.

Biz fotoğraf çekerken sevgili Kadir’de oturmuş bizi bekliyor. Her fırsatı değerlendirmek bu olsa gerek. 🙂 Tabi daha önce de söylediğim gibi bu Kadir’in bu ilk turu. Ona göre hareket etmeye çalışıyoruz. Sık sık yorgunluğunu soruyoruz ve iyi olduğunu uydukça pedalları çevirmeye devam ediyoruz. Ama şunu söylemeliyim ki, umduğumuzdan çok daha iyi performansa sahip.

Giresun’u geride bırakarak Ordu’ya doğru devam ediyoruz. Önümüzde ki ilk ilçe ise Bulancak. Birkaç küçük rampanın ardından ulaşıyoruz Bulancak’a…

Girişte küçük bir balıkçı barınağı görüntüsü…

Bulancak’ta uzun bir mola vereceğiz. Burada Nesim’in bir arkadaşını ziyaret edeceğiz. Arıyoruz ve buluşacağımız noktaya gidiyoruz. Arkadaşın gelmesini beklerken birkaç fotoğraf çekiyoruz.

Çok beklemiyoruz ve Nesim’in arkadaşı geliyor. Bisikletlerimizi hemen yakında bulunan bisikletçiye koyduktan sonra hep birlikte yemeğe gidiyoruz. Ekmek arası dönerleri midemize indirirken bir yandan da arkadaş ile muhabbet ediyoruz. Buradan sonra bisikletçiye geri dönerek çaylarımızı orada içiyoruz. Orada da bir süre vakit geçiriyoruz. Ayrılmadan önce bir tane hatıra fotoğrafı çekilmeyi ihmal etmiyoruz tabi.

Bulancak’tan sonra Ordu’ya doğru Giresun’un son ilçesi olan Piraziz’e pedallıyoruz. Piraziz haritalarda hep Giresun – Ordu il sınırında buluyor. Öyle ki Piraziz biter bitmez Ordu il sınırına giriyorsunuz.

Yine bir dalgakıran ve üzerinde fener…

Bulancak geride kalıyor ve yeni gelecek şehirlere doğru pedal çeviriyoruz…

Piraziz’e saat 11:00 gibi varıyoruz ve burada da oyalanmıyoruz. Bulancak’ta yeterince dinlendik ve vakit geçirdik. Ordu’ya kadar oyalanmak istemiyoruz.

Piraziz – Gülyalı ilçelerinin arası 5 km olduğu için bir ilçeden çıkar çıkmaz diğer ilçenin sınırlarına giriyorsunuz. Gülyalı küçük nüfuslu ve şirin bir ilçe…

Karadeniz, kara yüzünü gösteriyor bize. Gerçekten de adı gibi kara. 🙂

Gülyalı’yı çıktıktan sonra yine bir petrolde çay molasına duruyoruz. Ama çay olmadığı için devam ediyoruz yolumuza. Saat 12:00’ye gelirken Ordu’ya giriş yapıyoruz.

Burada ziyaret edeceğimiz iki nokta var. O nedenle yolda fazla oyalanmıyoruz. Melet Çayı üzerinden geçerken bir kaç kare fotoğraf alıyoruz.

Melet Çayı üzerinde fotoğraf çektikten sonra Nesim ve Kadir’i de köprü üstünde fotoğraflıyorum.

Ordu il merkezine varıyoruz. 2007 yılında Türkiye turum sırasında burada iki gün kalmıştım. Beni burada misafir eden arkadaşlarımı ziyaret etmek istiyorum. İlk olarak yol üzerinde bulunan Aşkan CP Shop‘a uğruyoruz ve sevgili Tan Aşkan ile görüşüyoruz. 4 yıl aradan sonra Tan’ı aynı buluyorum ve ayaküstü kısa bir muhabbet ediyoruz. Çalıştığı için fazla da meşgul etmek istemiyorum. Bu güzel andan sonra Tan’dan izin isteyerek ayrılıyoruz.

Sırada ki ziyaret edeceğimiz yer ise Alpem Bisiklet oluyor. Soner Efendioğlu ile yine 2007’de tanışmıştık. Misafirperverliği için çok çok teşekkür ediyoruz.

Yeri değişen dükkanı bulmak çok zor olmuyor ve kapı önünde Soner Abiyi görüyorum. Hemen ayaküstü muhabbetin ardından içeriye giriyoruz. Nesim’in bisikletinde küçük bir sorun var, onu yaptırıyor. Kadir ise bisikletine suluk taktırıyor. Bunlar halledilirken bizlerde Soner Abi ile muhabbete devam ediyoruz. Bütün işlerimiz bitiyor ve daha fazla vakit kaybetmeden yola devam etmek için izin istiyoruz. Perşembe tarafından gideceğimiz için Soner Abiden bir kaç öneride alıyoruz ve hatıra fotoğrafımızı çekilerek buradan ayrılıyoruz.

Ordu’da sevdiklerimizi görmenin vermiş olduğu mutluluk ile yolumuza devam ediyoruz. Ordu’yu geride bırakmadan önce birkaç kare daha fotoğraf alıyoruz. Daha önce geldiğimde Boztepe’ye çıkmıştım, bu defa çıkamıyoruz. Bende aşağıdan fotoğraflamakla yetiniyorum.

Ordu’dan bir görüntü daha…

Bu fotoğraflardan sonra hızla Ordu’yu geride bırakıyoruz. Fatsa!ya giden iki yol var önümüzde. Birisi Perşembe’yi dolaşan sahil yolu, diğeri ise direkt Bolaman Tünelinden geçen, diğerine göre daha kısa bir yol. Ama manzara ve doğa bakımından sahil yolu çok daha güzel. Ben daha önce tünel yolunu kullanmıştım ve çok sıkıcı olduğunu biliyorum. O nedenle bu defa sahil yolunu kullanmak istiyoruz. Diğer yola nazaran biraz rampalı tabi, bunu belirtmekte fayda var.Perşembe yönüne doğu çok gitmeden hemen kendimizi doğanın içinde de buluyoruz.

Perşembe’ye, Perşembe Tünelini geçer geçmez varıyoruz.

Perşembe girişinde hatıra fotoğrafımızı ihmal etmiyoruz.

Perşembe girişinde ihtiyaçlar için bir petrol istasyonunda mola veriyoruz. Ardından çaylarımızı yudumlarken istasyon çalışanları ile muhabbete başlıyoruz. Perşembe’nin eski ismi Vona imiş. Ben daha önce duymamıştım, ama Nesim biliyormuş. Biraz Perşembe’den, birazda bizden konuştuktan sonra yolumuza devam etmek için ayrılıyoruz istasyondan.

İlçe merkezinden hiç fotoğraf almamışız, nedenini bende bilmiyorum. İl ve ilçe merkezlerinde trafik çok oluyor ve bazen bir an önce kurtulmak isteniyor, muhtemelen burada da aynı sebepten dolayı fotoğraf alamadık. İlçe çıkışında Fatsa’ya 39 km yolumuz kaldığını görüyoruz. Tabi ilk anlamda nerede kalacağımıza karar veremiyoruz. Gidebildiğimiz kadar gideceğiz, gidemez isek bulduğumuz uygun bir yere kamp kuracağız.

Buralar Karadeniz’in uç noktaları olduğu için fenerler var, bunlardan bir tanesi ile fotoğraf çekiliyoruz.

Yol manzaramız muhteşem, yeşillikler arasında seyrediyoruz. Trafik ise diğer yola nazaran çok daha az. O nedenle yolun keyfini çıkartıyoruz.

Acıktık, yemek için uygun bir yer bakıyoruz. Bulana kadar 10-15 dakika pedal çeviriyoruz ve nihayetinde Mersin köyüne varıyoruz. Burası Karadeniz’de ikinci Mersin köyü. Köy halkına bunu soruyoruz ve ikisi arasında bir bağ olduğunu söylüyorlar. Yıllar önce Mersin’den buralara göç edenlerin köyleriymiş buralar.

Marketten alışveriş yapıyoruz ve balıkçıların olduğu limana doğru giderek kahveye oturuyoruz.

Sağolsunlar bize yardımcı oluyorlar ve hemen masamızı hazırlıyoruz. Menüde olanları size sıralayayım hemen; Vakfıkebir ekmeği, gül reçeli, domates, helva ve mis gibi çay… Karnımızı tıka basa doyuruyoruz ve üzerine birde paşa çaylarımızı içiyoruz.

Yemeğin ardından buradan ayrılmadan önce birkaç kare alıyorum çevreden…

Yemeğimizin ardından karnımız tok, sırtımız pek şekilde yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kadir’e nasıl olduğunu sorduğumda her defasında iyiyim abi cümlesini duymak beni mutlu ediyor ve rahat bir şekilde pedal çeviriyoruz. Önümüze çıkan küçük bir tünelden daha geçiyoruz.

Hep manzara, yol, tabela çekecek değiliz ya. 🙂 Arada tur arkadaşlarımıza çekelim değil mi ama? Sevgili Kaan Kadir, namı diğer Kaandir…

Bu defa karşısınız ise Anadolu’nun göbeğinden kopup gelen Bitlis / Tatvan’dan kardeşimiz Nesim…

Ve sırada ki ise bendeniz Serkan. 🙂 Poz vermeyi pek beceremem, benden bu kadar…

Artık bizleri bir kenara bırakıp doğaya, manzaraya ve yollara geri dönelim. Karadeniz’in muhteşem ve henüz yok edilmemiş güzellikleri buralarda.

Sahil yolunun en uç noktasına geldik artık. Yason burnuna giriyoruz. Burada bulunan Tason Kilisesini ve feneri göreceğiz. İlk olarak karşımıza kilise çıkıyor.

Yason Kilisesinden kısaca bahsetmek gerekirse; Perşembe İlçesi, Çaytepe Köyü sınırları içerisinde Yasonburnu yarımadası üzerinde yer alan kilise, 1869 yılında yörede yaşayan Rumlar tarafından yapılmış, 1.derece arkeolojik, 2.derece doğal Sit alanı içerisinde bulunmaktadır. Üç apsisli küçük kubbeli olup, cephesinde açık ve koyu taşlar kullanılmıştır. Kilise içte iki sıra sütunla üç nef’e ayrılmıştır.Güneyde ve batıda olmak üzere iki girişi vardır.

Yason Burnunun en ucunda bulunan fenere kadar gidiyorum ve burada da yoldaşım ile fotoğraf çekiyorum.

Hırçın Karadeniz ile yoldaşımın bir fotoğrafı daha…

Yason Burnu ziyaretimizde bitiyor ve tekrar yolumuza dönüyoruz. Saat daha erken ve Fatsa’ya kadar gidebileceğimize inanıyoruz. Buranın suyu çok güzeldir demişlerdi, bizde durup sularımızı tazeliyoruz. Fındık diyarında yol alırken çeşme başında bulunan Fındıkkale ile bir fotoğraf çekiliyoruz.

Sahil yolunda keyifle pedala devam…

Sahil yolunda ilerler iken kısa bir süre yağmur çisilemesi geçiriyoruz, ama ileriye gittiğimizde ise şiddetli yağmurun yağıp geçtiğini öğreniyoruz. İyi yırttık bu defa. Bu arada Nesim Fatsa’dan Bisikletliler Derneği temsilcisi Erkan Yurttaş ile irtibat kuruyor. Fatsa girişinde buluşmak üzere sözleşiyoruz.

Bolaman’a kadar inişli çıkışlı yollar geliyoruz ve diğer yol ile buluşuyoruz burada. saat 18:00’e gelirken bizde Fatsa’ya giriyoruz.

Biraz ilerledikten sonra Erkan ile buluşuyoruz ve hep birlikte tanışıyoruz. Erkan’dan kamp kurmak için güvenli bir alan göstermesini istiyoruz. Sağ olsun bu konuda bizi hiç yalnız bırakmıyor ve kamp alanına gitmeden önce bizi Katmer Börek Evine götürüyor ve karnımızı doyuruyor. Bu sırada turumuzdan bahsediyoruz ve bol bol muhabbet ediyoruz.

Böreklerimizi afiyetle yedikten sonra Erkan ile birlikte kamp alanımıza gidiyoruz. Uygun bir yer seçmemize kadar yardımcı olduğu için tekrar tekrar teşekkür ediyoruz. Ardından işine dönmek zorunda olduğu için akşam tekrar buluşmak üzere bizlerden ayrılıyor. Son bir hatıra fotosunu da ihmal etmiyoruz tabi ki.

Bu saatten sonra bizde hava kararmadan önce çadırlarımızı kurmak için elimizi çabuk tutuyoruz. Çadırlarımızı rüzgar almayacak bir yere kurduktan sonra üzerimizi değişmek için çadırımıza giriyoruz ve bir süre sonra kamp alanının görevlisi geliyor ve buraya çadır kurmak yasaktır diyerek, çadırları uygun yere taşımamızı söylüyor. Tabi bu rüzgarlı havada en zor iş bu olsa gerek. Ortak bir yol bulmaya çalışırken, arka tarafta ki çadırlardan sesimizi duyan birisi geliyor ve arkadaş ile birşeyler konuşuyor.

Sonradan tanışıyoruz bu kişi ile. Kendisinin kardeşi belediye de encümen üyesiymiş. Her neyse arkadaş bizim yüzümüzden sorun yaşamasın diye bir yol aramaya devam ediyoruz. Orada hazır kurulu çadırlarda kalabilirsiniz diyor bize. Bende öncelikle görmek istiyorum ve arkadaş ile birlikte gidip çadırlara bakıyoruz. Evet kalınabilir cinsten olduğu için, biz kendi çadırlarımızı toplamaya başlıyoruz.

Akşam muhabbet için bizi korumaya çalışa abinin çadırına gidiyoruz. Hoş beş muhabbet ediyoruz ve ardından Erkan yanında bir abi ile geliyor. Hep birlikte muhabbet daha bir koyu oluyor. Ha unutmadan Erkan gelirken bir tane de kavun getirmiş, onuda kesip afiyetle yiyoruz. Yanlış hatırlamıyor isem, saat 23:00’e kadar oturuyoruz ve ardından Erkanları uğurlayıp, bizde çadırımıza gidip uykuya geçiyoruz.

Gün Toplam Km: 144,85 | Ort. Hız: 20,0 | Max. Hız: 53,8 | Bisiklet Kullanma Süresi: 07:14:01

Tur Toplam Km: 242,82

2.Gün Harita ve Yükselti Tablosu ( Tirebolu – Fatsa ); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?

Sevgi ve Saygılarımla…

Trabzon – Sinop Bisiklet Turu 2.Gün ( Tirebolu – Fatsa )” üzerine 6 düşünce

  • 04 Ağustos 2011, 23:42
    Permalink

    Karadeniz kenarında yolculuk yapmak çok zevkli olmalı.. 🙂 Hırçın bir deniz sizi de hırslandırıyodur.. 🙂
    Sabırsızlıkla devamını bekliyorum .

  • 05 Ağustos 2011, 00:41
    Permalink

    oyy,formalarınızı yiyim sizin:)

    çok istiyodum ama eşlik edemedim şurda size:( artık tek başıma giderim heralde bu rotayı ben de..

  • 05 Ağustos 2011, 08:31
    Permalink

    Ayaklarınıza sağlık. Karadeniz sakin olduğu zaman yüzmeye doyum olmaz ama genellikle hırçındır. Kamp yerinde anladığım kadarı ile işletmecinin çadırlarında konaklamaya zorlanmışsınız, konaklama ücreti olarak ne kadar ödediniz? Bazen öyle oluyor ki çadırı kurduğunuza değmiyor. Cihanla biz bunu 2 yerde yaşadık. Eğirdirde kamp yerinde bizden çadır başı 10 TL istediler. Kamp çok güzel ve bakımlıydı, seve, seve verdik parayı ama çıkarken girişteki fiyat listesinin fotoğrafını çekerken 2 kişilik ytong bungalow un fiyatının 15 TL olduğunu görünce Cihan’a keşke bungalowda kalsaymışız hem daha az öderdik hemde sırtımız yatak yüzü görürdü dedim.
    İkincisi Anamurdaydı. Pulcu kamping çadır başı 22 TL istedi ve hiç taviz vermedi. Başka bir yer bakmak için geri dönerken Cihan yol kenarındaki bir pansiyonla kişi başı 10 TL ye anlaşınca hemen içeri daldık.
    Yolunuz daima açık olsun.

  • 05 Ağustos 2011, 09:05
    Permalink

    Vakfıkebir ekmeğinin kaçıncı gün biteceğini merakla bekliyorum. 🙂

  • 05 Ağustos 2011, 10:40
    Permalink

    Yorumlarınız için çok teşekkürler arkadaşlar…
    Orhan abicim çadır için herhangi bir ücret ödemedik. Bir gün kalacağımız için almadılar, yoksa belediyeden fiş alıp kalınabiliyormuş.

    Sametcim, o ekmek kolay kolay bitmez. 🙂

  • 05 Ağustos 2011, 15:34
    Permalink

    herşey güzelde ,yav kardeşim insan deniz kenarın da balık ekmek yemez mi be…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.