06 Kasım 2011
Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Kurban Bayramı tatilini fırsat bilerek yine düşüyoruz yollara. Birkaç gün öncesinde nereye gitsem, nereye gitsem diye düşünürken aklıma farklı bir rota düşüyor. Yanıma yoldaş arıyorum, olmasa da tek giderim ama olması çok daha güzel olur. Marmaris’ten Akın ile konuşuyoruz ve rotadan bahsediyorum. Gelmeyi çok istemesine rağmen işlerinden dolayı katılamıyor. Sonrasında ise Çanakkale’de turda olan dostum Suat’ı arıyorum ve turdan haberdar ediyorum. Plan ve programını ayarlamak için birkaç gün izin istiyor. O sırada da ben gidiş, dönüş biletimi ayarlamaya çalışıyorum.
Birkaç gün sonunda Suat’dan haber geliyor ve geleceğini söylüyor. Hemen internetten Suat’ın da biletini ayarlıyorum. Bayram tatili olduğu için otobüslerde yer bulmak, yerin dışında bagaj bulmakta epey sorun. O nedenle Kamil Koç‘u tekrar tebrik ediyoruz, personelden kaynaklı biraz sıkıntılı olsa da hiç bir zaman mağdur etmedi beni.
Evet şimdi turun ismine gelelim hemen. 🙂 Nedir bu 3 -6 -12 ?
Turun rotasını çıkarttıktan sonra keşfettim aslında. Sayıyı kendisi ile topluyorsunuz sadece. 🙂 3, 3+3= 6, 6+6= 12 🙂
3 : Turumuzun gün sayısı,
6 : Turumuz sırasında geçeceğimiz il sayısı,
12 : Turumuz sırasında geçeceğimiz ilçe sayısı…
3 Gün, 6 İl, 12 İlçe turunun ismi bu şekilde oluşmuş oldu.
Tabi istersek bunu devam ettirebilirdik. Nasıl mı? 12+12= 24 Erzincanlıyım, plaka kodu. 🙂 24+24=48 Muğla’nın plaka kodu, Muğla’da yaşıyorum. 🙂 Gibi gibi… Daha fazla uzatıp sizi de sıkmayayım.
Marmaris’te işten 18:00 gibi çıkıyorum ev 19:00’da kalkacak olan otobüsüme bisikletimi yüklemek üzere erkenden otogara gidiyorum. Amaç yine her zaman ki gibi, kimsecikler gelmeden boş bagaja bisikletimi yerleştirmek ve sorunsuzca gideceğim yere ulaşmak.
Otogara gittiğimde henüz otobüs ortalıklarda yoktu, ama vakit pek geçmeden geldi ve otobüsün yanına yaklaştım. İlk bakışta personeller biraz garip karşılasa da kısa bir muhabbetten sonra sorunsuzca yerleştiriyorum. Otobüsün hareket saatine kadar da otobüs personeli arkadaşlara turumuzu, bisikleti anlatıyorum. 🙂
Pek uyumadan geçen gecenin ardından Eskişehir otogarına iniyorum. Suat benden önce gelmiş, tam saatleri tutturmak için ona göre biletleri almıştım. Sadece 10 dakika beklemiş beni yani. Bende iner inmez hemen bisikletimi topluyorum ve Suat’ın Erzincan’a dönüş biletini ayarlamak üzere yazıhanelere gidiyoruz ve biletini alıyoruz. Artık içimiz rahat, her türlü dönüş biletlerimizi garantiye aldık. Ben zaten birkaç gün önce internetten halletmiştim.
Otogarda hazırlandık sonra bizi karşılamaya gelen bir arkadaşımız daha var. Eskişehirli ama Kırıkkale’de üniversite okuyan kardeşimiz Sinan Altınbaş. Gelir gelmez hemen buluyor bizi ve tanışıyoruz. Sabahın 6’sında, hemde Eskişehir’in bu soğuğunda kalkıp gelmiş, büyük fedakarlık. Defalarca teşekkür ediyorum kardeşim…
Oktay Abimlere gitmek üzere hareket ediyoruz. Evleri yolumuzun üzerinde olduğu için herhangi bir kaybımız yok. Kilometre saatim ilk günden sorun veriyor. Lastikte bulunan mıknatısta bir sorun var, ama bu soğukta onunla uğraşacak durumda değilim. Çift kat giydiğim uzun eldivenler ile Oktay Abimlere varana kadar donuyorum. Varın gerisini siz düşünün.
Oktay Abimin ve eşinin hazırlamış olduğu kahvaltıyı hep beraber afiyetle mideye indiriyoruz. Bu bayram gününde vermiş olduğumuz rahatsızlık içinde özür diler, muhteşem kahvaltı sofrası için ise binlerce kez teşekkür ederiz.
Fazla vakit kaybetmek istemiyoruz. Günler kısa, yollar uzun. O nedenle kahvaltımızın ardından hemen yola çıkmak istiyoruz. Bu sırada Oktay Abim bana kayak eldivenlerini veriyor. Çok daha kalın ve soğuğu geçirmiyor. İşte şimdi tam oldum. 🙂 Sıcacık evden (istemesekte) 9:00 gibi çıkıyoruz. Bu arada çıkarken de Esra Ablamın bizler için yapmış olduğu poğaçaları yanımıza almayı unutmuyoruz. Bu güzel emekler için ne kadar teşekkür etsek az. Biliyorum çok teşekkür ettik, ama gerçekten hak ediyorlar…
Ben, Suat ve Sinan olmak üzere üç kişi yola çıkıyoruz. Sinan Eskişehir çıkışında bulunan Çukurhisar’a kadar bize eşlik edecek. Kısa eldivenleri ile ellerinin üşüdüğünü görüyorum ve çok üzülüyorum.
Bu şekilde epey bizimle birlikte geliyor. Havanın güneşli olması sizleri yanıltmasın -3 gösteriyordu hava durumu. O nedenle pek durmak istemiyoruz ve sürekli pedal çevirerek ısınmak istiyoruz. Çukurhisar’a yakın bir yerde Sinan’dan ayrılıyoruz. Biz Söğüt, Bilecik tarafına devam ederken Sinan ise Eskişehir’e geri dönüyor. Söğüt kavşağına ulaştığımızda saatimiz 10:00’u gösteriyordu.
Kış şartlarında ne hale bürünmüşüm arada sırada kendimi çekerek bakıyorum. 🙂 Komik ama güzel…
Kavşağı döndükten bir süre sonra hiç suyumun olmadığını farkediyorum. Buraya kadar hiç aklıma gelmemişti bile. Sıcak olmayınca, terlemeyince pek aklıma gelmiyor su. Ama susamasam da mutlaka sıvı olarak içmem gerekiyor. O nedenle ilk çeşmede sularımızı dolduruyoruz.
Söğüt kavşağına kadar duble yollar ile gemiştik, ama buradan sonra bir gidiş, geliş olan yol ile ilerliyoruz. Çok mutluyuz ve karşımızda kimi görsek bayramını kutlayarak pedal çeviriyoruz. Bayramın ilk günü olduğu için pek kalabalık bir trafikte yok ve rahat rahat yol alıyoruz.
Çok güzel bozkır iklimindeyiz ve gerçekten bu manzara karşısında bile çok mutluyuz. Muhteşem keyif alıyoruz. Suat ile birlikte şarkı, türkü söyleyerek vakit geçiriyoruz. Karşımızda ki manzara ise rüzgar gülleri..
Yolumuz o kadar bakir ve güzel ki anlatamıyorum bile. Hiç durmak istemesem de sizlere bu güzellikleri aktarmak için fotoğraf çekmek için duruyorum.
Bir süre sonra karşımıza çıkan rampayı devirmek için pedallarımızı biliyoruz ve tırmanışa geçiyoruz. Bayram günü henüz ailemizden bile kimseyi aramadık. Rampanın bittiği yerde ararız diyerek seri bir şekilde tırmanıyoruz.
Korktuğumuz kadar da uzun sürmüyor ve bir süre sonra zirveye geliyoruz. Burada kısa bir telefon molası veriyoruz. Anne, baba, kardeşler, büyükler o sırada aklımıza gelen kim varsa arıyoruz. Bisikletlerimiz de asılı plakamızı fotoğrafladıktan sonra yolumuza kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Buradan sonra hafiften inişe geçiyoruz. Bu iniş Söğüt ilçesinin girişine kadar sürüyor. Hatta merkeze kadar da uzanıyor. İlçe merkezini de gezeceğimiz için öncelikle girişte hatıra fotoğrafımızı çekiliyoruz.
Suat beni, ben Suat’ı çektikten sonra ilçe merkezine doğru harekete geçiyoruz. Turumuzun ilk ili olan Eskişehir’den sonra ilk ilçesi Söğüt’e ulaşmış olmanın mutluluğunu yaşıyoruz aynı zamanda.
Söğüt ilçe merkezinde bayram sabahı çok sakin, bu boşluktan faydalanarak merkezin fotoğraflarını çekiyoruz.
Bu ilçe aynı zaman da Ertuğrul Gazi’nin öldüğü yer, o nedenle de türbesi burada bulunuyor. Bizde ziyaret etmek üzere türbeye gidiyoruz.
Türbe içerisinde Ertuğrul Gazi’nin eşinin mezarı da bulunuyor.
Türbenin içinden bir kare…
Türbe ziyaretimizi sona erdirdikten sonra tekrar yola çıkmak için hazırlanıyoruz. Hava giderek ısınıyor gibi görünse de bisiklet üzerinde yine de esiyor. O nedenle uzun eldivenlerimi çıkartamıyorum.
Söğüt ilçesini çıkar çıkmaz Bilecik’e 26 km yolumuz kalıyor.
Bir süre tırmandıktan sonra inişe geçiyoruz. %10’luk eğimin habercisi bu tabelaları çok seviyorum. 🙂
Yol manzaraları bazen beni çok etkiliyor. Durup şu güzel manzarayı fotoğraflamadan inişe devam etmiyorum.
Bu güzel inişin hemen ardından göründüğü gibi çıkış başlıyor. Yine yavaşlıyoruz ve tırmanışa başlıyoruz. Biraz daha gittikten, tepeyi döndükten sonra Bilecik şehir merkezine giden yol ayrılıyor. Biz tabi ki şehir merkezini takip ediyoruz. Toplamda 10 km kadar tırmanış bizi bekliyor tabi.
Saatimiz öğle 13:00’ü gösterdiği sırada Bilecik’e giriş yapıyoruz. Çay içmek için bir yer bakınıyoruz aynı zamanda. Karnımız da epey acıktı…
Bir süre ilerledikten sonra bir kahve de duruyoruz ve çaylarımızı ısmarlıyoruz. Bu sırada Eskişehir’de Esra Ablamın yaptığı poğaçaları da çıkartıyoruz ve çay ile yemeyi bekliyoruz. Çok geçmeden geliyor çaylarımız ve sıcacık içimizi ısıtarak midemize kadar iniyor.
Bu yarım saat kadar süren molanın ardından daha fazla gecikmeden tekrar yola çıkmaz üzere hazırız.
Bilecik şehir merkezine çıkarken çevreden fotoğraflar çekmeyi de ihmal etmiyoruz. Dağlar üzerinde çok güzel görünüyor…
Arada sırada kendimi de çekmeyi ihmal etmiyorum. Vakit kaybetmemek adına makineyi Suat’a verip çektirmiyorum ve bir an önce çekip yoluma devam ediyorum.
Şehir merkezine doğru tırmanış hala devam ediyor. Bilecik dağların üzerine kurulmuş şirin ve küçük bir şehir.
Bilecik merkeze geldik, ama durmadan yolumuza devam ediyoruz. Ben arada durarak fotoğraf çekiyorum o kadar.
Karşıda görünen son rampamız. Buradan sonra hemen hemen çıktığımız kadar iniş bizi bekliyor olacak. O nedenle yavaş yavaş orayı tırmanmaya hazırlıyoruz kendimizi.
Biraz önce de belirttiğim gibi bu tırmanışın sonunda güzel bir iniş ile yolumuza devam ediyoruz. Hava çok sıcak olmadığı için inişlerde biraz daha fazla soğuk oluyor ve üşüyorum. Sırada ki ilçe Osmaneli’ne 26 km yolumuzun kaldığını gösteriyor tabela.
Bilecik şehir merkezinden gelen yoldan sonra tekrar ana yol ile buluşuyoruz ve yoğun trafik ile birlikte pedal çevirmeye başlayacağız.
Buraya kadar çok keyif aldığımız yol buradan sonra pek keyif vermemeye başladı. Biten sularımızı doldurmak için verdiğimiz moladan sonra tekrar yola çıkıyoruz. Uzun süre bu yolda ilerledikten sonra, tabelalar bizi Osmaneli’ne giden tali yola yönlendiriyor. Bizde buraya dönerek yolumuza devam ediyoruz. Ama bu yolda hiç beklemediğimiz tırmanış çıkıyor karşımıza. Elden birşey gelmiyor tırmanmaktan başka. Aynı zaman da Pamukova’da bulunan bisiklet dostu Mehmet Ali Mülayim abim ile telefonlaşıyoruz. Mekecik tarafına gelirseniz görüşebiliriz diyor ama sonradan işi çıkınca iptal ediyoruz. Bu bizim içinde iyi oluyor. Yoksa yolumuz 15 km kadar daha uzayacaktı.
Saat 4’e 10 var ve nihayet Osmaneli’ye giriş yapıyoruz. Burada gördüğüm tabelalarda karpuzun sadece Diyarbakır’a özgü olmadığını görüyorum. Buranın da karpuzu meşhurmuş.
Bu küçük ilçe de görülecek pek birşey çıkmıyor karşımıza. Karpuzunu yemek isterdim ama bir karpuz Suat ile bana epey çok gelecekti. O nedenle bunu da başka bir zamana erteliyorum.
İlçe merkezinde hiç durmadan yolumuza devam ediyoruz ve İznik’e doğru hızla ilerliyoruz. Daha 30 km kadar yolumuz var ve saat epey ileride. Karanlığa kalmadan İznik’e varmak istiyoruz. Osmaneli’yi çıktıktan biraz sonra İznik yol ayrımı karşımıza çıkıyor.
Sonbaharın bütün renkleri her yanımızı süslüyor. Küçük bir ihtiyaç molasından bir kare…
Bugün üçüncü kez 26 tabelasını görüyoruz. Sabah Eskişehir’den çıkıp Söğüt’e giderken de 26 yazıyordu, Bilecik çıkışında Osmaneli’ne de 26 yazıyordu. Son olarak İznik’e gitmek için girdiğimiz yolda da 26 yazıyor. Bir 26’dır gidiyoruz bakalım. 🙂
Bu girdiğimiz yolda tırmanış olduğunu biliyorduk, o nedenle hazırlıklı olarak rampa ile karşılaşıyoruz. Hafif tempo ile çıkmaya başladık. Güneş giderek alçalıyor, dileriz biz İznik’e varmadan batmaz…
Bu rampalar beklediğimizden uzun sürüyor ve artık sıkılmaya başladık. Bir an önce İznik’e ulaşmak istiyoruz. Yolda bazı yerlerde gölgede kalıyoruz.
Tırmanış devam ederken yol üzerinde gördüğümüz böğürtlenlerin yanında duruyoruz. Bir kaç tane yemek iyi geliyor bize ve tekrar yolumuza devam ediyoruz.
Nihayet çıkışın sonuna geldik, o kadar yoldan sonra inmek ve İznik’e ulaşmak istiyoruz. İkimizde geceyi otobüste geçirdik. O nedenle hem uykusuz, hemde yorgunuz. Bunların üstüne bu kadar yol ve rampa da bizi epey yoruyor.
Güzel bir inişten sonra dalgalı bir yola çıkıyoruz. Buradan sonra İznik’e 18 km yolumuz kaldı ve güneş tam karşımızda gözümüzü alıyor. Burada yol hem dar, hemde güneş batmak üzere. O nedenle epey tehlikeli bir hal alıyor. Fazla durmadan yolumuza devam ediyoruz bizde.
Bu dar ve tehlikeli yolda epey ilerliyoruz. Yorgunluk iyice hissettirince meyve sebze satan bir tezgahın önünde duruyoruz ve birer tane elma alıyoruz. Vakit kaybetmemek için elmalarımız elimizde yolumuza devam ediyoruz. Güneş batıyor ve bir süre sonra saat 18:00 civarlarında İznik’e anca giriş yapıyoruz.
İznik’te Soner ve İnci Sarıhan’ın misafiri olarak kalacağız. Kendileri Tv çekimleri için İznik’te değiller ama evlerini yine de bizlere açtılar, çok teşekkür ederiz. Tur planını yaptığımda Soner Abiye ulaşmıştım ve onlar ile şahsen tanışmayı çok istiyordum. Ama nasip değilmiş, İznik’e tekrar gelmek için yine bir sebebim var. Bir daha ki sefere dilerim Sarıhan ailesi ile tanışabilirim. Özellikle de 2 yaşında ki Tibet Çınar ile…
İznik merkeze ulaştığımızda artık hava kararmıştı ve karnımızı çarşıda doyurduktan sonra Soner Abilerin evine doğru gidiyoruz. İznik’i artık gündüz gözü ile yarın sabah gezeceğiz. O nedenle bir an önce eve gidip dinlenmek istiyoruz.
Soner Abimin evi tarif ettiği şekilde hiç zorlanmadan buluyoruz. Bisikletlerimizi de bahçeye koyduktan sonra içeri giriyoruz ve sıra ile duşlarımızı alıyoruz. Çok yorgunuz ve bir an önce yatmak istiyoruz. Duşun ardından hiç vakit kaybetmeden kendimizi yatakta buluyoruz ve hemen uyuyoruz. Yarın, bugünden de güzel bir gün olmasını ümit ediyoruz…
Km saatimde bugün için küçük bir sorun vardı, o nedenle günlük verileri kaydedemedim… Ama 150 km dolaylarında pedal çevirmişizdir…
1.Gün Harita ve Yükselti Tablosu (Eskişehir – İznik); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgiler…
Serkancığım gezini hem duygulu hemde keyifle okudum. Memleketim Eskişehir,12 Eylülde Kuruluştan Kurtuluşa Bisiklet turunun Söğüt-Bilecik-Yenişehir- İznik etabı sayende gözlerimin önüne geldi.Yolun her zaman sağlık içinde huzurlu geçsin. Aykut Sıgındık- Afyon
merhaba…
Adapazarına bu kadar yaklaşmışken sizi misafir etmekten çok büyük mutluluk duyardık. turunuzda Adapazarı görünüyordu ama…eğer geldiyseniz haberimimiz olmaması bizim duyarsızlığımız olduğu için özür dilerim kendi adıma.
daha önce ki gezi yazı notlarında da ifade etmiştim bizim de nasıl haberimiz olabilir diye?
yolculukların en güzel anları hep sizinle olması ümidiyle….
Sevgi ve selamlarımla Aykut Abicim,
Anıların tazelenmesi her daim güzel oluyor…
Kazım Bey merhabalar,
Adapazarı’ndan geçtik, maalesef kalamadık. Sizinle tanışmayı bende çok isterdim. Bu benim duyarsızlığım, daha önce de söylemiştiniz. Lütfen kusurumuza bakmayın.
Turlardan haberdar olmak için lütfen facebook sayfamıza üye olur musunuz?
https://www.facebook.com/groups/pedalla/
Sevgiler…
Eskişehir’de herşey çok güzeldi. -3 derecede bile 🙂 sabah Oktay abinin evine geliş de çok güzeldi,Esra ablamın hazırladığı kahvaltı da çok güzeldi,Çukurhisar yakınlarına gidişimiz de çok güzeldi.Ama devam edemediğim için çok üzüldüm.O kısa eldivenlerle çok yol da gidilmezdi zaten 😉 Sizlerle bidaha tura çıkmayı çok istiyorum.Herkesin ellerine,ayaklarına sağlık :)))