Rampa, rampa, yine rampa
15 Mayıs 2007 Tunceli ? Elazığ
Bugün aklımda kalan tek şey rampa oldu. Neden mi? Sabah 7?de hareket etmek için erkenden uyanıyorum. Güzel bir uykudan sonra kendimi epey dinç hissediyorum. Hazırlanıyorum ve yola çıkmak için bisikletimin yanına iniyorum. Yoldaş?ım hazır şekilde beni bekliyor. Beni Tunceli?de ağırlayan Dersim Kültür Derneğinden de birkaç arkadaş geliyor beni uğurlamaya. Kısa bir hazırlıktan sonra yoldayım. Kahvaltıyı birkaç kek ile atıştırıyorum. Tunceli?yi Munzur Çayı üzerinde bulunan Mameki köprüsü ile geride bırakıyorum.
Tunceli çıkış tabelasından sonra rampalar başlıyor. Bir süre inişli çıkışlı yolda ilerliyorum.
Ardından karşıma bir kavşak çıkıyor. Ne taraftan gidersem gideyim Elazığ?a çıkıyor. Planımda ki yol ise Tunceli?nin Pertek ilçesine geçmek ve oradan feribot ile Elazığ?a ulaşmak. Diğer yol ise Kovancılar üzerinden yine Elazığ?a bağlanıyor. Kilometre olarak daha fazla olduğunu da belirtmek istiyorum.
Pertek yönüne doğru döndüğümde ilk gördüğüm şey rampa oluyor. Daha önce bu yola hiç gelmemiştim ve bir bilinmeze doğru yol almak çok eğlenceli. Saatim 8 buçuğu gösteriyor ve ben yavaşça tırmanmaya başlıyorum.
Pertek?e 36 km kadar yolum var. Kendimi yormadan yol alıyorum. Arada bir durup güzel manzarayı fotoğraflamayı ihmal etmiyorum tabi ki. Aynı anda dinleniyorum da. Yükseldikçe Munzur Çayının aşağıda kalan manzarasını seyrediyorum. Geriye dönüp baktığımda ne kadar yol kat ettiğimi apaçık görebiliyorum.
Yol üzerinde birkaç tane küçük köyden geçiyorum. Bunlardan ilki Yolkonak Köyü.
Bir saattir rampa çıkıyorum ve hala devam ediyor. Biraz soluklanmak için duruyorum. Dinlendikten sonra hareket etmek için pedala yüklenir yüklenmez üzerime doğru koşan iki tane kangal köpeği ile karşı karşıya geliyorum. O anda rengim benzim atıyor. Korkudan ölmek üzereyim. Hemen bisikletten inerek savunma durumuna geçiyorum. Köpeklerden korunmak için bisikletimi köpekler ile arama alıyorum. Köpekler dişlerini göstererek havlamayı sürdürüyorlar. Bu arada ben tabi kendimden geçmiş durumdayım. Çok geçmeden evden bir kadın çıktı ve bana bakıyor. Bende o korku ve sinirle kadına köpeklerini alsana diye bağırıyorum. Kadın ne dese iyi? Neden duruyorsun? Sen durduğun için saldırıyorlar demesin mi? Sinirim iyice geriliyor ve kadına bağırmaya başlıyorum. Al şu köpeklerini başımdan diye. Maalesef ben o bölgeyi, bisiklet elimde terk edene kadar köpekler havlamalarını sürdürüyorlar.
Köpeklerden kurtulur kurtulmaz bir çeşme başı buluyorum ve korkudan sararan vücudumun eski rengine dönmesini su içerek bekliyorum. Nabzım ve rengim eski haline döner dönmez tekrar yoldayım. Ama yine rampa ile birlikte. Yumuşak vites ile kendimi yormadan tırmanışa devam ediyorum. Her ne kadar kendimi yormak istemesem de arkamda yaklaşık 30 kg yük ile bu kolay olmuyor. Yol kenarlarında öten kuşları seyrederek pedalı çevirmeye çalışıyorum. Kuş sesleri bir fon oluşturuyor pedallarımın ritmine. Bir türkü mırıldanıyorum Tunceli dağlarında. Bununla birlikte her gördüğüm kuşu tanımlamaya çalışıyorum. Tanımlayabildiğim kuşlardan ikisi İbibik ve Gökkuzgun.
Saatim 10 buçuk ve iki saattir rampa ile mücadele veriyorum. Rampa bitmek bilmiyor ama mataramda su bitmek üzere. Son yudumu aldıktan sonra belki ileride bir çeşme vardır diye tekrar pedalı bir umutla çevirmeye çalışıyorum. Maalesef ne bir çeşme, ne de başka bir şey bulamıyorum. Yoldan araç geçse onları durdurup su istemeyi bile göze alıyorum. Ama maalesef araç bile yok yolda. Biraz gittikten sonra tarlada çalışanları görüyorum ama yeterli suları yoktur diyerek su isteyemiyorum. Son anda çantamın arka gözünde bir matara olması gerektiği aklıma geliyor. Duruyorum, bisikleti yere yatırıp hemen çantayı açıyorum. Matarayı elime aldığım zaman ki sevincimi görmeliydiniz. İçindeki su kaynama derecesine gelmiş neredeyse ama alıp kafama dayamak için bir engel değil. Bir nebze olsun susuzluğumu gideriyorum.
Yol üzerinde ölmüş bir kertenkele… Bilerek puslandırıyorum arkadaşlar…
Saatim 11?i henüz geçiyordu ki zirveye ulaştım. Güzel bir iniş beni bekliyordu. Bu kurtulduğumun göstergesiydi. Biraz daha rampa tırmanmaya devam etseydim sanırım burada ölecektim.
İniş sırasında arkamda kalan yol…
İnişe geçtikten bir süre sonra gördüğüm manzarayı kelimeler ile anlatabileceğimi sanmıyorum. Keban Baraj gölünün silueti boylu boyunca uzanıyordu aşağıda. Bu aynı zamanda oraya kadar ineceğimin bir mesajıydı. Baraj gölünün bu tarafı Tunceli, diğer taraf ise Elazığ il sınırları.
Bisikletimi saldım rampadan aşağıya doğru. Pertek?e 13 km yol var ve nihayet bir çeşme buluyorum. Pertek Belediyesinin yaptırmış olduğu bu çeşmede su takviyesi yapmak için duruyorum. Mataramı doldurduktan sonra çantamdan bir paket bisküvi çıkartarak yemeye başlıyorum.
Çok geçmeden çeşme başında bir kamyon duruyor. Bir yandan bisküvimi atıştırırken, diğer yandan kamyoncu ile muhabbet ediyoruz. Peynir ticareti ile uğraştığını söylüyor ve ardından beni soru bombardımanına tutuyor. Sabırla ve zevkle cevaplıyorum. Erzincan?dan çıktım yola, İstanbul?a doğru gidiyorum. Tabi doğal olarak bana yanlış yolda değil misin diye soruyor ama broşürümdeki haritayı gösterdikten sonra anlaşıyoruz. Kamyoncu biraz geyik yaptıktan sonra yoluna devam ediyor. Bense biraz daha dinlenmek istiyorum. Yolum zaten iniş, aceleye gerek yok. Tam bu sırada gözüme küçücük bir kaplumbağa takılıyor. Çok küçük olduğundan dolayı, ortalıklarda ezilmesin diye alıp otların arasına koyuyorum.
Bu kadar vakit kaybı yeter diyerek tekrar yoldaşımla birlikteyim.
Güzel manzarayı seyrederek yavaş yavaş iniyorum. Bir anda bir yerlerden ses duyuyorum. Hemen yolun kenarında oturan bir gurup arkadaş beni yanlarına çağırıyorlar. Bende gidiyorum ve arkadaşların yöresel dil bilinen ?ışgın? toplayan köylüler olduğunu görüyorum. Bana ikram ediyorlar, tabi ki bende kırmıyorum ve alıyorum. Hayatımda yediğim en güzel ışgın olduğunu söylemek istiyorum. Daha öncede çok yedim ama bu o kadar taze ve güzeldi ki anlatamam. Bana, gitme közde çay demleyelim iç sonra gidersin diyorlar ama daha biraz önce çeşme başında uzun bir mola verdim diyerek tekliflerini istemeden de olsa geri çevirmek zorunda kalıyorum. Sizleri ve közde çayı burada bulabileceğimi bilseydim mutlaka mola vermez gelirdim. Tekrar yoldayım, iniş tüm hızı ile devam ediyor. Saatim 12 buçuğa gelmek üzereyken giriş yapıyorum Pertek?e.
Küçük ve şirin bil ilçe olan Pertek?i şöyle yüzeysel olarak geziyorum. Yol kenarında bulunan Sungur Bey Camii görülmesi gereken yerlerden birisi aklınızda bulunsun.
Koyun sağan köylü heykelini geçtikten sonra Elazığ feribot iskelesine doğru yaklaşıyorum. Girişte jandarma tarafından yapılan kimlik kontrolünün ardından başlıyorum feribotu beklemeye.
İki adet feribot, sürekli olarak yarım saatte bir sefer düzenliyorlar. Nihayet feribot geliyor ve araçların inmesini bekliyorum, ardından bisikletimi feribota bindiriyorum. Feribotta yayalardan ücret alınmıyor. Aynı şekilde benden de ücret alınmadı. Sadece araçlar ücrete tabi, o da çok cüzi bir miktar.
Feribot Geçişi sırasında çevreyi izliyorum. Baktığım yer ise Keban Adaları Önemli Doğa Alanı…
Aynı zamanda dikkatlerini çektiğim insanlar ile muhabbet ediyoruz. Hemen broşürlerimden vererek projem hakkında bilgilendiriyorum.
20 dakika sonunda Elazığ?a ayak basıyorum. Artık turumun üçüncü ile olan Elazığ?dayım. Merkeze doğru yöneliyorum.
Elazığ yönünden Keban Adalarından bir kare daha alıyorum.
Bu arada beni Elazığ?da karşılayacak olan arkadaşım Günay?ı arıyorum. Ben iskeleden hareket ederken Günay?da Elazığ?dan yola çıkıyor. Artık nerede karşılaşırsak Elazığ?a kadar birlikte gideceğiz.
Yarım saat kadar sonra karşıdan gelen bir bisikletli görüyorum. Bu kesinlikle Günay olmalı diye içimden geçirirken gelip yanımda duruyor. Evet, yanılmıyorum ve birlikte Elazığ?a doğru muhabbet ederek yol alıyoruz. Elazığ?a 15 km yolumuz kaldı. Salkaya köyünde mataralarımızı doldurmak için mola vermek istiyoruz. Okul bahçesinde bulunan çeşmeye yaklaşıyoruz ve bir anda etrafımız öğrenciler ile doluyor. Bin bir türlü sorulara yanıt verdikten sonra tekrar yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz. O da ne yine mi rampa? Evet, karşımda gördüğüm uzun bir rampa. Bugün gerçekten çok rampa tırmandım ve kendimi yorgun hissediyorum. Günay ile muhabbet ederek yavaş yavaş tırmanıyoruz. Hatta yorgunluğumdan dolayı bir ara bisikletlerimizi bile değişiyoruz. Nihayet bir şekilde zorda olsa zirveye varıyoruz. Artık Elazığ?a ulaştık sayılır. Rampadan aşağıya indik mi Elazığ?dayız. Saat öğleden sonra 3 buçuk ve biz Elazığ?dayız. Burada Günay?ın kaldığı öğrenci yurduna gidiyoruz. Çankaya Erkek Öğrenci yurdunun müdürü Günay?ı kırmıyor ve benim yurtta kalmama izin veriyor. Bisikletleri yurda bıraktıktan sonra Elazığ turuna çıkıyoruz. Meşhur tereyağlı iskenderi midemize indiriyoruz. Bu arada ben çocukluk arkadaşım Halil ile telefonda konuşuyorum. O da burada üniversitede. Bir süre bekliyoruz ve geliyor. Ardından üçümüz gezmeye devam ediyoruz.
Gece geç saatlere kadar gezdikten sonra Halil ile ayrılıyoruz. Günay ile yurda dönüyoruz ve günün bitmek bilmeyen zorlu rampaları yüzünden bitkin düşüyorum ve hemen yatmak için sabırsızlanıyorum. Oturup kısaca yarının planını yapıyoruz ve erken kalkmak üzere sözleşiyoruz. Kafayı yastığa koymam ile uyumam an meselesi oluyor.
Yol Bilgileri
Tunceli ? Pertek ? Elazığ arası 84 km. Yol çok rampalı ve aynı zamanda araç trafiği az olduğundan dolayı çok sakin. Tunceli?yi çıktıktan 10 km sonra yol ikiye ayrılıyor. Biri Pertek?ten, diğeri ise Kovancılar?dan Elazığ?a ulaşıyor. Kavşaktan sonra Pertek yönüne doğru 20 km.lik rampa tırmanılıyor. Ardından ise 15 km.lik iniş sizi bekliyor. Pertek ? Elazığ arası Feribot saatleri yaz ? kış değişiyor ama sürekli olarak sefer düzenleniyor. Elazığ?da feribottan indikten sonra 25 km sonra merkeze ulaşılabiliyor. Küçük bir rampadan sonra Elazığ?a iniyorsunuz. Manzara olarak ise Keban Baraj gölü size bütün güzelliklerini gösteriyor.
Gün Toplam Km: 84,52 | Ort. Hız: 15,1 | Max. Hız: 55,9 | Bisiklet Kullanma Süresi: 06:15:31
Tur Toplam Km: 213,15
3.Gün Harita ve Yükselti Tablosu (Tunceli-Elazığ); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgi ve Saygılarımla…
=) Köpek durumu baya komik olmuş …=) Rampaları tırmanmakta hayli yorucu olsa gerek.. Devamını sabırsızlıkla bekliyorum..
harika,keyifle takip ediyorum…
Bizlerde tekrar yaşıyoruz seninle o günleri.O kadar da güzel anlatıyorsun ki kitap haline gelebilse kapışılacak eminim.(Bu arada ben kendi adıma yazıcı çıktısı alıyorum izninle,her an okuyabilmek için. )
Sağol Sevgili Serkan.
Geçen sene gezdiğim, gördüğüm yerler.. Benim her gördüğüm kişiye ısrarla gidilmesini tavsiye ettiğim yerler. Senden sonra başka dostlar da heyecanlanacaktır eminim.
Her şey yolunda görünüyor. Bedenine kuvvet.
Serkan Kardeş,
Şahsen görüşmesekte, seni gıyaben tanıyorum. (Hasan Nokay vasıtasıyla)
Gıpta ile okudum yazdıklarını.. yolun açık olsun.
Haberlerinin devamını dilerim.
Sağlıcakla kal,
Selamlar,
Alaattin
Alaattin
O inişi inmek baya bi keyifli olasa gerek,e çıkışıda zor tabi:):) devamını heyecanla bekiliyoruz diyemiyecem çünkü bu yazıyı okumak için geç kaldım ve devamı yayınlandı:):)