24 Mart 2019
Merhaba Arkadaşlar,
Bu defa Türkiye’nin batısına yani Trakya’da Edirne’nin ilçelerini gezmek üzere düştüm yola. Daha önce Türkiye turum sırasında Edirne Merkez, Keşan, Uzunköprü, Havsa, Süloğlu ve Lalapaşa ilçelerinden geçmiştim. Bu defa ise gitmediğim üç ilçesi olan Meriç, İpsala ve Enez’i hedefliyorum.
Cumartesi günü akşam turumun başlama noktası olan Uzunköprü ilçesine gitmek üzere Aydın otogarından otobüse biniyorum. Muğla’dan direkt ulaşım olmadığı için böyle bir yolla ulaşıyorum. Aydın’dan akşam 20.30’da bindiğim otobüsten ancak sabah 6.00’da Uzunköprü’de inebiliyorum.
Uzunköprü otogarı harabe gibi bir yer olduğu için herhangi bir bekleme salonu yok. Yazıhaneler bile derme çatma görünüyor. Hava hala karanlık olduğu için biraz aydınlanmasını ve ısınmasını otogarda gezinerek bekliyorum. Beklerken de oldukça üşüyorum. Bu kadar soğuk olacağını düşünmemiştim ve o nedenle çok tedarikli gelmedim. Saat 6.00’dan 7.00’ye kadar otogarda bir şekilde vakit geçiriyorum ve hava aydınlanırken turuma başlıyorum.
İlçe otogarı Uzunköprü’ye adını veren meşhur köprüsünün hemen yanı başında. Tura direkt köprü üzerinden başlıyorum. Yola çıkar çıkmaz soğuk hava kendini iyice hissettiriyor. GPS’im de gördüğüm hava sıcaklığı giderek düşüyor ve ben daha çok üşümeye başlıyorum.
Tabii ki hiç bir şey beni yolumdan geri döndüremez. Olduğum durumdan zevk almaya bakıyorum. Ellerimi ısıtmak için sık sık mola veriyorum ve her mola fotoğraf çekmek için bahanem oluyor. 🙂
Köprü üzerinden 1823 yılında Sultan Abdülhamit’in oğlu Sultan 2. Mahmut tarafından onarılmasını buyurduğu yazıyor. Bu arada güneş henüz doğmadı, güneşi görünce biraz ısınırım diye ümit ediyorum.
Son zamanlarda kirliliği ile gündemden düşmeyen Ergene Nehri bu tarihi köprünün altından akıp Meriç Nehrine doğru yoluna devam ediyor.
Köprüden geçtikten hemen sonra ilçeyi geride bırakıp ilk hedef ilçem olan Meriç’e doğru ilerlemeye çalışıyorum. Tabii ki soğuğun müsaade ettiği sürece. Bisikletim ile hızlandıkça hava normale göre biraz daha soğuk oluyor. O nedenle ciddi anlamda zorlanıyorum.
Ve resmen Uzunköprü geride kalıyor. Gökyüzünde ay manzarasıyla yoluma devam ediyorum.
Ve saat 7.25’te güneş yüzünü gösteriyor. Isınırım umudu pek işe yaramadı. Önümde -3 dereceyi görüyorum ve molalarım giderek sıklaşmaya başlıyor. Tek dileğim biran önce havanın ısınması, başka hiç bir isteğim yok.
Ergene nehri tarlaların arasında tüm Trakya’nın bir parçasıyla usulca akmaya devam ediyor.
Saatim 7.52’yi gösterdiği sırada Meriç’e 15 km yolum kaldığını görüyorum. Hava da henüz bir değişiklik yok.
Son geçtiğim 10 km boyunca birkaç mola versem de fotoğraflayacak bir şey bulamadığımdan 5 km kalana kadar devam ediyorum.
Ve nihayet saat 8.38’de Meriç ilçesine giriş yapıyorum. Burada kısa bir mola verip sıcak çay içmek istiyorum. Eminim bana iyi gelecektir.
İlçe merkezine girip bir kahve önünde duruyorum ve hemen kendime bir bardak çay ısmarlıyorum. Çayımı yudumlarken kahvede bulunanlarla turum hakkında konuşuyoruz. Gitmem gereken yol hakkında bilgi veriyorlar. GPS’e rotayı her ne kadar kaydetmiş olsam da dinlemek hoşuma gidiyor. Tabii arada köy isimlerini söylediğim zaman buraları iyi bildiğimi sanıyorlar. 🙂 Oysaki sadece harita üzerinde okuduğum köy isimleri bunlar.
15 dakikalık molanın ardından tekrar yoluma kaldığım yerden devam ediyorum. Tahmin ettiğim gibi mola o kadar iyi geldi ki güneş ve çay içimi oldukça güzel ısıttı. Artık soğuğu hissetmiyorum ve hafif bir tırmanışla birlikte iyice keyif almaya başlıyorum. Kış aylarında en çok sevdiğim şey aslında sürekli tırmanmak. Vücut ısısını yükseltince havanın soğuk olmasının hiç bir etkisi olmuyor.
Meriç ilçesi geride kaldıktan sonra İpsala’ya doğru devam ederken baharın habercisi meyve çiçekleri karşılıyor beni. Bu güzellikleri ölümsüzleştirmek de bana düşüyor.
Subaşı köyüne hızla giriyor ve durmadan yoluma devam ediyorum. Daha yeni mola verdiğim için burada oyalanmıyorum.
Meriç’ten sonra çok daha hızlı ilerliyorum. Bu arada rüzgar hafiften arkamdan esiyor ve benim ilerlememi kolaylaştırıyor.
Yollar bu bölgede oldukça sakin, çok az araç geçiyor. O nedenle çok rahat pedal çeviriyorum.
İpsala’ya 10 km yolum kalmış. Türkiye’nin Yunanistan’a açılan kapısı bu ilçeden geçiyor. Yol düz olduğu için çok geçmeden ilçeye ulaşırım.
Saat 11.00 ve ikinci hedef ilçe olan İpsala’ya da giriş yapıyorum. Bir sınır şehrine göre nüfus oldukça az geldi bana.
İlçeye bu şekilde bir kapıdan girip merkeze kadar devam ediyorum.
Kendimi iyi hissettiğim için pek durasım gelmiyor. Yavaşça ve fotoğraf çekerek ilçe içinden devam ediyorum.
İpsala çıkışında D110 karayolu ile çakışıyorum. Bu yol ile İpsala sınır kapısından Yunanistan’a geçiş yapılıyor. Benim o tarafla işim yok tabii. Ben yoluma düz devam ediyorum. Hedefim günün son ilçesi Enez.
Son kez kavşakta bulunan İpsala yazısında hatıra fotoğrafı çekip yoluma devam ediyorum.
Saat 11.44 ve ben Yenikarpuzlu beldesinden geçiyorum. Bu belde yol üzerinden bulunan büyük yerleşimlerden birisi.
Belde çıkışında yine Meriç nehrini besleyen küçük derelerden birisinin manzarasında pedallıyorum.
Bir süre düz gittikten sonra Gala Gölü milli parkı sınırlarına giriyorum. Burası göçmen kuşlar ve doğal hayat için oldukça önemli bir nokta. Bir an önce gidip orada yaşayan kuşları görmek istiyorum.
Zemini oldukça güzel yolda rüzgarında yardımıyla oldukça iyi yol alıyorum. Yanımda uzanan dere sayesinden birçok kuşu gözlemleyebiliyorum. O kadar güzel gidiyorum ki hiç durmak istemiyorum.
Gala Gölünü görmem gereken noktaya gelmiş olmama rağmen hala gölü göremiyorum. Bunun kuraklıkla bir ilgisi var mı, yada burası hep mi böyleydi bir bilgim yok.
Biraz daha ilerledikten sonra biraz uzaklarda göle ait su birikintisini görüyorum ama pek ikna olmuyorum. Bunun yanında Enez’e girene kadar birçok balıkçıl kuşunu selamlıyorum tabii ki.
Saat 12.49 ve Enez’e giriş yapıyorum. Günün son ilçesine de geldikten sonra Edirne’nin tüm ilçelerine bisikletimle ulaşmış oluyorum. Bu mutlulukla ilçe merkezine doğru devam ediyorum.
Enez’e de İpsala gidi bir kapıdan giriyorum. Sınır şehirlerinde bu durum sanırım adetten. 🙂
Oldukça soğuk başlayan tur tam tadından son buluyor. Saat 14.00 gibi bitirmeyi planladığım turu, rüzgarın yardımıyla saat 13.00’te noktalıyorum.
İlçe merkezine ilerlerken yolun sağında otogarı görüyorum ve Keşan’a gidecek otobüsü soruyorum. Hemen saat 13.00’de kalkıyor diyorlar ve bisikletimi katlayıp minibüsün bagajına yerleştiriyorum. Buradan Keşan’a, oradan da eve döneceğim için minibüste dönüş otobüs biletimi alıyorum. İlk otobüs 14.00’de ama hem yer yok, hemde yetişmeme durumu var. O nedenle bir sonraki saat 15.00 otobüsünde son kalan bir kişilik yeri satın alıyorum. Sanırım oldukça şanslıyım. Yoksa Keşan’da akşama kadar bekleyebilirdim.
Otogara ulaşıp otobüs gelene kadar karnımı doyuruyorum. Yolda yemek hiç aklıma gelmedi bile. Pek açta değildim ondan kaynaklı olabilir.
Saat 15.00 gibi otobüse binip koltuğumda yaptığım turun anlarını ve yapacağım turları düşünerek manzarayı seyrediyorum. Küçükkuyu rampasını inerken otobüsün camındaki manzara bu kadar güzeldi. Sabah güneşin doğuşuna ve aynı günün akşamında batışına tanık olmak oldukça güzel bir duygu. Bu güzellikleri gördükçe yollardan ayrılmak oldukça zor.
Yeni yollarda, yeni coğrafyalarda ve yeni şehirlerde görüşmek dileğiyle…
Uzunköprü, Meriç, İpsala, Enez Güzergah ve Yükselti Haritası…
Sevgi ve Saygılarımla…
Sonunda beklenen yazı geldi…
Abi seni Istanbula bekliyoruz. Sabah soğuğu haricinde güzel bir tur olmuş.