Aydın – Didim Bisiklet Gezisi

26 Şubat 2012

Merhabalar Pedalla.com takipçileri,

Yeni ve çok güzel bir tur ile birlikte sizlerleyiz. Havaların pek iyi gitmediği bu günlerde arada bulduğumuz güneşli ve yağmursuz havalarda gezi planları yapıyoruz. Bu Pazar gününü de en iyi şekilde değerlendirmek için gitmediğim farklı yollarda pedallamak istedim. O nedenle daha önce gitmediğim yolları kullanarak bir rota çıkarttım. Çıkarttığım rota ise Aydın’dan Didim’e ama bilinen yoldan farklı. Bu rotaya Cüneyt’de ortak olunca çok daha güzel oldu. Tek başıma olmayacağım, o nedenle çok daha güzel olacak.

Cuma günü planımız kesinleşiyor ve ulaşım hazırlıklarına başlıyoruz. Marmaris’teyiz, buradan Aydın’a gideceğiz ve Didim’den de Marmaris’e döneceğiz. Bunun için otobüs bileti işimizi bir an önce hallediyoruz. Tabi ki sadece gidiş bileti. Dönüş için herhangi bir saat tahminimiz olmadığı için almıyoruz. Kış dönemi nasıl olsa yer buluruz. 🙂

Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece saat 03:00’de hareket edecek otobüsümüze binmek üzere Cüneyt ile otogarda buluşmaya sözleşiyoruz. Tabi 02:30’da tekrar uyuya kalıp kalmadığımızı birbirimizi arayarak teyit ediyoruz. 🙂 Saat 02:45’te otogarda oluyorum ve her daim sorun ve sıkıntısız bisikletlerimizi taşıyan Kamil Koç’a bisikletimi yüklüyorum. 5 dakika sonra Cüneyt geliyor ve vakit kaybetmeden onun bisikletini de yüklüyoruz ve hareket saatimizi bekliyoruz.

Saat 03:00’de yola koyuluyoruz, ikram servisinde su içtikten sonra artık uykuya geçiyoruz. Aydın’a kadar uyusak iyi olacak, yoksa yol bizim için pek kolay olmayacak. Zaten bu saate kadar da pek uyku uyumadım, keza Cüneyt’te hiç uyumamış. 🙂

Otobüste öyle bir uyumuşum ki Aydın’a geldiğimizde anca uyanabiliryorum. Ama garip olay ise 6’da Aydın’da olması gereken otobüs 5:15’te giriş yapıyor otogara. Ortalık hala karanlık, saat 6:00’ya kadar kahvaltı yapıyoruz. 6:00 gibi ise artık günün aydınlanmasını beklemeden yola çıkmak istiyoruz. Yola hazır bir şekilde başlangıç fotoğrafını çekiyorum. 🙂

Aydın’ı terketmeden önce “Aydın Efe”sinin de fotoğrafını çekiyoruz. Karanlıktan pek belli olmuyor orası ayrı tabi.

Saat 06:19’da Aydın’ı geride bırakıyoruz artık. Hava yavaştan aydınlanmaya başladı. Fotoğraf biraz aldatıcı olabilir, malum uzun pozlama dolayısı ile aydınlık gibi çıkmış. O kadar değildi yani. 🙂

Buradan sonra İncirliova girişine kadar durmadan yol alıyoruz. Bir petrol istasyonu bulup su alacağız ve sonra tekrar yola devam edeceğiz. Saat 06:32 gibi İncirliova’ya giriş yapıyoruz. İlçeye girer girmez bizi karşılayan petrollerden ikincisine giriyoruz ve su alıyoruz. Bu arada personelin ikramı olan çaylarıda yudumlamayı ihmal etmiyoruz.

Çaylarımızı içtik, sularımızı doldurduk, birazda muhabbet ettikten sonra kaldığımız yerden yola devam ediyoruz.

İncirliova’yı çıkar çıkmaz dümdüz yollar bizi bekliyor. Bu sırada güneş doğdu doğacak. Hava soğuk değil ama güneşe ihtiyacımız var. Biraz içimizi ısıtsa hiç fena olmaz. Düz yol manzarasında Cüneyt’i çekiyorum.

Sonrasında ise bisiklet ile bu güzel yolu çekiyorum.

Güneş ağaçların arasında yüzünü göstermeye başladı. Bu anı kaçırmak istemiyoruz ve hemen durup sarılıyoruz makinelere. Bu gidişle fotoğraf çekmekten yol alamayacağız. 🙂 Ama değer bu güzelliklere, sonuna kadar.

Fotoğraf çekme dışında arada pedallıyoruz, şu güzelim yollarda.

Büyük Menderes nehrinin üzerindeyiz. Dinar dolaylarından doğan bu nehir Söke ovasını geçtikten sonra Ege denizine dökülüyor. Bu güzel nehir için Denizli’den İsmail ve Cahide Akman çifti başarılı bir proje gerçekleştirmişlerdi. Bu nehri her gördüğümde onlar aklıma gelir. “Can Damarım Büyük Menderes” bisiklet turunun ayrıntıları için http://candamarimiz.blogspot.com/ linkini ziyaret edebilirsiniz. Bu güzel çifte selamlar ve saygılar buradan. 🙂

Tabi bizde burada boş durmayıp tekrar fotoğraf makinelerimize sarılıyoruz. Bizle birlikte nehride ölümsüzleştiriyoruz.

Büyük Menderes, ardından güneş doğarken sunduğu bu güzelliklerin farkında mı acaba?

Birçok tarla su içinde kalmış, aynı birer pirinç tarlaları gibi. Bu tarlalara yansıyan güneş ışınları gözümüzü alıyor.

Saatimiz 07:25 ve biz Koçarlı ilçesine ulaştık. Turumuzun ikinci ilçesine de varmış olmanın mutluluğu ile çekiyoruz fotoğrafımızı.

Belediyenin hoşgeldiniz mesajı ile Çam Fıstığı, Pamuk ve Zeytin diyarı ilçeye giriş yapıyoruz. Burada oyalanmadan yolumuza devam edeceğiz.

İlçe girişinde bir kaç fotoğraf çekiyorum.

Hava giderek ısınmaya başladı ve üzerimizde ki fazlalıklar bize yük oluyor. Burada durup bir an önce mont ve çantadan kurtuluyoruz. Daha rahat ve serin yolculuk yapmak istiyoruz. Bütün bu işlemlerden sonra Koçarlı’dan çıkış yaparak yolumuza devam ediyoruz.

Koçarlı’yı çıktıktan sonra sırada ki ilçe Söke’ye 36 km yolumuzun olduğunu görüyoruz. Yol buradan sonra sık sık köylerden geçerek devam edecek. Trafiği sakin ve manzarası güzel yollardan yani…

Traktörler kasalarında işçiler ile geçiyorlar. Bir yanımızdan, bir karşımızdan. Birisinin deryaline kapılıyorum ve Cüneyt ile arayı açıyorum. Hem fotoğraf çekmek için, hemde beklemek için mola veriyorum. Bu sırada Cüneyt’i gelirken çekiyorum.

Koçarlı’yı çıkalı 6 km olmuş ki Söke’ye 30 km yolumuz kalmış. Manzara çok güzel, aynı hava gibi. Rapora göre zaten havanın bulutlu olduğu yazıyordu, nihayet ki yağmur yok. 🙂

Güneşi arkamıza aldık sırtımızı sıvazlatarak pedal çeviriyoruz. Bu çok güzel oluyor bizim için. Hava bir serin, bir sıcak arasında gidip geliyor.

Cüneyt sırt çantası taşıyordu, o nedenle epey terlemiş sırtı. Çantasını benim bagaja bağlıyoruz ve oda rahatlıyor.

Artık Söke ovasının içinde pedal çeviriyoruz. Ova neredeyse deniz olmuş. O kadar çok yağmur yağdı ki, bütün ovayı doldurmaya yetmiş.

Bir süre daha pedal çevirdikten sonra kısa bir mola veriyoruz. Burada meyve takviyesi ile enerjimizi tamamlıyoruz. Birazda soluklanıyoruz ve tekrar yola devam.

Saatimiz 08:12’yi gösterdiği sırada Bıyıklı Köyüne ulaşıyoruz. Köyün girişinden bir kare fotoğraf çekerek devam ediyoruz.

Bıyıklı köyünün hemen bitiminde Kasaplar köyü ile buluşuyoruz. Burayı da geride bırakıp yola devam ettiğimizde bu defa karşımıza Haydarlı Köyü çıkıyor. Köy girişinde fotoğraf çekerek Cüneyt’i bekliyorum.

Haydarlı’dan sonra Söke’ye biraz daha yaklaşıyoruz ve 20 km kalıyor.

Burada köyler ve beldeler birbirine o kadar yakın ki, birinden çıkar çıkmaz diğerine giriş yapıyorsunuz. Karşımıza çıkan belde bu defa diğerlerinden çok daha büyük olan Bağarası oluyor. Hatta burası Koçarlı ilçesinden bile büyük neredeyse. Belde girişinde kısa bir molanın ardından merkeze doğru devam ediyoruz.

Cüneyt önümde, ben arkasından demir atlarımız ile giderken karşımızdan gerçek atlar geliyor. 🙂 Bende bu kareyi kaçırmıyorum tabi.

Karşımıza çıkan ilk kahvede çay molası veriyoruz. Bisikletlerimiz park eder etmez çayları ısmarlıyoruz ve gelince de afiyetle içiyoruz. Bu mola ikimize de iyi geliyor. Çaylarımızı yudumlarken bu sırada Ağrılı işletmeci abimiz ile de muhabbet ediyoruz.

Bu sırada Söke’de bulunan bisiklet dostu abimiz İrfan Can’ı arıyorum ve bir merhaba diyerek geçeceğimizi söylüyorum. Sağ olsun bizi kırmıyor ve buluşma noktası veriyor. Gidince tekrar arayıp buluşacağız.

Çaylarımız bittikten sonra yola çıkmak için hazırlanıyoruz. Eldivenlerimizi, kaskımızı vs giyiniyoruz ve ayrılmadan bir kare daha fotoğraf çekiyorum.

Burası da geride kalıyor her yerin olduğu gibi. Bu defa karşımızda ki manzara çok daha farklı. Deniz desen değil, göl desen değil, çok büyük bir su birikintisi. Söke ovası sular altında kalmış. Gerçekten görülmeye değer bir manzara. Yol ise karşımızda boylu boyunca uzanıyor.

Hangi ara 10 km yol geldik farkında bile değiliz. Köyler arasından geçerken aldığımız km’yi hiç anlamıyoruz bile. Mutluluğumuz her yerden belli, bu yollar beni (bizi) çok mutlu ediyor gerçekten.

Sağ tarafta biraz ileride bir kuş sürüsü görünüyor. Onları fotoğraflamak için duruyoruz ama havalanıyor bir kısmı. Yine de çekiyorum tabi. Balıkçıllar ve pelikanlar burada besleniyorlar.

Bu manzara anlatmak istediğimi tam olarak size yansıtıyordur sanırım. Ucu bucağı su ile dolu bir ova.

Ara ara tahliye kanalları bulunsa da burayı tahliye etmek pek kolay değil. Ayrıca nereye tahliye edilecek ki? 🙂

İşte bu manzara karşısında şaşkınlığımı gideremiyorum. Koca bir tarla yolun altından akıyor resmen. Aman Allah’ım bu kadar su nereye gidecek? Bu toprak ne kadarını yutabilir ki?

Şuan bu akan suyun üzerinde ki yolda duruyoruz. Şaşkınlıkla çevreyi izliyorum.

Burası da suyun yolun diğer tarafından çıktığı yer. Yol haricinde her yer sular altında. Bazı yerlerde terk edilmiş evlerde sular altında.

Bu manzara bir süre daha böyle devam etti ve sağ yanımızda yediğimiz rüzgar ile sonunda Söke’ye ulaştık. Rüzgarın yönü aşağıda ki fotoğrafta çokça belli. 🙂

Söke girişinde tekrar İrfan Abi ile telefonlaşıyoruz ve merkeze kadar gidiyoruz. Buluşmamız çok zor olmuyor ve sarılarak hasret gideriyoruz. Ardından çorba içmek için “Çorbacı”ya gidiyoruz. Çorbalarımızı beklerken İrfan Abi ile muhabbet ediyoruz. Daha önce Gökova Pedallarımın Altında buluşmasında birlikte pedallamıştık. Tabi onunda öncesinde 2009 yılında Çanakkale’ye giderken yine ziyaret etmiştik kendisini. Aradan yıllar geçmiş gerçekten. İrfan Abimizde yollarda olmaya can atan, yollardan kopmak istemeyen bir turcumuz. Diliyorum uzun bir turda yollarımız bir yerlerde kesişir.

Bu güzel misafirperliğin ardından istemeyerek ayrılıyoruz Söke’den. İrfan Abiye teşekkür ederek, tekrar buluşmak üzere yola koyuluyoruz. Güllübahçe, Didim kavşağına kadar hızla ilerliyoruz. Rüzgar bu defa arkamızdan esiyor, şanslıyız anlayacağınız.

Kavşakta kısa bir mola veriyoruz ve su takviyesi yapıyoruz. Bu moladan sonra yine hızla yola devam ediyoruz. Güllübahçe girişine kadar durmadan pedal çeviriyoruz. Saat 11:00 oldu ve hava ısısı biraz daha arttı. Bu tür havalarda çok mutlu oluyorum ben nedense. 🙂 Yağmur yok, huzur var… 🙂

Güllübahçe’nin dağları uzanıyor, diğer yanda ise Söke Ovası…

Priene Antik Şehrinin yanından geçip yolumuza devam ediyoruz. Didim’e 43 km yolumuz var henüz. Saat daha erken ve acelemiz yok. Sakin ve istediğimiz gibi devam ediyoruz yolumuza. Antik şehirleri severim ama pek değil. O nedenle girip oyalanmak istemiyoruz. 🙂

Yoldan göründüğü kadar güzel bir ağaç manzarası ile kalıntılardan bir kare almayı başarıyorum. Asıl şehir biraz daha yukarıda kalıyor…

Cüneyt yine önde ve bu güzel manzara da onu çekmek bana düşüyor. Hemen duruyorum ve sarılıyorum makineme. Çıkan manzara da aşağıda…

Aydın il özel idaresinin yapmış olduğu 09-55 numaralı yolda pedal çeviriyoruz.

Doğanbey, Tuzburgazı kavşağını geçiyoruz. Yolda kısa bir mola veriyoruz yine. Meyve yiyoruz burada ve Tuzburgazı’nı çekiyorum olduğumuz yerden.

Giderek Didim’e adım adım yaklaşıyoruz, ama önce Söke ovasını bitirmemiz gerekiyor. Önümüzde bir yılan misali uzanıyor. Burada söylenecek tek şarkı var, o da;

Uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gündüz. 🙂 Gece kısmını değiştiriyorum mecburen. 🙂

Cüneyt’te geliyor karşıdan, arkasında ihtişamlı dağlar ile.

TAbi bende verilen kısa molalarda çevreden birkaç kare fotoğraf çekiyorum.

Büyük Menderes nehrinden bir kez daha geçiyoruz, tur boyunca üçüncü kez geçtik üzerinde. Burası son geçiş, buradan sonra delta oluşturarak Ege Denizi ile buluşacak.

Milet ( Miletos) antik şehrinin kavşağındayız. Antik şehir sadece 500 metre uzağımızda. Ama açız ve burayı gezmek istemiyoruz. O nedenle yolumuza yine devam ediyoruz.

Yoldan Milet şehrini göründüğü kadar fotoğraflıyorum. Ardından Didim’e doğru pedal çevirmeye devam ediyoruz.

Balat köyüne varıyoruz ve Didim’e 20 km yolumuz kalıyor. Saat 12:43 ve çok acıktık. Akköy’e kadar yemek yiyecek uygun bir yer bulamıyoruz.

Artık tükenmek üzereyiz, biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Cüneyt’e gaz veriyorum, çok az kaldı diyerek. Tabi bu gazı kendime de vermem gerekiyor. 🙂

Akköy’e küçük bir tırmanıştan sonra ulaştık nihayet. İçecek birşey alarak ekmeğimizi yiyeceğiz.

Söke’de İrfan Abinin bize ikramı olan ekmeği buraya kadar taşıdık. Söke’ye özgü tatlı hamur ile yapılmış bir ekmek türü. Yemek için sabırsızlanıyoruz tabi. 🙂

Akköy’ün merkezindeyiz artık, bir markete girip kola ve peynir alıyoruz. Ekmek arası peynir ve kola üçlüsü çok güzel gidiyor. 🙂 Akköy’den bir kare çekiyorum bu sırada.

Önünde yemek yediğimiz market… 🙂

Akköy’den bir kare daha, hatta son kare. 🙂 Bu fotoğraftan sonra toparlanıp yolumuza devam edeceğiz. Saat 13:30’da pedallar dönüyor.

Artık Söke ovası son buldu, Didim’e çok daha yakınız. Birazdan deniz ile buluşacağız ve bir süre yanında gideceğiz.

İşte deniz manzarası küçük bir tepenin ardından karşımıza çıkıyor.

Artık Didim’e çok daha yakınız, 10 km yolumuz kaldı. Kendi tempomu tutturup pedal çeviriyorum ve arada Cüneyt’i bekliyorum. O geldikten sonra tekrar birlikte devam ediyoruz.

Didim girişinde Aqua Park bulunuyor, şuan aktif değil ve harabe durumda tabi. Burada dikkatimi çeken başka birşey ise tabelalar oluyor.

Tercan Emlak, Erzincan Otel, Can Erzincan Emlak… Nereye geldik arkadaş? 🙂 Erzincalıyım ben ama Erzincan’da bile bu kadar Erzincan yazan tabela görmedim. Bu çok garibime gidiyor, bu şehirde çok Erzincanlı var demek ki.

Saatimiz 13:58 ve Didim ilçesinin giriş tabelasında fotoğraf çekiliyoruz. 43500 nüfuslu ilçeye ulaştık ve merkeze doğru devam edeceğiz.

Burada bir örümcek ağı çok dikkatimizi çekiyor. 😀 Bu nasıl bir ağdır anlamış değilim. İlk defa bu kadar karışık bir ağ ile karşılaşıyorum. Örümcek arkadaş farkındalık yaratmak istemiş anlaşılan. 🙂 Takdir etmek gerekir, avlayacağı hayvanların da aklı karışır bence bu ağı görseler. 🙂

Buradan sonra merkeze doğru durmadan pedallıyoruz. Karşımıza çıkan kavşakta otogar yönünü takip ediyoruz ve ilçeye inişin başladığı yerde durup fotoğraf çekiyorum ve Cüneyt’i bekliyorum.

Geldikten sonra yola tekrar devam ediyoruz ve otogarı buluyoruz. Bilet işimizi garantiye aldıktan sonra deve güreşi yapıldığını daha önceden öğrenmiştik, yapıldığı alana gidiyoruz. Orada biraz vakit geçirip 16:00 aracı ile Aydın’a, oradan da Marmaris’e döneceğiz.

Deve güreşlerinin yapıldığı arenadayız, Cüneyt’in fotoğrafını çekiyorum burada.

Sonra ise Arenayı çekmek için biraz içeriye ilerliyorum. Kalabalık olduğu için bir yere kadar gidebiliyorum. Her ne kadar develerin güreşmesini beklesek de vaktimiz buna yetmiyor. Bir güreş bile izleyemiyoruz.

Güreşecek deve arkadaşları çekiyorum bende, buraya kadar geldik elimiz boş dönmeyelim bari. 🙂

Bu kadar deveden sonra Didim’den bir kare daha çektikten sonra ayrılıyoruz. Aydın’a 2, Marmaris’e ise toplamda 4,5 saat sürecek olan yolculuğumuz başlamış oluyor.

Aydın’dan Didim’e kadar olan bu güzel güzergahımızdan ben çok keyif aldım. Diliyorum Cüneyt Aga’da keyif almıştır ve siz izleyenlerin de keyif almış olmasını ümit ediyorum.

İlerleyen haftalarda farklı rotalarda, farklı coğrafyalarda ve farklı şehirlerde buluşmak dileği ile…

Toplam Km: 119,42 | Ort. Hız: 19,8 | Max. Hız: 44,6 | Bisiklet Kullanma Süresi: 06:00:57

Aydın, İncirliova, Koçarlı, Söke, Didim Güzergah ve Yükselti Haritası;

Sevgilerimle…

Aydın – Didim Bisiklet Gezisi” üzerine 9 düşünce

  • 28 Şubat 2012, 22:20
    Permalink

    Serkan gene kıskandırdın bizi emeğine sağlık kardeşim…

  • 29 Şubat 2012, 11:57
    Permalink

    bu km ben dayanabilirmiydim bilmiyorum ama sizinle pedallamak isterdim…tşk.ler paylaşım için.

  • 29 Şubat 2012, 12:45
    Permalink

    Serkancım, teşekkürler paylaşımın için…

  • 29 Şubat 2012, 12:46
    Permalink

    Serkancım, ayaklarınıza sağlık…

  • 29 Şubat 2012, 16:04
    Permalink

    Tebrikler bizim buralarda yağmurlar dinse kar başlıyor yeter artık güneş acsın.. çıkalım yollara …
    Ah Zonguldak ah… günlerimi amansızca çalıyorsun Hafta sonlarım nerde…

  • 29 Şubat 2012, 22:41
    Permalink

    Tebrikler Serkan gezi yazınızı hevesle bekledim pedalınıza sağlık yeni turlarınızı bekliyorum

  • 01 Mart 2012, 13:53
    Permalink

    Ayaklarınıza sağlık Serkan gözümüz yolda bekliyorduk yeni turunu sağolasın..

  • 02 Mart 2012, 11:08
    Permalink

    Merhaba Göksun Abicim,
    Bir kaç ay sonra birlikte pedallayacağız inşallah…

    Selamlar Semih Hocam,
    Yol dümdüzdü, siz Çağlayan’a bile sorunsuz gidip geldikten sonra burası vız gelirdi size… 🙂

    Çok teşekkür ederim Yavuz Abicim…

    Merhaba Eroes,
    Zonguldak’ta çok güzel bir yer, yazın çok güzel turlar yapacaksınız eminim. 🙂

    Çok teşekkür ederim Cengiz Bayram,
    Zaman ayırıp okuduğunuz ve izlediğiniz için…

    Teşekkürler Cemil Can,
    Fırtsat bulduğumuz her hafta sonu yollarda olacağız…

    Sevgilerimle…

  • 15 Nisan 2012, 23:31
    Permalink

    Germencik söke bağlantısından giderek turu tamamlasaydınız 100 km mesafe gidecektiniz..Koçarlı üzer,nden az trafikte daha eğlenceli olmuştur..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.